Selanik'ten insan manzaraları

13. Selanik Uluslararası Belgesel Film Festivali'nde 52 ülkeden 233 film gösterildi, izleyici sayısında da geçen yıla oranla yüzde 20 artış oldu. Açılış filmi "My Sweet Canary"izleyicinin büyük ilgisiyle karşılandı.

Selanik'ten insan manzaraları
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.03.2011 - 09:58

13. Selanik Uluslararası Belgesel Film Festivalinde 52 ülkeden 233 film gösterildi, izleyici sayısında da geçen yıla oranla yüzde 20 artış oldu. Açılış filmi My Sweet Canary izleyicinin büyük ilgisiyle karşılandı.

Filmin kahramanı 1930’ların rebetiko yıldızı Roza Eskenazinin sesiyle Kudüsteki bir gece kulübünde tanışan İsrailli yönetmen Roy Sher, geleneksel Batı müziğiyle yetişmiş olmasına karşın Türk Yahudisi bu kozmopolit sanatçıya uzak kalamadığını belirtiyor.

Belgesele giriştiğinde elinde salt 500 Eskenazi şarkısıyla arşiv görüntüleri olan Sher, İstanbul doğumlu sanatçının ABDye göç edip sonra Yunanistana döndüğünde zor bir yaşam sürdüğünü vurguladı: “O tam meteliksiz bir Sindrellaydı. Daha iyi sesli şarkıcılar vardı fakat Rozanın sesi onun ilginç geçmişini yansıtıyordu. Onunla Türkiye, Yunanistan ve İsraili birleştiren ortak noktayı keşfettim. Bana gidilecek yönün değil çıkılacak yolculuğun önemli olduğunu kanıtlamıştı. Etkinlik Selanikli belgeselci Kyriaki Malamaya onur ödülü verdi. İnsana dair öykülere yönelen, politik ve sosyal sorunlara odaklanan Malama, The Other Sideda 1974teki trajik olayların ardından Kıbrıslı Türklerin ve Rumların acılarını, zorluklarını işledi.

Filmini üniversite öğretim üyesi, şair Neşe Yaşinin kişisel deneyimlerinden yola çıkarak anlatan Malama Sınır, merkezi gösterir. Başlama noktasını seçmeniz gerekir. Ben önce sınırı aradım, sonra da görüntülerimle merkezi tanımladım diyen Malama, Exchangeableda Venizelosla İsmet İnönünün 30 Ocak 1923te başlattığı mübadeleden etkilenen Müslüman ve Ortodoksların sarsıcı öykülerini, Egede yüz binlerce insanın yazgısını etkileyen bu trajik kararı sorguluyor.

Malamaya göre belgesel gerçeğin yeniden yaratım süreci demek, bu izleyiciye de bir adım ileri attırıyor: Belgesel dikkat çekmeli, çözümler önermemeli. Seyirciyi uyarmalı, izleyici düşündükten sonra tepkisini göstermeli. Sessizlik, suskunluk koyunlar içindir, insanlar için değildir diyen belgeselci Madam Despinada 1920 Gökçeada doğumlu, İstanbulun sayılı Rumlarından, tekerlekli sandalyesinde tek başına yaşayan Despina Kalmiyi anlatıyor. Kurtuluşta oturan, evinden seyrek çıkan Madam Despinanın değişmeyen tek alışkanlığıysa Saint Dimitri Kilisesine mum yakmaya gitmesidir.

Captain Kemal, Nazilere karşı duran Yunanlı direnişçilere katılan, 1947de Yunan Sivil Savaşı süresince Batı Trakyadaki dağlarda dolaşan komünist Mihri Bellinin portresidir. Kıbrıstaki 1960 olaylarından sonra binlerce Türk ve Rumun kaybolmasını irdeleyen In This Waitingde Kıbrıslı Rum yönetmen Anna Tsiarta objektif kalabilmeyi zorlukla başarmış.

Türkler filminin Rum propagandasını yaptığını, Rumlarsa Türklerden yana olduğunu belirtmişler. Eleştirilere bakınca acaba yanlış bir belgesel mi çektim diye düşündüm, olaylarla ilgili politik bir film çekmeliydim. Sonra her iki tarafında yaşadıklarını, umutlarını yitirmemelerini, sevdiklerinin hâlâ yaşadıklarını düşünmelerini anlatmanın doğruluğuna inandım diyen Tsiarta, olaydan 33 yıl sonra toprak altından çıkan insan kalıntılarından çok sarsılıp etkilenmiş. Uluslararası Sinema Eleştirmenleri jürisi FIPRESCInin en iyi uluslararası belgesel seçtiği Paradise Hotelde (Bulgaristan) yönetmen Sophia Tzavella, Romanların gündelik yaşamındaki sosyal deneyimi aktarıyor. Bulgar taşrasına 1500 çingeneyi yerleştiren komünist yönetim onlara lüks yaşam olanakları sağlar ama bu modern binalar yıllar sonra bakımsızlıktan terk edilirler. Komünist rejimde her şeyin daha iyi olduğunu belirten Tzavella, tüm yoksulluklarına karşın Romanların yine de yaşam sevinci taşıyıp mutlu olduklarını vurguluyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler