Ramazan için faydalı bilgiler: Nefs
Nefs, hem iktidara duyulan kişisel ve dizginlenemez isteği, hem de kişinin kendisi üzerinde başka iktidar ve otoritelerin reddini işaret eden bir kavramlaştırma diye düşünmek uygun olur.
Allah “nefs”i yarattı ve ona huzuruna gelmesini buyurdu. Ama nefs, geri durdu. Allah ne zaman nefse geri durmasını söyledi, o öne çıktı. Allah ne dediyse nefs aksini yaptı. Allah, ona “Ben kimim, sen kimsin” diye sordu ve ondan kendisinin kulu olduğunu söylemesini bekledi. Ama nefs, “Sen sensin, ben de benim” dedi. Allah nefsi bin yıl cehennem ateşinde yanmaya mahkûm etti. Bin yıl sonra geri çağırdı ve aynı soruyu sordu. Nefs, aynı cevabı verdi: “Sen sensin, ben de benim.” Allah bu defa nefsi bin yıl açlığa mahkûm etti. Azap tamamlandığında tekrar çağırdı ve aynı soruyu sordu: “Ben kimim, sen kimsin?..” Açlıktan perişan halde titreye titreye nefs, çektiği cezalardan tükenmiş ve teslim bayrağını “bir miktar” çekmiş şu cevabı verdi:
“Sen benim rabbimsin, ben de senin en kıymetli kulun!..”
Bu hikâye, insanda “ben”lik meselesinin İslâmi çerçeveye “nefs” kavramı temelinde nasıl oturtulduğuna tatlı bir örnek… Her inanç gibi İslâm da bir ahlak sistemi önerisiyle ortaya çıkar. Nefs terbiyesi, bu önerinin anahtar noktası… İslâm’a göre “iyi-doğru-güzel”in yolu nefsin insandaki kibrini kırmaktan geçiyor. Ve yukarıda bunun ne kadar güç bir iş olduğunu okuduk. Gördük ki nefsle başa çıkmakta Allah bile zorlanıyor!..
Demek ki nefsi “kırmak”, kolay değil. Hele öldürmek, hiç mümkün değil. Çünkü nefs, “can” demek... İnsanın “doğal-biyolojik” varlık hali diğer deyişle... Kur’an’da pek çok farklı kavramlaştırmaya karşılık gelecek şekilde kullanılmışsa da ilim erbabınca genel mutabakat şu: Nefs, insandaki bedeni canlılık, yiyip-içme, şehvet gibi biyolojik ihtiyaç, istek ve itkilerin karşılığı…
Böyle alınınca da nefs, Freud’ün meşhur “id-ego-süper-ego” üçlemesindeki “id” kategorisine eşdeğer bir kavramlaştırma. Aslında nefsi bastırmanın, kırmanın, alt etmenin yolunun “ibadet”ten geçtiği vurgusu dikkate alındığında ibadeti de Freudyen “süper-ego” kategorisi ile eşleştirmek yanlış olmaz. Kulluğa (tâbiyet ve itaata), ‘had’ bilmeye (sınırlamaya) ve denetime işlerlik kazandıran ibadet, tam da Freud’ün “süper-ego”dan muradı neyse onu sağlamakta denilebilir.
Freudyen kuramla titreşimi doğrular mahiyette antropolog Dale Eickelman da “nefs”te vurgunun insan gerçekliğinin sosyo-kültürel boyutundan ziyade biyo-psikolojik boyutunda olduğunu işaret eder. Kavramın insanın maddi doğasını tanımladığını belirtir.
Ancak daha somut olarak nefs nedir diye sorup cevap aradığımızda karşımıza çıkan “insani” karakteristiklere bakacak olursak bunların ne kadar doğal, ne kadar kültürel olduğu da ayrı bir tartışma konusudur.
Sıralayalım, siz karar verin: Kıskançlık, öfke, gurur, kızgınlık, saygısızlık, sabırsızlık, kibir, kaytarma, riya, düşmanlık, haset, nazar, nefret, böbürlenme, büyüklenme, kendini beğenme, başkalarını küçük görme, bencillik ve benzeri mahiyette kötülüğe, utanca, kaybetmeye sevk eden bir dolu şey…
Bu olumsuz insani karakteristikler, “nefs”in itkisiyle ortaya çıkar ve rekabet, çekişme, çatışma, kavga, savaş gibi pek çok yıkıcı sürecin kökeninde yer alır. İslam böyle söylüyor.
Böyle bakıldığında nefs kavramlaştırmasının altında insan toplumsal gerçekliğinin en temel, aşılmaz ve yerinden edilemez dinamiği olan “iktidar”la ilişkili bir saklı söylem yattığını ileri sürmek mümkün. Nefs, insanın iktidara duyduğu istek veya o isteğin kaynağı...
Ancak “madalyon”un iki yüzü olduğuna da dikkat etmek gerekir. Evet, nefs bir yönüyle insanın iktidar arzusuna yönelik yıkıcı edimlerini anlatan bir kavram ve onu dizginleme yolunda nefsin terbiyesinden dem vurmak söz konusu. Ama buradan, insanın iktidarca dizginlenmesi yolunda bir “manivela” oluşturmaya da gidilebilir. Çünkü din, mutlak, sınır tanımaz özgürlüğü de nefsanî bir istek olarak değerlendirir ve buna karşı da “tahdit”in (sınırlılık) önemini vurgular. Burası kritiktir ve insanın özgürlük, serbestlik, bağımsızlık arayışının baskılanmasına yönelik bir “iktidar teknolojisi”ni de nefs söylemi üzerinden üretmek mümkün olabilir.
Bu çerçevede nefs, hem iktidara duyulan kişisel ve dizginlenemez isteği, hem de kişinin kendisi üzerinde başka iktidar ve otoritelerin reddini işaret eden bir kavramlaştırma diye düşünmek uygun olur. Bu bizi insanın İslami çerçevede “düalist” ele alınışına ilişkin başka kavramlaştırmalara, ama öncelikle “ruh”a götürecektir.
Yarın: RUH
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!