'Samimiyseniz silahları bırakırsınız'

Başbakan Recep Erdoğan, "Terör estirenler bizden anında cevabını alırlar. Samimiyseniz bırakırsınız silahları. Bu milletin huzurunu kimsenin gölgelemeye hakkı yoktur" diye konuştu.

'Samimiyseniz silahları bırakırsınız'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 22.01.2013 - 09:54

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP TBMM Grubu'ndaki konuşmasına başlamadan önce partisine katılan Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba'ya partisinin rozetini taktı. Heyecanını dile getiren Fakıbaba, ''Sizleri, arkadaşlarımı, ailemi özlemiştim. Bana bu fırsatı verdiniz, size yürekten teşekkür ediyorum, minnettarım. Sizin hoşgörünüz, büyüklüğünüz bana bu fırsatı verdi. Şanlıurfa'da müthiş bayram var. Bu bayramın nedeni sizsiniz'' dedi.

Fakıbaba, partiye gelişinin nedeninin, sadece makam olmadığını; AKP'nin şanlı üyeliğini alabilmek olduğunu kaydetti. Fakıbaba, ''Bundan sonra sizin ve partimin emrinde olacağım, bir nefer gibi çalışacağım'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan da hayırlı olsun temennisinde bulundu.

AKP'nin son grup toplantısından bu güne kadar geçen 1 hafta içinde son derece önemli açılış ve temaslar gerçekleştirdiklerini anlatan Erdoğan, geçen hafta Salı günü Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun 25. toplantısını, Çarşamba genişletilmiş il başkanları toplantısını, Perşembe ise iki önemli açılış yaptıklarını söyledi.

'Ekmeğe sahip olmayanlar hatırlanmalı'

Erdoğan, ekmek israfını önleme kampanyasını 17 Ocak'ta başlattıklarını anımsatarak, bu kampanyanın son derece önemli olduğunu kaydetti. Toprak Mahsulleri Ofisi'nin araştırmasına göre Türkiye'de yılda 37 milyar adet ekmek üretildiğini, 35 milyar adet ekmek tüketildiğini bildirdi. Erdoğan, günde 6 milyon adet, yılda 2 milyar adet ekmeğin çöpe gittiğini vurgulayarak, 1,5 milyar liralık kaynağın çöpe atıldığını kaydetti.

Erdoğan, daha vahiminin, Türkiye zenginleştikçe, milli gelir artışına bağlı olarak refah, tüketim, alım gücü arttıkça ekmek israfının da arttığını dile getirdi. Başbakan Erdoğan, 2011'de günde 5 milyon ekmek çöpe giderken, 2012'de bu sayının 6 milyona çıktığını belirterek, dünyada yılda 870 milyon kişinin yetersiz beslendiğini, 10 milyon kişinin yetersiz beslenme ve açlıktan hayatını kaybettiğini söyledi.

Erdoğan, dünyada 1,3 milyar ton gıda, 1 trilyon doların israf edildiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bizim ülke, millet olarak bu israfın önüne mutlaka ama mutlaka geçmemiz gerekiyor. Biz kültürümüz, medeniyetimiz, değerlerimiz itibariyle vahşi büyümenin taraftarı asla olamayız. Refah artıkça dünya meselelerine, sosyal meselelere gözünü kapatan, bencilleşen, hırsla ve sınırsızca tüketen bir toplumdan, böyle bir topluluktan yana olamayız. Bizim temel ilkemiz son derece net; komşusu açken tok yatan bizden değildir. Somali'de kardeşi bir dilim ekmek, bir damla süt için kıvranırken sofrasındaki ekmeği, dudaklarını silerek çöpe atan bizden olamaz. Biz gürül gürül akan nehirden su içerken, abdest alırken dahi o suyu israf etmemekle öğütlenmiş bir medeniyetin mensubuyuz. Kendi öz değerlerimizle büyüyeceğiz, medeniyetimizin temel ilke ve dinamikleriyle büyüyeceğiz. Biz büyüdükçe kendisine, değerlerine yabancı olanlardan değil, büyüdükçe biz olarak kalanlardan olacağız. Aziz milletimin, ekmek kullanımı konusunda çok daha duyarlı olmasını rica ediyorum. Ekmek alırken, bölerken bir değil birkaç defa düşünülmesini, o ekmeğe sahip olmayanların hatırlanılmasını, ona göre davranılmasını rica ediyorum. Çünkü biz ekmeğe nimet diyenlerdeniz. Büyüklerimiz, 'ekmeği bıçakla kesmeyin' derlerdi. Onu bile, o nimete zulüm telakki ederlerdi. Başlatılan kampanyanın bu hissiyatı çoğaltmasını, ekmek israfının önüne geçmesini temenni ediyorum. Artık beyaz undan ekmek dönemini de kapatıyoruz. Artık buğdayın orijinalinden üretilen un, kepekli un dediğimiz neyse, bundan ekmeğimizi üretelim. Zira gıda, vitamin orada. Biz bunu bırakıyor, bütün vitamini çıkarıyoruz. Neymiş, beyaz un parlakmış. Buna aldanmayacağız. Batı bunu anladı, bizi geçmiş durumda. İnşallah biz de bu açığı süratle kapatacağız.''

Gaziantep ziyareti

Erdoğan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından tamamlanan 365 tesis ve yatırımın resmi açılışını geçen hafta Ankara'da gerçekleştirdiklerini anlattı. Erdoğan, 389 temizlik ve hizmet aracını teslim ettiklerini, Türkiye'ye 1,5 milyar liralık hizmet ve eser kazandırmış olduklarını kaydetti. Erdoğan, 81 ilde şehir alt yapılarını güçlendirme, çevreyi koruma noktasında çok önemli yatırımların hizmete girdiğini dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, geçen hafta sonu Gaziantep'te gerçekleştirdiği temaslar hakkında bilgi verdi. Erdoğan, Gaziantep'te 64 farklı başlıkta eserin açılışını yaptıklarını, bu eserlerin toplam değerinin 1 milyar 200 milyon lira bedelle üretilen yatırımlar olduğunu belirtti. Gaziantep Üniversitesi'nde fahri doktora unvanı aldığını anlatan Erdoğan, üniversiteye kazandırılan 70 milyon tutarındaki tesisleri de resmi olarak hizmete açtıklarını anlattı.

Erdoğan, sivil toplum örgütü temsilcileri, kanaat önderleriyle bir araya geldiklerini, karşılıklı sohbet havasında istişarelerde bulunduklarını ifade etti. Yoğun sis nedeniyle İslahiye'ye gidemediklerini belirten Erdoğan, ancak en kısa zamanda İslahiye'ye gideceklerini kaydetti. Gittikleri Nizip'te caddeler boyunca farklı bir heyecanı, coşkuyu gördüklerini anlatan Erdoğan, ''On bini aşkın insanın oradaki teveccühüyle karşı karşıya kaldık. Coşku, heyecan dolu mitingimizi yaptık. Arabalarımız cadde boyu zor yol aldı. Nizip'ten Suriyeli kardeşlerimizin misafir edildiği kampa ulaştık. Orada da kamptaki kardeşlerimize hitap ettik, çadırları dolaştık. İkizlerle karşı karşıya kaldık, ikizleri kucakladık, ağlaşan anne, babayı gördük. Babası şehit olan, kendisi cepheden gelen iki kardeşimizin nişan yüzüklerini taktık. İnşallah bir iki hafta içinde evliliklerini yapacaklar'' diye konuştu. Konuşmanın bu bölümünde Erdoğan'ın kampta çekilen görüntüleri yansıtıldı.

 

'Bu başarının altındaki dinamikleri anlamamız gerekiyor'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gaziantep'in, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin illerinden biri olduğuna işaret etti. Coğrafya, nüfus, potansiyel olarak gerek Güneydoğu Anadolu, gerek Doğu Anadolu bölgesinin illerinden farklı olmadığını vurgulayan Erdoğan, ancak Gaziantep'in hem 81 il içinde hem de Doğu ve Güneydoğu illeri içinde çok farklı bir kalkınmayı gerçekleştirdiğini, bunu başarıyla sürdürdüğünü söyledi. Gaziantep'in, sanayi, ticaret, tarım, turizm, eğitim noktasında potansiyelini değerlendirdiğini dile getirerek, ''Hem kazanan hem de Türkiye'ye kazandıran bir şehrimiz oldu'' dedi.

Erdoğan, Gaziantep'in 6. ve 7. organize sanayi bölgelerini kurmaya hazırlandığını ifade ederek, ''Üretimleri görüyorsunuz. Devletin kapısında 'ne olur bize para verin' diye bekleyen bir anlayış da yok. Kendi ayakları üzerinde ayağa kalkan, gayretle, koşturarak hamdolsun büyük göçe rağmen ayakta duran bir ilimiz. Bunu başarıyla entegre etti. İşsizliği mümkün olduğunca düşük seviyelerde korudu. 75 milyonun, özellikle Doğu ve Güneydoğu'daki illerimizin Gaziantep'in bu büyük başarısını ciddi şekilde sorgulamamız, bu başarının altındaki saikleri, dinamikleri görmemiz, anlamamız gerekiyor'' diye konuştu.

'Tek neden terör'

Gaziantep'te şu anda 3 üniversite bulunduğunu, dördüncüsünün geldiğini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bunu neden Van yapmadı, Diyarbakır neden yapamadı da Gaziantep yaptı. Mardin, Şırnak, Hakkari, Batman, Ağrı neden bu seviyelere ulaşamadı? Kilis farklı, Adana, Osmaniye, Hatay farklı yerde duruyor. Adıyaman, Şanlıurfa bu bölgede farklı yerlerde duruyor. Bazı illerimiz umutla büyürken, bazı illerimiz, o illerin yaşayanları, girişimcileri tarafından umutla büyütülürken ne yazık ki bazıları yerinde sayıyor, kabuğunu bir türlü kıramıyor. Kamu yatırımları noktasında hiçbir ilimize farklı davranmıyoruz. Hangi ilimizin ne ihtiyacı varsa, ne eksikse, ne gerekiyorsa o ilden aldığımız oy oranına asla bakmadan, o ilin milletvekillerine, partisine, belediye başkanlarının partisine bakmadan eşit seviyede kamu yatırımlarını ulaştırıyoruz. Yolsa yol, köprüyse köprü, hastaneyse hastane, okulsa okul. İstanbul, Ankara, nüfusa göre ne yapılıyorsa, hangi yatırım yapılıyorsa, Van, Muş, Bitlis'e de o yapılıyor. Tam tersine biz yıllardır yapılan ihmallerin tersine, bu ihmalleri telafi etmek için geri kalmış, geri bırakılmış illerimize pozitif ayrımcılık uyguluyor, oralarda daha fazla yatırım yapıyor, daha fazla oralara hizmet götürüyoruz. Özel sektörün bu illere ilgi göstermesi için aynı şekilde pozitif ayrımcılık uyguluyor, bu illerimize teşvikler kapsamında, son derece cazip teşvikler uyguluyoruz. Bunlara rağmen bu şehirlerimiz, özel sektör yatırımları, üretim, ihracat, istihdam noktasında neden büyümüyor, gelişmiyor. Bunun üzerinde durmamız gerekiyor. İşte, terörün bu bağlamda artık çok daha güçlü şekilde sorgulanması gerekiyor. Tek neden burada terör.''

 

'AK Parti ile OHAL kalkmıştır'

Erdoğan, Doğu ve Güneydoğu illerinin 12 Eylül 1980 mücadelesiyle birlikte ağır ve insanlık dışı süreçler yaşandığına işaret ederek, terörle mücadele adı altında bölgede çok ağır tahribat gerçekleştirildiğini, çocuklarının gözleri önünde anne ve babalara yapılan insanlık dışı muamelelerin çocuklarda silinmesi zor travmalar bıraktığını kaydetti.

Erdoğan, ''Çok açık söylüyorum; 1980'lerde, 1990'larda terörle mücadele adı altında adeta terör örgütünün eline fırsat, bahaneler, hatta imkan verildi. Bir köye, mezraya, eve arama yapmak için giren güvenlik güçleri, o kadar dikkatsiz davrandı ki terör örgütüne istismar imkanı tanıdı. Yapılan işkenceler, insanlık dışı vicdan dışı muameleler, terörün ürettiği bataklığı daha da derinleştirdi'' dedi.

AKP'nin göreve geldiği 2002 yılının bu anlamda son derece önemli bir milat olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu: ''AK Parti ile OHAL kalkmıştır. Fakat Kürt kardeşlerim bize hep şunu söylediler; 'kaldırın şu olağanüstü hali, biz başka bir şey istemiyoruz.' Kaldırdık olağanüstü hali ama maalesef gene herhangi bir şey yok. AK Parti ile birlikte işkenceye sıfır tolerans başlamıştır. Kimse şunu söyleyemez; 'işkence yapılıyor.' Çünkü bu konuda kararlılığımız sınırsızdır. AK Parti ile birlikte, başta dil olmak üzere kültürel haklar üzerindeki baskı ve sindirmeler sona ermiştir. AK Parti, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' anlayışıyla göreve gelmiş, 10 yıl boyunca bu ülkeyi yaşatmanın mücadelesi içinde olmuştur. Biz 2002 öncesinde yaşanan acı hadiselerin hepsini gayet iyi biliyoruz. 2002 öncesinde oluşan travmayı çok ama çok iyi biliyoruz. Ancak biz 2002'yi, AK Parti'nin göreve gelişini bir milat olarak görüyor, bunun bir milat ve dönüm noktası olduğunu da hem fiiliyatımızda hem söylemlerimizde açık, net ortaya koyuyoruz. AK Parti'nin, Hükümet görevini devraldığı 2002 tarihi; sadece belli kesimler, sadece belli zulümler, belli baskılar ve acılar için değil, bu ülkede on yıllar boyunca yaşanmış ve yaşatılmış acılar için de bir milat olmuştur. Biz İstiklal Savaşımızın adından başlayan istikbal mücadelesine kendi dönemimizde en büyük katkıyı verdik, veriyoruz. Cumhuriyetimizi büyütmek, yüceltmek için Cumhuriyetimizi demokrasiyle, refahla, kardeşlikle güçlendirmek için on yıldır gece gündüz demeden gayret gösteriyoruz. Fakat bizi Cumhuriyet döneminde belli zamanlarda yapılan hataları telafi etmek, o hataları sorgulamak, o hatalarla yüzleşmek için de çok samimi gayret içindeyiz. CHP döneminde kapatılan, ahıra, depoya, müzeye çevrilen camiler belli bir kesimin, belli bir zümrenin camileri değil, topyekun bu milletin camileridir. Aslından Türkçe'ye çevrilen, yıllarca Türkçe okunan ezan belli kesimin değil, bütün bu milletin, bütün bu ümmetin ezanıdır. Sadece belli kesimin kitapları değil, sağda, solda birçok kitap yasaklandı, toplatıldı. Sadece belli dilde yazılmış kitaplar, kasetler, plaklar değil her dilde kitaplar, dergiler, plaklar yasaklandı. İki ayrı uçta olmalarına rağmen Nazım Hikmet de Necip Fazıl da Kemal Tahir de Mehmet Akif de devletin gadrine uğradı, devletin hışmına uğradı, devlet tarafından dışlandı, horlandı, ötelendi. Statükocular devlet karşısında öz evlat muamelesi görürken, halka üvey evlat muamelesi yapıldı. Sessiz zümreler devlet karşısında birinci sınıf kabul edilirken, değerleri toptan ikinci sınıf insan kabul edildi. İşte AK Parti iktidarı, 2002'den itibaren bu gidişe 'dur' demiş, bu gidişi tersine çevirmenin, normalleştirmenin mücadelesi içinde olmuştur.''

 

'Acıların izini sürdük'

Erdoğan, kendilerinin Cumhuriyeti demokrasiyle, güçlü ekonomiyle, aktif dış politikayla güçlendirmenin mücadelesini verirken, Cumhuriyet döneminde zaman zaman ortaya çıkan hatalarla da cesur şekilde yüzleşen bir iktidar olduklarını kaydetti. Kendilerinin 'insan devlet için vardır'' demediklerini, tam aksine ''devlet insan için vardır'' dediklerini, farklarının bu olduğunu belirten Erdoğan, ''Dini, mezhebi, ırkı, dili, ideolojisi, fikri, geliri ne olursa olsun, bizim için insan insandır. Bizim için herkes ama herkes devlet karşısında birinci sınıf vatandaştır. Biz nasıl kapatılan camileri, imam hatiplerini, yasaklanan başörtüsünün hukukunu savunuyorsak, Dersim, Çorum, Kahramanmaraş, Sivas'ın da hukukunu savunuyor ve bu hadiselerle de cesaretle yüzleşiyoruz'' dedi.

AKP birlikte Türkiye'de parametrelerin değiştiğini ifade eden Erdoğan, ''AK Parti ile birlikte Türkiye'de statüko sona ermiştir. AK Parti ile birlikte Türkiye'de vesayet, cunta rejimi, çetelerin, mafyanın sirayet ettiği rejim sona ermiştir. Aynı şekilde asimilasyon, ret, inkar politikaları AK Parti ile birlikte son bulmuştur. 2002'den beri biz demokrasi mücadelesini tek başımıza veriyoruz. Biz bir yandan Türkiye'yi büyüttük, bir yandan Cumhuriyetimizi güçlendirdik, aynı zamanda da tek başımıza bu milletin acılarının izini sürdük, bu milletin ortak yaralarını tedavi etmenin mücadelesini verdik'' diye konuştu.

 

'Varsın birileri kardeşliğe inanmasın'

Acılar üzerine bir gelecek inşa edilemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Geçmişin acıları diri tutularak, sağlıklı bir gelecek imar edilemez. Acılardan, nefretten, öfkeden yola çıkarak kardeşlik hukuku yüceltilemez. Elbette yaşanan acıları unutmayacağız ve unutturmayacağız. Elbette yapılan yanlışların üzerine cesaretle gidecek ve onları sorgulayacağız. Ama biz istikbalimizi acılar üzerine değil, umutlar üzerine inşa edeceğiz. 2002 öncesine ait kimin ne acısı varsa, o acıyı paylaşıyoruz ve o acıyı ortak acımız olarak görüyoruz. Ama 2002 sonrasında 10 yıl boyunca olduğu gibi, bundan sonra da acıların değil, umudun şekillendirdiği istikbale yürümek istiyoruz. Açık yüreklilikle, samimiyetle diyorum ki Diyarbakırlı kardeşim, yüreğindeki yarayı gel beraber tedavi edelim. Çankırılı kardeşim yüreğindeki yarayı birlikte tedavi edelim. Silahı, sıkılı yumrukları aradan çekelim. Öfkenin, nefretin dilini aradan çekelim ve geçmişin acılarıyla hep hep birlikte, el ele, omuz omuza yüzleşelim. Varsın birileri kardeşliğe inanmasın, varsın birileri acıları istismar etmeye, acılar üzerinden rant sağlamaya çalışsın. ''

 

'Onların dilinden hukuk anlar'

Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya işaret ederek, şöyle konuştu: ''Yine bu sabah yavru muhalefet verip veriştiriyor. Hakaret, aman yarabbi diz boyu... Kim buna kılavuzluk yapıyor, bilemiyorum ama dedim ya cevap vermeyeceğim. Cevap vermeyeceğim için üzerinde durmayacağım. Onların dilinden hukuk anlar, onları hukuka havale edeceğiz. Çünkü bu ülkede ne Anamuhalefet ne yavrular, muhalefet olarak ürettikleri bir şey yok. Bunların dili maalesef sövmeyle eşdeğer. Bizi, ne yazık ki yanlış kılavuz seçtikleri için o yanlış kılavuzlarının onlara öğrettiği yolda değerlendirmeye gidiyorlar. Onun için de cevap yok, onların cevabı hukukta. Biz 75 milyon tek yürek halinde, ortak geleceğimizi, ortak umutlar çerçevesinde birlikte inşa ediyoruz. Kuran-ı Kerim'de bütün ayrıntılarıyla izah edilen son derece ibretlik bir vakadır, Allah meleklere 'Adem'e secde edin' dediğinde bütün melekler secde ettiler ama şeytan secde etmedi. Çünkü o çok kibirliydi ve kibirlendi. Şeytan, 'Ben ademden hayırlıyım, beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın' dedi. İşte ırkçılık budur ve böyle başlamıştır, böyle... Irkçılık asabiyet, asabiyet ise şeytandır. Irkını, kavmini, kafatasını övmek, onunla böbürlenmek diğerlerini, diğer yaratılanları aşağılamak şeytandandır. Biz başka yerden kaynak aramayacağız. Benim Kürt kardeşimin de Türk kardeşimin de kaynağa aynı kaynaktır. Onun için biz yaratılanı yaratandan ötürü seviyoruz.''

Erdoğan, bu sırada kendisine verilen bir notu okudu. Daha sonra konuşmasını sürdüren Erdoğan, ''Bizi öz değerlerimizden uzaklaştırmaya çalışanlara karşı hep birlikte dikkatli olacağız. Bize şeytanın başlattığı o asabiye, o ırkçılık duygusunu aşılamaya çalışanlara karşı evet, şimdini altını çiziyorum, 'Recmedilmiş şeytandan Allah'a sığınırım' diyerek uzaklaşırız. Eğer istikbali acılar ve acıların sebep olduğu farklılıklar üzerine inşa edersek, şeytan ve şeytanın izinden gidenler kazanır, biz ise kaybederiz. İşte onun için istikbali, ortak kaynaklarımız, ortak değerlerimiz ve ortak tarihimiz üzerine inşa edeceğiz. Şeytan ve şeytanın izinden gidenler kaybedecek, inşallah tek bir millet olarak, kardeş olarak kazanan biz oluruz'' dedi. 



Erdoğan, ülkede AKP'nin her iki kişiden birinin oyunun alırken, hiç kimsenin çıkıp da ''bu bölgenin, şu etnik grubun, şu ırkın partisi biziz'' diyemeyeceğini söyledi. ''Benim aziz milletim, ırkçılığın şeytani bir duygu olduğunu çok iyi biliyor, ırkçı siyasetle arasına mesafe koyuyor'' diyen Erdoğan, milletin, 75 milyonu bir ve beraber olarak kucaklayan, 75 milyonu bir ve kardeş gören AKP'ye her seçimde artan oy oranıyla teveccüh gösterdiğini kaydetti.

Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bugün çıkıp da 'şu ırkın, şu etnik kökenin temsilcisi biziz' diyenler, Türkiye'yi 2002 öncesine götürmek, Cumhuriyet döneminde zaman zaman yaşanan yanlışları tekrar tekrar yaşatmak özlemi içinde olanlardır. Vesayet sistemi AK Parti ile birlikte çökerken, bazı siyasi partilerin baskıyla, sindirmeyle yasaklamayla, tehditle yeni bir vesayet üretme çabasına girişmesi beyhude bir çabadır. CHP'nin tek parti zulmünü iliklerine kadar yaşamış bu millet, doğuda, güneydoğuda yeni bir CHP zihniyetinin oluşmasına da müsaade etmeyecektir. Biz BDP'ye bu yeni süreçte sağduyulu olması, soğukkanlı olması ve cesur davranması yönünde tavsiyelerimizi ilettik ve iletiyoruz. Siyaset, baskılara karşı cesur bir duruş sergilemekle başarıya ulaşır. Siz aklınızı icraya mı verdiniz? İradenizi kiraya mı verdiniz? Madem siyaset yapacaksınız, bunu onurunuzla yapın. Kendi iradenizi ortaya koyun. 'Yok şuradan talimat gelecek, yok buradan talimat gelecek, o talimatı beklememiz lazım.' Sen nesin o zaman? Sen nesin? Şu parlamentonun altında o zaman ne işin var? Siyaset zor zamanda zor kararları almakla çözümün bir aracı olabilir. Kendi fanatik kitlesini mutlu etmek, tatmin etmek için sorumsuzca açıklama yapan siyaset, gün gelir gerçekle yüzleşir ve mahkum olur. Biz BDP'nin daha en başından itibaren öldürmenin değil, yaşatmanın yanında durmasını bekledik. Terörü, teröristi, teröristin öldürme hakkını savunmasını değil, yaşama ve yaşatmak hakkını savunmasını bekledik. Bakıyorsunuz, bu yeni süreçte de devam eden çözüm sürecinde de kendi fanatik kitlesine şirin görünmek kaygısıyla teröristin öldürme hakkını savunuyor. O terörist Mardin'de polisi alçakça şehit ederken, güvenlik güçlerinin operasyonlarını eleştirmek, samimi bir duruş değildir. Şu anda işte o polisimizi şehit edenlerle, o dağlarda polisimiz çatışma halinde. Ne yapacağız, çatışmayacak mıyız? Onların izlerini sürmeyecek miyiz? O polisimizin kanını yerde mi bırakacağız? o şehitler, o 1,5 yaşındaki Musab'ın gözyaşlarını biz ne yapacağız? sonuna kadar onun izini sürmeye, onlara gereken cevabı vermeye mecburuz, bu bizim sorumluluğumuzdur. Elinde silah dağlarda bizim askerimize namertçe pusu kuranların hakkını savunmak, onlara yönelik operasyonu eleştirmek çözümü isteyen bir tavır değildir.''

 

'Samimi iseniz bırakırsınız silahları'

Başbakan Erdoğan, çözümden yana olduklarını ifade ederek, ''Çözümden yanayız derken de kusura bakmayın, terör estirenler, bu çözüm sürecini baltalamak isteyenler bizden anında cevabını alırlar. Samimiyseniz, dürüstseniz bırakırsınız silahları, bu ülkede yaşamak istemiyorsanız, gitmek istediğiniz ülkeye de gidersiniz. Bu konuda da gerekli güvenceyi verdim, açıkladım. Daha önce sınırlarda yaşanmış olanları yaşatmamak için elimizden geleni de AK Parti olarak yaparız. Ama bu milletin huzurunu, refahını kimsenin gölgelemeye hakkı yoktur'' dedi.

Başbakan Erdoğan, Paris'te suikast olur olmaz devleti, hükümeti itham etmenin de aynı şekilde ilkeli bir duruş ve ilkeli bir siyaset olmadığını söyledi. Paris'teki olayın aydınlanmasına, faillerin tespitine ilişkin umudun çoğaldığına inandığını belirten Erdoğan, olay aydınlatıldığında, daha ilk andan itibaren Hükümeti ve devleti itham edenlerin mahcup olacağını, özür dileyeceğini ve gerçekle yüzleşmek noktasında yeni samimiyet testine maruz kalacaklarını kaydetti.

''Biz samimiyeti arıyoruz'' diyen Erdoğan, şöyle konuştu: ''Sorumluluk mevkiindeyiz. Samimi olanlarla bu işler konuşulur, samimi olmayanlarla neyi konuşacağız? Bize samimi görünenler geliyor, konuşuyoruz, 'peki, buyurun' diyoruz kendilerini adaya gönderiyoruz. Açık açık söylüyorum. Sen adadan döndükten sonra zehir zemberek açıklama yaparsan olmaz. Seni ortaya gönderen bir Başbakan'a, 'Kürt kardeşlerime bu Başbakan bomba yağdırıyor' dersen olmaz. Biz Kürt kardeşlerimize gönlümüzü açtık onlara bomba yağdırmadık, biz teröristlere bomba yağdırdık. Bugün de yarın da teröristlerle bu mücadelemiz aynen devam edecektir, orada taviz yok. Kararlılığımız orada aynen devam edecek.''

Erdoğan, 2002'de AKP ile başlayan normalleşme sürecini büyük bir kararlılıkla bugünlere getirdiklerini söyledi. Daha kat edilecek uzun bir mesafe olduğunu belirten Erdoğan, bir yandan sorunları tek tek çözmeye, bir yandan anlayışları değiştirmeye devam edeceklerini kaydetti. Erdoğan, Türkiye'nin 2002 öncesine, vesayet, asimilasyon ve inkar günlerine, baskı ve işkence günlerine dönmemesi için her tedbiri aldıklarını, bu noktada genç nesillere de güvendiklerini ifade etti.

''Statükoyu savunan, geçmişi özleyen, karanlığa alışmış ve aydınlıktan gözleri kamaşan partilere rağmen biz ısrarla değişimi, aydınlığı, kardeşliği ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz'' diyen Erdoğan, bu konuda hiç kimsenin endişesinin olmamasını istedi. Başbakan Erdoğan, ''Kazanan mutlaka ve mutlaka kardeşlik olacaktır, hiç endişeniz olmasın'' dedi. Erdoğan, milli birlik ve kardeşlik projesinin er ya da geç neticesini bulacağını ve kendilerinin de oradan o bekledikleri neticeyi alacaklarını belirtti.

'3. Havalimanı ihalesinin ilanı perşembe günü yayınlanacak'

Başbakan Erdoğan, ''çılgın projeler'' olarak belirttikleri projelerden bir tanesinin, İstanbul'a yılda 100 milyon kapasiteli 3. havalimanı yapılması olduğunu söyledi. Karadeniz kıyılarında yapılacak havalimanı ile ilgili ihalenin ilanını perşembe günü yayınlayacaklarını ifade eden Erdoğan, ''100 milyonla başlayacak havalimanının kapasitesi alan itibariyle 150 milyona kadar çıkabilecek'' dedi.

Erdoğan, ''Temenni ederim güçlü bir konsorsiyum bunu almak suretiyle, bu havalimanınızı en kısa zamanda gerçekleştirmek.. Tabi kademe kademe, bunu 3 ila 4 yıl gibi bir zaman içinde bitirmeyi hedefliyoruz. Hemen akabinde de Kanal İstanbul projemizi de inşallah başlatacağız. Avrupa ve Anadolu yakalarında 1'er milyonluk şehirleri de onunla birlikte kurmaya başlamış olacağız. Böylece İstanbulumuz bu dev çılgın projelerle yoluna devam ederken, geçmişte Yassı ve yaslı ada olarak anılan adaları da inşallah 'özgürlük ve demokrasi adasına' çeviriyoruz, onun da proje çalışmaları devam ediyor'' dedi.

Başbakan Erdoğan, konuşmasının ardından partiye katılanlara rozet taktı ve onlarla hatıra fotoğrafı çektirdi. Grup toplantısında, Erdoğan'ın konuşması sırasında, hafta sonunda Gaziantep'te gerçekleştirilen toplu açılış töreni ile Türkiye'ye gelen Suriyelilerin kaldığı kamptaki konuşması sinevizyondan yansıtıldı. iki ses teknisyeninin bulunduğu grupta, Erdoğan'ın kentin kalkınmasına işaret ettiği bölümde Gaziantep ile ilgili görüntüler de sunuldu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler