Sanatçı Muhalif Kişi midir?
Marx dinin bir afyon olduğunu söylerken toplumsal çelişkilerin üzerinin örtülmesinin kolaylaştırdığı ekonomik sömürüye dikkat çekmekteydi. Ben bunu şöyle yorumlamak isterim: Din iki ucu keskin kılıç gibidir. İnsani bir kurumdur, iyi niyetli ve insan mutluluğu için yüce amaçlıdır, ancak bu insani duygunun birileri tarafından kötüye kullanılması da mümkündür. İşte din o zaman kitleleri uyuşturup afyon etkisine neden olabilir. Bu afyondan insanları kurtaracak kurumlardan biri de yine sanattır.
Dâhi sanatçı Michelangelo’ya sormuşlar: “Bu kaya parçasından muhteşem Davut heykelini nasıl yapabildin?” O da demiş ki: “Hayalimde Davut zaten vardı. Mermerin fazlalıklarını aldım, Davut açığa çıktı.”
Şu sözü hep duyarız: “Sanatçı muhalif kişidir.” Bu doğruysa Michelangelo’nun yukarıdaki sözünü nereye oturtmalı?
Muhalif olmak reaksiyoner olmak demektir. Yani muhalefet, halihazırda süregelen sisteme eleştiri, kurulu düzene karşı tavır geliştirmektir. Bu haliyle daha geri planda, iktidar karşısında daha zayıf bir noktadadır. Sanatın kendisini ikincil bir konuma koymasının, hatta bunu kimi zaman övünerek yapmasının ne anlamı olabilir?
Elbette muhalifin de bir işlevi var ve yaşamda muhalefet de gerekli. Bugünkü dünya düzeninde eleştirilecek, karşı çıkılacak, hatta insanı isyana teşvik eden o kadar çok neden var ki sanatçının muhalif olmasını, çelişkilerin üzerine üzerine gitmesini anlamak mümkün.
Bir an için hayali bir dünya kuralım ve sanatçının sözünü ettiği toplumsal çelişkilerin düzeldiğini varsayalım. O zaman sanatın muhalefeti bitecek mi? Sanatçı muhalif olan kişi ise sanatçının işlevi sona erecek mi? Ya da sanatçı kendine yeni işlevler bulmak zorunda mı kalacak?
Burada vurgulanması gereken, yaşamda çelişkilerin hiçbir zaman bitmeyeceği gerçeğidir. Sanatçı çelişkileri gören, farklılıkları sezen, alışılmışın dışında bakış açısı getiren, bizim görmediğimiz ya da görmek istemediğimiz gerçekleri su yüzüne çıkaran aykırı kişidir. Buna muhalefet diyorsak, o zaman sanatçı hep muhalif olarak kalacaktır. Aslında sanatçı en yaşamsal sorunlarla ilgilenen yaratıcı bir kişidir. Yaratıcılık ise iktidar olabilmenin ta kendisidir. Yani sanatçı bir yönüyle muhalif gibi görünse de, diğer yönüyle, yapıtıyla, yaratısıyla iktidar olan kişidir.
Böyle olmasaydı Michelangelo’nun kaya parçasını yüzyılların şaheseri Davut heykeline dönüştürmesi mümkün olur muydu? Yapıtını daha önceki Davut heykellerinden çok daha estetik düzeylere taşıyan onun farklı sezgi, algı ve çabası, aykırı kişiliği olmuştur. Bu özelliği onu yaratıcılığın doruğuna çıkarmıştır. Bu aykırı kişilik muhalefetse o yaratıcı bir muhaliftir.
Yaşamın çelişkileri yalnızca sermaye-emek, sömüren-sömürülen, yöneten-yönetilen çelişkisi değildir. Toplumsal çelişkilerin yanı sıra insan doğasının bizatihi kendisi bir çelişkiler yumağıdır. İnsanoğlunun birbiriyle çelişkili, aşk-nefret, cesaret-korku, sevinç-keder, inanç-şüphe gibi sayısız duygular sarmalı sanatçının ilmik ilmik işleyebileceği engin bir alandır. İnsan var olduğu müddetçe çelişkileri de olacak ve sanatçının işlevi azalmadan sürecektir.
Yeryüzünün belki de en naif yaratığı insan yavrusunun, doğumdan başlayarak yaşama ve toplum düzenine uyumunun sağlanması, bedensel gelişiminin yanı sıra, ruhsal dünyasının oluşumu, çelişkilere birer birer çözüm bulunurken aynı zamanda yeni çelişkilerin ortaya çıkış sürecidir de. Duyguların çeşitlilik ve karmaşıklığı, akılla bunları düzenleme çabası, düşüncenin uçsuz bucaksızlığı tam da sanatın yolunu açan unsurlardır. Sanatçı engin duyarlılığı ile ister bireysel, isterse toplumsal olsun, insani çelişkileri su yüzüne çıkaracaktır. Bunu yapmak muhalefetse sanatçı muhalif olmayı sürdürecektir.
Çelişkiler karşısında eleştirel tavrını sergileyen sanatın aksine din bunları manevi boyutta düzene sokma amacındadır; insan beyninin derin labirentlerine ruhani yoldan ulaşma çabasındadır. Sanat, insan çelişkilerinin üstüne inadına yürüyen eleştirel bir muhalif gibi görünürken, din bunların üstünü örterek kişiyi huzura kavuşturma hedefinde bir iktidar konumundadır.
Dinlerin ve inançların ilk ortaya çıkışındaki saflık, zaman içinde dinin kurumsallaşmasıyla birlikte bozulmuş, kimi zaman salt ritüellere indirgenmiş, toplumsal takıntı ve saplantılar çizgisine kaymıştır.
Marx dinin bir afyon olduğunu söylerken toplumsal çelişkilerin üzerinin örtülmesinin kolaylaştırdığı ekonomik sömürüye dikkat çekmekteydi. Ben bunu şöyle yorumlamak isterim: Din iki ucu keskin kılıç gibidir. İnsani bir kurumdur, iyi niyetli ve insan mutluluğu için yüce amaçlıdır, ancak bu insani duygunun birileri tarafından kötüye kullanılması da mümkündür. İşte din o zaman kitleleri uyuşturup afyon etkisine neden olabilir. Bu afyondan insanları kurtaracak kurumlardan biri de yine sanattır.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama