Şiddet arzusu aşk eksikliği demek

Romanya’nın en genç oyun yazarı Maria Manolescu ödüllü “Sado-Mazo Blues Bar” oyununda Romanya’da, rejim değişikliği sonrasındaki sosyal kırılmayı, yeniden düzenlenen gerçekliği sorguluyor. “Yırtmanın” peşinden giden gençlerin hikâyelerini gündelik hayattaki şiddet ve şiirselliği kullanarak anlatıyor.

Şiddet arzusu aşk eksikliği demek
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 05.10.2009 - 15:32

Maria Manolescu Romanya'nın en genç oyun yazarı. Derdi, geleneksel tiyatro anlayışına karşı gençlerin günümüz ile kurduğu dili kitlelere anlatabilmek. Ödüllü 'Sado-Mazo Blues Bar' oyununda ise Romanya'da, rejim değişikliği sonrasındaki sosyal kırılmayı, yeniden düzenlenen gerçekliği sorguluyor... Maria Manolescu 1980 Brasov doğumlu. Romanya’nın en genç oyun yazarı.

Manolescu; “With a Little Help From My Friends” ve “Sado-Mazo Blues Bar” isimli oyunlarıyla DramaCum tarafından, 2007 yılında, “Romanya’nın En İyi Oyun Yazarı” ödülünü aldı. Aynı yıl, Londra’daki Royal Court Tiyatrosu’nda uluslararası oyun yazarlığı programına katılarak “I’m Not Jesus Christ” oyununu geliştirdi. Yazarın, roman türündeki ikinci çalışması “Like Droops of Blood on the Elevator Floor” 2010 yılında yayımlanacak. Manolescu, ses getiren “Sado-Mazo Blues Bar” oyununda Romanya’da, rejim değişikliği sonrasındaki sosyal kırılmayı, yeniden düzenlenen gündelik gerçekliği genç nesille sorguluyor. Bunu da şiddeti ve şiirselliği yanına alarak yapıyor. Yazar, “Ve Diğer Şeyler Topluluğu”; İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın desteğiyle düzenlenen “Yeni Metin Yeni Tiyatro” projesi kapsamında, Dimitrie Cantemir Romen Kültür Merkezi’nin katkılarıyla İstanbul’daydı.

Manolescu, gençlerin egemenliğindeki profesyonel bir tiyatro anlayışının temsilcisi. Anlatımı metaforsuz ve sade. Metinlerinde rejim değişikliğinin getirdikleri, zenginlik düşleri, umutsuzluk ve şiddet belirgin. Koşulların ortamı hazırladığını biliyor. Manolescu, “Romanya’daki rejim değişimi sonrası vaat edilen ama aslında olmayan bir yere gittik. Bu Amerikan Rüyası’nı yakalamak gibiydi. Bir süreç yaratıldı ve ödüllendirilme sunuldu. Kapitalist dünyaya karşı bir şans bulabilmek için özellikle gençler şanslarını büyük merkezlerde denemek zorundaydı” diyor, “Bu dönüşüm pek çok ülkede yaşandı. Şartlar, koşullar değişti. Başarı, acımasız bir rekabeti beraberinde getirdi. Paranın ve sistemin çarkına girmek kötünün iyisi bir tercihti.” İşte Manolescu bu buhranı yaşayan gençlerin hikâyelerini anlatıyor ama bir farkla; kahramanları mağdur olmuş masum gençler değil, dünyadaki konumları için savaşan, mücadeleci gençler. “Sado-Mazo Blues Bar” oyununda Sa ve Ma isimli iki genç, “kazanan olmak” uğruna, aralarındaki tutkulu arkadaşlığı farklı evrelerde sınıyorlar. Durmadan rol değiştirdikleri şiddetli bir hesaplaşmayla boğuşurken, dilin ve eylemin şiddeti de epik bir anlatımla sunuluyor. Aslında anlatılan oldukça sıradan insanların hikâyeleri. Hızlı para kazanmak, köşeyi dönmek, avam şekliyle “yırtmanın” peşindekilerin bir tümevarımı. Oyun, gerçekle bağını koparmadan, yeni göstergeler yaratmadan şu anı çözümlemeye çalışıyor. Elbette karakterlerde mizah da var. Çünkü ona göre karikatüre edilmiş söylemler, sistemle alay etmek, hatta onu alt etmek için önemli bir araç. O sevmese de “Sado Mazo Blues Bar” iyi bir metafor. İroni gücünü buradan alıyor.

Charles Bukowski “Kitlelerin Dehası” şiirinde “Ortalama insanda / Herhangi bir günde herhangi bir orduya / yetecek kadar ihanet, nefret, şiddet ve saçmalık vardır” diyordu. Manolescu da oyunundaki kahramanları bu orduya dahil ediyor. “Oyunun kahramanlarındaki enerji her şeye yetecek kadar güçlü. Bu bir fırtına ama beklemede.” Peki, ya şiddet oyuna nasıl katılıyor? Cevaplıyor: “Şiddet arzusu aşk eksikliği demek. Yani sevgisizlik. Bir insanın şiddeti içselleştirmesi için şiddete maruz kalması gerekmez. Şefkat mahrumiyeti şiddet doğurmaya yeter de artar. Bir kişiyi anlamaya çalışmamak da şiddet tohumu ekmek anlamına gelir.” Bir başka Romen oyun yazarı Giannina Carbunariu da geçen yıl İstanbul’daydı. Röportajımızda “aslında hepimiz entelektüel fahişeleriz” diyordu. Manolescu da onunla çalışma şansını yakalayanlardan. Yani bu cüretkâr söyleme bir de onun yorumunu almak kaçınılmaz. O bu konuda daha naif, uysal ve analitik; “Sanat yapanlar düşüncelerini pazarlıyor. İronik anlamda temas eden şeyler bunlar. İlişkiler trafiği de böyle yürüyor. Bu varoluşla gelen bir olgu olmalı. Yani paylaşmak elbette bir alışveriş.”

Manolescu, dünya tiyatro zemininde tutunan ve tutunmak için çaba harcayan genç metin yazarlarının artışından umutlu. Kaygısız, rahat ve mottosu özgürlük olan yeni kuşağın dertlerini anlatmak için tiyatroyu çok iyi kullandıklarını düşünüyor. Tiyatroda zaman ise “şimdi” olmalı. Herkesin anlayacağı gibi bir tiyatro dili kullanmaları da bu yüzden. Yalın dilin de belli bir şiirselliği var.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon