‘Salgın hastalıklar tarihin mürekkebi!’

Mustafa Balbay, Küre-selleşme - Türkiye’ye ve Dünyaya Genel Bakış’ta, dünyanın ve Türkiye’nin 2020 yılındaki görünümünü tarihsel derinlik içinde kaleme alıyor. Kitapta Kovid-19 salgınının sonuçları ışığında küreselleşmenin analizi ve çıkış yolları konu ediliyor. Türkiye’nin sorunlarını çözecek bir iktidar seçeneği inceleniyor. Mustafa Balbay ile yeni incelemesini, insanlığın salgınlarla evvel ezel imtihanını, toplumun ve siyasetin önündeki seçenekleri ve yeni gelecek olasılıklarını konuştuk.

‘Salgın hastalıklar tarihin mürekkebi!’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.08.2020 - 00:11

Mustafa Balbay, Küre-selleşme - Türkiye’ye ve Dünyaya Genel Bakış’ta, dünyanın ve Türkiye’nin 2020 yılındaki görünümünü tarihsel derinlik içinde kaleme alıyor.

Kitabın birinci bölümünde Kovid-19 salgınının çıkışı, genel sonuçları ve tarihteki salgınlar yer alıyor. Küreselleşmeye ilişkin özgün yaklaşımlar ortaya koyan Balbay, salgınlar tarihini aktarırken dünya gezilerindeki gözlemlerini de okurla paylaşıyor.

İkinci bölümde dünyanın içinde bulunduğu durum, sol pencereden görünüm, Kovid-19 salgınının sonuçları ışığında küreselleşmenin analizi ve çıkış yolları konu ediliyor.

Üçüncü bölünde Türkiye’nin sorunlarını çözecek bir iktidar seçeneği olarak CHP yer alıyor. Kuruluşundan 2020’ye dek tüm kurultayların sonuçları, Türkiye’nin siyasi tarihinde CHP’nin yeri ve CHP’den beklenenler bu alandaki çalışmaları bilinen aydınların görüşleri ışında aktarılıyor. Bölümün sonunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sol anlatımını, daha güzel bir Türkiye ve dünya için önerilerini içeren iki yazısı var.

Kitabın içeriğinde yer verilen röportajlar, görüşmeler ve özel olarak kaleme alınan yazılar da önemli bir katkı. Kitap sayfalarında yer alış sırasına göre bu katkıyı sağlayanlar şöyle:

Prof. Dr. Emre Kongar, Kamil Erdoğdu, Cenk Başlamış, Ergin Yıldızoğlu,Süleyman Tosunoğlu, Mertcan İpek, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Halil Akıncı, Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Prof. Dr.İonna Kuçuradi, Ömer Lütfü Avşar, Doğan Subaşı, Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Arzu Çerkezoğlu, Doç. Dr. Gülten Uçan, Dr. Seren SelvinKorkmaz, Kemal Okuyan, Leyla Kılıç, Önder İşleyen, Mahmut Lıcalı, Altan Öymen, Prof. Dr. Sencer Ayata, Erol Tuncer, Prof. Dr. Korkut Boratav, Fikret Bila, Prof. Dr. Hakkı Uyar, Kemal Kılıçdaroğlu.

Mustafa Balbay ile Küre-selleşme - Türkiye’ye ve Dünyaya Genel Bakış adlı incelemesini , insanlığın salgınlarla evvel ezel imtihanını, toplumun ve siyasetin önündeki seçenekleri ve yeni gelecek olasılıklarını konuştuk.


‘KÜRE-SELLEŞME - TÜRKİYE VE DÜNYAYA GENEL BAKIŞ’

- İnsanlık tarihinin gelişimi içinde yaşanan küreselleşmeleri dünya gezileriniz ışığında masaya yatırdığınızı ifade ettiğiniz kitabınızın “küre-selleşen” insanlığın dikkatini çektiği temel soru/sorular ve yanıtları bulma yolunda yapılan zihin alıştırmaları neler? Bu bağlamda incelemenizin davetini, temel motivasyonunu da açar mısınız?

Kitabın oluşum şekli tam bir doğaçlama. 2019 sonunda ABD’de Sanders, İngiltere’de Corbyn tartışılırken, Türkiye’de 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin sıcaklığı sürerken, Mart 2020’de de CHP 37. Olağan Kurultaya hazırlanırken Genel Yayın Yönetmenimiz Aykut Küçükkaya’ya, “Dünyada ve Türkiye’de Sol” başlıklı bir yazı dizisi önerdim. Genç bir heyecanla, “Ben de üstlenebilirim” dedim. Kendi araştırma ve gözlemlerimle sözü olanların görüşlerini birleştirdim...

Dizi başladıktan hemen sonra koronavirüs salgını, önce dünyayı sonra Türkiye’yi sardı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu salgına hazır değildi. Zira finans küreselleşmesinin bir gücü olarak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi için projeler dayattı. Paran kadar sağlık! Salgınla çöken sadece sağlık sistemi değil, 1980’lerden itibaren adım adım etkisi artan küreselleşme politikaları idi.

İşte Nisan 2020’den itibaren gündemdeki bu üç konuyu; salgınların tarihçesi ve yarattığı değişimler, dünden bugüne küreselleşme ve CHP’den beklentileri ’üç kitapta bir kitap’ yaklaşımıyla birleştirdim.

Bu çalışma biraz da ’birikim kitabı’ oldu. Dünya gezilerimden beni çok etkileyen kitabın konularına ilişkin anıları, daha önce yaptığım araştırmaları ve güncel gelişmeleri birleştirdim.

Bugüne dek 7 bine yakın gazete köşe yazısı yazdığımı, Küre-selleşme’nin de 50. kitabım olduğunu söylersem, dilerim ’birikim’ derken abartmadığım düşünülür. Bu birikimi okurla paylaşmayı beni de çoğaltan bir zenginlik olarak düşünüyorum.

Benzetmeyle anlatmak gerekirse kitapta hem günlük süt hem eski kaşar var. Kitaptaki konuların okur için de ufuk açıcı olacağına, farklı pencereler açacağına inanıyorum.

“ARTIK ‘YURTTAŞ’ YOK, ‘PİYASA İNSANI’ VAR”

- Size göre Kovid-19, küreselleşmenin yıkıcılığının daha fazla gün ışığına çıkmasını nasıl sağladı?

1980’lerde başlayan son küreselleşme dalgası ile artık ’yurttaş’ yok, ’piyasa insanı’ var. O da ederi kadar! Salgın küresel ekonomiyi sarsarken, ilk borsaların etkilenip yere çakılması bundandı. Devamında paran kadar sağlığın da para etmediği yaşanarak görüldü. Salgında daha iyi önlem alan ülkeler hemen sınırları kapattı.

Okyanusta maske ve solunum cihazı taşıyan gemilere güçlü ülkeler tarafından el konuldu. Bu ’korsanlık’ AB’ye üye ülkeler arasında bile yaşandı. Hani sınırlar kalkmıştı?

Salgın, yeniden sosyal devlet kavramını gündeme getirdi, gelir uçurumunun vahşi boyutlarını ortaya koydu. Sümerbank’ın değme tekstil fabrikalarını yok pahasına satan, kapatan AKP hükümeti, 20 kuruşluk maskenin üretilip dağıtılmasını haftalarca koordine edemedi.

“BİLSAY KURUÇ’UN İFADESİYLE ‘KOVID-19, ‘KAPİTALİZM ÇIPLAK’ DİYOR”

- ‘Küre-selleşme - Türkiye ve Dünyaya Bakış’ adlı incelemenizde ayrıntılarıyla ortaya konulan önemli gerçeklerden biri de insanlığın salgınlarla evvel ezel imtihanı! Tarihe bu açıdan bakıldığında pek bir ders alındığı vaki değil, evet.

Öte yandan günümüz insanı, dünyası açık net öncelikle can korkusu olmakla birlikte gördüğünden geri kalmamak için de virüse teslim olmayacak kadar konformist!

Gezegenine ve öz yaşamına, canına ilişkin farkındalığını güçlendirmek zorunda kalacak insanlar, erki nelere nasıl zorlayacak (mı?) önümüzdeki süreçte sizce?

İnsanın en iyi ve en kötü huyu ’alışma’ ve ’unutma’... Bu ikisi olmasa yaşam daha çekilmez olurdu ama bu ikisi olduğu için en olumsuz şeyler bile olağanlaşıyor.

Salgın hastalıklar aslında tarihin mürekkebi olmuş. Yemen’de Mehmetçiğimizin ölüm nedeni olarak ilk sırada salgın hastalıklar, sonra arkadan vurmalar, en son savaş geliyor. Rönesans Avrupa nüfusunun dörtte birinin vebadan kırılmasından sonra dini inançların zayıflamasıyla doğuyor...

Bunlar doğal olarak Kovid-19’la yeniden akla geldi. Geçmişte bu tür salgınlar nasıl sistemleri etkilediyse bugün de öyle olacak. Daha vahşi yönetim anlayışları ile herkesi kucaklayan sosyal devlet arasındaki seçeneklerin tümü masada bence.

Kitapta düşüncelerine yer verdiğim Prof. Dr. İonna Kuçuradi bugünkü durumu Eski Çağ’dan Orta Çağ’a geçişe benzetiyor. Prog. Dr. Bilsay Kuruç, Kovid-19’un ’kapitalizm çıplak’ dediğini söylüyor. İşte böyle bir çoktan seçmeli sürecin içindeyiz. Buna ilişkin daha çok kitap çıkacak, düşünce üretilecek.

DİN, UYGARLIK, DEMOKRASİ!

- Küreselleşmenin üç halkası olarak nitelediğiniz “din, uygarlık ve demokrasi” olguları geçmişte ve günümüzde yaşanan durumdan ne soğurabilir sizce?

Kaleme alırken en hassas davrandığım bölüm bu oldu. Yüzlerce, binlerce yıldır insanların ortak değeri olan bu kavramlar dünyaya hükmetmek isteyenlerin de silahı olmuş. Hem öyle bir silah ki; tarihteki adı üstünde Haçlı Seferlerinden bugünün büyük insanlık dramına sahne olan Afganistan, Suriye müdahalelerine kadar pek çok savaş bu kavramlara dayanarak yapıldı, yapılıyor. İstiklal Marşımızdaki “Medeniyet’ dediğin tek dişi kalmış canavar’ neyi kastediyor?

Beni en çok etkileyen Kenya Devlet Başkanı Jomo Kenyatta’nın şu sözü: ’Beyazlar geldiğinde onların elinde İncil, bizimse topraklarımız vardı. Zamanla bize gözlerimizi kapatıp dua etmesini öğrettiler. Bir süre sonra İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımızsa beyazların olmuştu.’

Bugün de ABD Afganistan’ı ’sonsuz özgürlük’ adını verdiği operasyonla işgal etti. Tarihi iyi bilirsek, bugünü de çok iyi kavrayabiliriz.

- Kitapta siz, röportaj yaptığınız isimler ve yazılar kaleme alanların hepsi gerçekçi bir eleştirelliği bir o kadar gerçekçi bir umutla bileştiriyor.

Bence kitabın en zengin bölümü bu yazılar ve röportajlar. Onlara kitabın ana konusunu oluşturan soruları sorduk. Her biri önümüzdeki dönemde daha yoğun tartışılacak düşünceleri gündeme getirdiler. Mücadelenin içinde oldukları için elbet umudu da ihmal etmediler. Bu bölümlerin her biri ayrı kitap olacak içerikteydi.

Kitap için yazı kaleme alan, röportaj veren ve kitaba katkı koyanları kitapta yer alış sırasına göre saymak isterim:

Prof. Dr. Emre Kongar, Kamil Erdoğdu, Cenk Başlamış, Ergin Yıldızoğlu, Süleyman Tosunoğlu, Mertcan İpek, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Halil Akıncı, Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Prof. Dr. İonna Kuçuradi, Ömer Lütfü Avşar, Doğan Subaşı, Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Arzu Çerkezoğlu, Doç. Dr. Gülten Uçan, Dr. Seren Selvin Korkmaz, Kemal Okuyan, Leyla Kılıç, Önder İşleyen, Mahmut Lıcalı, Altan Öymen, Prof. Dr. Sencer Ayata, Erol Tuncer, Prof. Dr. Korkut Boratav, Fikret Bila, Prof. Dr. Hakkı Uyar, Kemal Kılıçdaroğlu.

‘KÜRESELLEŞME AYDINLARI ÇORAKLAŞTIRDI’

- İncelemenizde yer verdiğiniz, üç bin insanın krizden çıkış manifestosuna yorumunuzu burada da dile getirir misiniz?

Düşüncem o ki, küreselleşme aydınları çoraklaştırdı. Türkiye’de de olduğu gibi çoğu küresel yapıya teslim oldu. Güzel aydın tanımlarından biri şudur; aydın geleceğin yapısına harç taşıyan insandır! Oysa küresel yapı onlara deyiş yerindeyse, ’geleceğe harç taşıyacağınıza, bugünkü yapının haracını yiyin’ dendi. Türkiye’de ise iktidar aydınlara, ’bizim gibi düşünen abad olur, düşünmeyen berbad olur’ dedi. İşte böyle bir dünyada aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 650 üniversiteden 3 binden fazla bilim insanı, ’böyle gitmez’ dedi. ’İnsan meta değildir’ dedi. ’Sadece sermayenin dediği olursa, olmaz’ dedi.

Belki daha net öneriler getirilebilirdi ama ortak metinlerde oydaşma kolay değildir. Bu bile ileride yazılacakların işaret fişeğidir.

- Kitapta insanlık tarihini, dünyanın bütün coğrafyalarında, küresel olarak etkileyen üç önemli devrim; tarım, sanayi ve iletişim devrimleri nasıl bir düzlemde birbiriyle ilişkilendiriliyor? Kelebek etkisi nasıl yorumlanıyor? Ve günümüzün bambaşka bir hız arz eden olumlu ve tehlikeli devinimi ortaya konulurken nelere dikkat çekiliyor?

On bin yıl öncesinden başlayarak bugüne gelişin hemen her kilometresini tek tek işaretlemeye çalıştım. Bu odun ateşinden lazere, ata eğerin vuruluşundan uzay mekiğine, dumanla haberleşmeden ’on line’ sisteme kadar büyük değişimlerin öyküsü... Bu aynı zamanda, denizlerin çölleşmesinin, doğanın aynı hızla tükenmesinin öyküsü...

Hepsini birleştirip bakınca nereye doğru gittiğimizi de görebiliyorsunuz. Gelecek kuşakların bizi, ’dünyanın bitiricileri’ dememesi için yapılması gerekenlerin çoğunda geç kaldık.

Aslında Kovid-19’un da ana mesajlarından biri bu. Salgın insana, ’dünya sana ait değil, sen dünyaya aitsin. Hükmetme gücün aynı zamanda kendini mahvetme gücü’ dedi. Bunları biz söylemezsek dünyaya ve insanlığa karşı suç işlemiş oluruz.

CHP NE YAPMALI?

- Kitabınızda CHP’nin tarihi sorumluluğu nasıl yorumlandı ve solun getirebileceği çözüm önerileri nasıl ortaya konuldu?

CHP, eleştirilmesi en çok sevilen parti... CHP, ne yaparsa yapsın az bulunan parti... CHP, gücü ve yükü en fazla olan parti... 2020’de yaşadığımız iç ve dış sorunlar karşısında, ’CHP ne yapmalı’ sorusu belki çok klişe gelebilir ama çıkış yolu ararken hala ışıkları yanık olan başlıca siyasi kurum.

Bu bağlamda CHP’nin hem kurultaylar tarihini sayfalara taşımak hem de beklentileri sıralamak istedim. CHP’nin Kurtuluş Savaşı öncesine dayanan kuruluşu dünya ölçeğinde bir öyküdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini yazarken CHP’yi omurgaya koymanız gerekir. CHP’yi 2020 yılında yönetenlerin bunun sorumluluğunu ve gücünü hissederek strateji üretmesi beklenir.

Cumhuriyetin 100’üncü yılına üç kala Türkiye’nin ne durumda olduğuna bakınca gözler CHP’ye çevrilmiyorsa ve beklentiler çok yüksek değilse, bu CHP açısından yıkımdır.

İşte bu bakış açısıyla CHP’nin ’kuruculuğuna’ gönderme yaptık. Prof. Bilsay Kuruç’un deyişiyle Atatürk emperyalizmi entelektüel olarak da yendi. Bugün de rotasını böyle çizmeli.

‘BU GİDİŞE MECBUR DEĞİLİZ. AKIL YENİLMEZ!’

- “Çin tipi sosyalizm”in küreselleşmenin günahlarına ABD ve Rusya ile ortak oluşu, gelecekte Çin’in yeri ve gücüne ilişkin değerlendirmeleriniz neler?

Dünyada yaşayan 6 kişiden 1’i Çinli. Bu rakamsal büyüklüğün yanında dünyada en çok dolar milyarderinin bulunduğu ülke de Çin. Yazmak üzere 3 hafta bu ülkeyi gezdim, gezi notlarını araştırmalarla birleştirip kitaplaştırdım.

Bu ülkedeki gelişmeleri izlemeye devam ediyorum. Çin’de sistemin adı sosyalizm, Komünist Parti ana yönetici. Ama bugün küresel yapının en büyük ’kolaylaştırıcısı’ Çin. En büyük banka orada; ’Emekbank!’ Öteki ülkelere oranla ucuz işgücü ve Çin yönetiminin sağladığı olanaklar, çok uluslu şirketleri (ÇUŞ) buraya yöneltti. Çin, finans küreselleşmesine seçenek üretmek yerine çözüm üretti.

Rusya’da da 1991’de Sovyetler’in çökmesinin ardından bugün Putinizm var! Putin, ’oyunda ben de varım’ dedi. Avrupa tipi sosyalizm de çökünce solun dünyadaki durumu çok tartışmalı hale geldi. Küreselleşme aktörleri sola genel anlamda, ’bizim parçamız olarak özgürsün, sakın başka bir dünya düşünme’ dedi. İşte Kovid-19 bunların üstüne geldi.

2020 bir milat... Bugünkü gidişe mecbur değiliz. Başka bir dünya hayal edebilmeliyiz. Akıl yenilmez. Başaracağımıza inanarak çözüm aramalıyız. Küre-selleşme buna bir harf olursa ne mutlu...

Küre-selleşme - Türkiye’ye ve Dünyaya Genel Bakış / Mustafa Balbay / Cumhuriyet Kitapları / 320 s. / 2020.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon