Sahici yaşamanın peşindeyim
Leyla Bilginel, bu sezon iki farklı yapımla karşımızda. İkisi de keyifle yaptığı ve kendisine hedef koyduğu işler. Gerçi hayatı ertelememenin derdinde, yine de acele etmiyor, adımlarını temkinli atıyor. Kendini beyazperdede görmekse en büyük hayali.
Leyla Bilginel, bu sezon iki farklı yapımla ve iki farklı tarafıyla ekranlarda olacak. Yayımlanmaya başlayan “Ley-Leyla” adlı programıyla şehirlerin bilinmedik hikâyelerini anlatmayı, görülmedik yerlerini göstermeyi hedefliyor. Onun için bu program özel. Çünkü, kendi doğalını olduğu gibi yansıtabildiğini söylüyor. Diğer yandan yakında başlayacak “Kılıç Günü” dizisiyle de çok zengin, insanlara tepeden bakan bir kadın olan Suzan karakterini canlandıracak. “İlk defa böyle bir fırsatım oldu. Ley-Leyla’da beni, dizide de canlandıracağım karakteri izleyecekler. Aslında bu beni korkutuyor. Ama başarırsam da oyunculukta bir kademe daha çıktığımı düşüneceğim” diyor. Amacı oyunculukta ilerlemek. En büyük hayaliyse kendini beyazperde de görebilmek. Acelesi yok, yolunda sakin ve temkinli ilerlemek tercihi. Zaten keyifli ve umutlu bir kadın. Yaşadığı sıkıntılara, acılara sığınmıyor. Onlarla yaşamayı öğrenmiş. Kolay değil, anne babasının sorunlu evliliği, 24 yaşındaki kardeşinin bir sabah cansız bedeniyle karşılaşmak, yıllarca nedenini bilememek, anne olma kararı ve bu tercihinde çevresine kendini ısrarla anlatmak zorunda kalışı ile tepkiler, yergiler, duyduğu onlarca söz, kendini ifade edememesi... Aslında büyük kısmını bilemediğimiz çok ağır travmalar da yaşamış, kardeşinin vefatından sonra hafızasını kaybetmiş, sıfırdan, 25 yaşında yeniden başlamış. Ama hayata inancını hep diri tutmuş. Acı da mutluluk da gözyaşı da onun için hayatın bir parçası. Oğlu Kayra’yı da bu yüzden her şeyiyle hayatın içinde yetiştirmek istiyor. Kendi yoksunluklarını oğlunda örtmeye ise asla niyeti yok. “Her şeyi bilerek yaşasın” diyor.
- Televizyon programıyla başlarsak, nedir içeriği ve nasıl bir farklılık yaratmayı hedefliyorsunuz?
- Yıllardır bir televizyon programı yapmak istiyordum. Ley-Leyla da keyifli, gezelim görelim tadında bir program. Bunun sonrasında bir televizyon kariyerim oluşsun istiyorum. Şehirlerin bilmediğimiz yerlerini, farklı hikâyelerini dinlemek üzere düşüyoruz yollara. Her hafta bir şehri geziyoruz. Ancak çektiğimiz bölümlerle şunu farkettim ki turistler ülkemizi bizden daha iyi tanıyor. Bu benim canımı çok acıttı. “Her şey dahil”ci tatil anlayışından sıyrılıp, farklı bir tatil anlayışı edinmek lazım. Ben de bu konudaki eksiğimi fark ettim. Kayra bir büyüsün, onunla bütün Anadolu’yu gezmek istiyorum.
- Her şehrin farklı bir hikâyesi, farklı bir ruhu var. Peki gezip gördükçe bu sizde nasıl bir motivasyon oluyor?
- Her kareyi ölümsüzleştirmek istiyorum. 45 dakikalık programın içine her şeyi sığdıramayacağım için garip bir telaş yaşıyorum. Çekmeye doyamıyoruz. Her bir şehre özel belgesel yapmayı isteyecek kadar büyük bir açlıkla biriktiriyorum.
- Oğlunuz Kayra’yı da götürmek istediğinizi söylediniz.
- Özellikle Doğu illerini görmesini istiyorum. Orada çok güzel hikâyeler, görsellik, çok başka bir hayat var. Beş yaşından sonra yeğenimle beraber Doğu ve İç Anadolu seyahatleri yaptıracağım onlara. Çünkü ben Doğuya birkaç yere gittim. O çocukların gözlerindeki parıldamayı hiç unutamıyorum, hâlâ gözümün önünde. Kayra da oradaki insanlarla, çocuklarla, doğayla iletişim kursun, topraklarımızı tanısın istiyorum.
- Bir sosyal sorumluluk projesinde yer almayı düşünüyor musunuz?
- Çok istiyorum ama sadece kendimce bir şeyler yapabiliyorum. Aslında inanılmaz bir yüreğim var ve herkese her şeyi yapabilecek bir insanım. Paraya değer veren bir insan değilim. Dünya da senin olsa bir gün başını koyduğun tabutta kefenden başka hiçbir şeyin yok. Farkındayım ve elimden geleni yapmak istiyorum.
- Bu farkındalık zamanla mı oluştu?
- Hep böyleydim. Enteresandır 10 yaşındayken, kendimle ilgili bir şey koymuşum ortaya ve o kişi olmuşum. Annem, “En çok beni şaşırttın” diyor “Çocuk bu, aman konuşuyor dediğim şeyleri, 35 yaşına geldin, tek tek hayata geçiriyorsun.” Ben hiçbir zaman para manyağı olmadım. Sektöre ilk girdiğim 21 yaşında da 30’umdan sonra da. Deli gibi paralar kazanmak yerine, ödüller almayı, alkışlanmayı istiyorum.
- Acılar da yaşamışsınız. Kardeşinizi çok acı bir şekilde kaybetmişsiniz. Aile içinde yaşadıklarınız da cabası. Umutsuzluğa sürüklendiğiniz oldu mu?
- İsyan etmiyor insan. Kardeşimin kaybıyla çok büyük bir acı yaşadım, oğlumu dünyaya getirdiğimde de çok büyük bir mutluluk. Bambaşka şeyler bunlar. Ama içimde, hiç kimsenin sökemeyeceği, çok derin bir acı var. Bu acı bana özel değil, biliyorum. Yine de ilk bir yıl bocaladım. Hafızamı kaybettim. Hayata sıfırdan başladım o günden sonra. Yine de tedavim yaşama duyduğum inanç oldu.
- Bu yaşadıklarınızdan sonra hayatı ertelememe gibi bir derde düştünüz mü?
- Yarının ne olacağını bilmezken, niye bir yıl sonrasının planlarını yapayım. Hayal kurmak güzeldir, hedef belirlemek de. Ama onlara hapsolmadan yaşamayı bilmek gerek. Bugüne kadar hep hayallerimi yaşadım. Kimsenin canını acıtmadım, arkasından şeytanlık yapmadım. Bunları yapanlar var. O zaman “Peki be insan” diyorsun “Nedir bu hayatta alıp veremediğin?” Hayatı ertelememek lazım. 35 yaşında anne olmayı planlıyordum. Ertelemedim, 30’umda anne oldum.
- Nasıl bir dönüm oldu hayatınızda bu karar? Toplumsal önyargılarla çok mücadele etmeniz gerekti mi? Neler değişti hayatınızda?
- Hayatımda büyük ve köklü bir değişim olmadı. Çünkü zaten çocukluğumdan beri bir aile sorumluluğu taşıyorum. Annem ve kardeşlerimle bir hayat kurdum. Sonrasında da çocuğum oldu. 14 yıldır bu sektördeyim. Anlattıklarımdan farklı bir hayat yaşamadım. Saklanacak bir şeyim yok. Anneyim, anneliğimi de kendi içimde yaşıyorum.
- Çok göz önünde olduğunuz için yaşadıklarınız da tercihleriniz de çok konuşuluyor. Kendinizi sık sık anlatma derdine düşüyor musunuz?
- En çok nefret ettiğim şey ama bazen anlatmam gerekiyor. Karar ve tercihlerimde sokaktaki insanlar bana destek olurken sadece bizim sektör köstek oldu. Israrla susun dedikçe, konuşulmaya devam edildi. Oyunculuğu çok seviyorum, ölene kadar da oyuncu kalmak istiyorum. O başka bir sevda. Ancak attığın her adımın konuşulması da bana göre değil. Bu da işin ceremesi işte.
En büyük hayalim sinema
- Oyunculukla ilgili nasıl bir hayaliniz var?
- Tiyatroyu çok istiyorum ama oyunculuk benim için her şeyden öte beyazperdedir. Kendimi orada görmek en büyük hayalim. Bugüne kadar bu şansı yakalayamadım. Hayıflanmıyorum, kahrolmuyorum. Ama zamanını heyecanla bekliyorum. Keşkesiz bir hayat yaşamak çok önemli.
- Pişmanlığınız var mı?
- Ne mutlu ki hiç yok. Geçmişimde büyük hezeyanlar, yıkımlar ve dirilişlerim oldu. Buna rağmen tek söyleyebileceğim, keşke kardeşim yaşıyor olsaydı. Onun dışında hiçbir şeyi geri getirmekle uğraşmam. Ben o adamın kızı olarak dünyaya geldim, inanılmaz yüreği olan bir annenin kızıyım. Çok zor ve sıkıntılı bir hayatın içinden çıkıp, “ben” olabildim. Bu Leyla ile de mutluyum. Geçmişimle tek derdim kardeşime duyduğum özlem. Zaten bu hayatın içinde sürünen de bizleriz.
- Yarını nasıl görüyorsunuz?
- Kaç yaşında olursam olayım, oğlum Kayra’nın “İyi ki benim annemsin” demesini isterim. Bu benim için çok önemli. Bu hayatta, kendimi kandırmak istemiyorum. Çünkü hiçbir şeyle yüzleşmiyor, çirkinliklerin, kötülüklerin üzerini hep kapatıyoruz. Bu da örtünün altında o kadar büyüyor ki. Açmalı, güneşi görsün, onun sıcağıyla kuruyup yok olsun. Eksiğimiz ne yazık ki olanları ortaya koyup kabullenmeyi bilmemek. Yalancı evlilikler, yalancı ilişkiler, yüzleşilmeyen gerçekler... Ben sahici yaşamanın peşindeyim. Dün de böyleydi, bugün de yarın da öyle olacak.En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama