Silikozis hastalarının sosyal güvence umudu

Zonguldaklı silikozis hastası gence ''iş göremez geliri'' bağlanması, diğer silikozis hastalarını harekete geçirdi.

Yayınlanma: 13.10.2010 - 09:15
Abone Ol google-news

Büyük umutlarla gittikleri İstanbul'da sigortasız ve güvenliksiz koşullarda çalışarak, silikozis hastalığına yakalanan işçilerden bugüne kadar 50'ye yakını yaşamını yitirirken, 700'e yakın işçi de hastalıkla mücadele ediyor.

Zonguldak'ın Çaycuma ilçesinden 1995'te gittiği İstanbul'da 7 yıl kot taşlama (kumlama) işinde çalışan Yılmaz Dımbır'ın (32), Bakırköy 2. İş Mahkemesine 2005 yılında açtığı dava sonunda Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) ''çalışma gücünün yüzde 59'nu kaybettiği'' gerekçesiyle 565 lira sürekli iş göremezlik maaşı bağlanması kararı, tüm silikozis hastalarının umudu oldu.

Sosyal güvenlik haklarından yararlanmak için başlattıkları hukuk mücadelesinin sonuçlanmasını bekleyen işçiler, bu süre zarfında ailelerini geçindirebilmek amacıyla sağlıkları için tehdit oluşturacak başta inşaat olmak üzere çeşitli iş kollarında çalışmak zorunda kalıyor.
 

''Adalet sonunda tecelli eder''

Dicle Üniversitesi (D.Ü) Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Refik Korkusuz, kot taşlama işinde çalışan işçilerin büyük çoğunluğunun sigortasız çalıştığını, bu nedenle işçilerin yapması gereken ilk işin çalıştığı dönemi mahkeme kararıyla tespit ettirmek olduğunu söyledi.

Daha sonra kot taşlama işinde çalışırken meslek hastalığına yakalandığını öğrenen işçilerin tedavilerinin yapılması için SGK'ya başvuruda bulunması gerektiğini ifade eden Korkusuz, işçinin SGK'da kaydı bulunmadığı için SGK'nın bunu reddedeceğini, bunun üzerine işçinin SGK ve işverene karşı hizmet tespiti davası açması gerektiğini bildirdi.
Korkusuz, işçinin hizmet tespiti davası sonucunda elde edeceği mahkeme ilamını SGK'ya verdiği taktirde hem hayatı boyunca meslek hastalıklarından yararlanma imkanına sahip olacağını, hem de malulen iş göremez aylığı bağlanacağını belirtti.

Meslek hastalıklarında maluliyet için belli bir prim ödeme günü şartı aranmadığına da dikkati çeken Korkusuz, şöyle dedi:

''Örneğin bir kişi işe başladığının 10. gününde meslek hastalığına yakalandı. Bu işçi malul olduğu, yani çalışma gücünü kaybettiği taktirde, (oran en az yüzde 10 olmak kaydı ile) meslek hastalığı sigortasından yararlanır. Yapılması gereken iki şey var. Birincisi; mahkeme karıyla çalıştığını tespit ettirmesi, ikincisi de meslek hastalığına yakalandığını yargıda ispatlaması. Yargı bu işçiyi bilirkişi olarak ya Meslek Hastalıkları Hastanesi'ne gönderir ya da meslek hastalıkları konusunda uzmanlaşmış hastanelere gönderir.
Silikozis hastalarına sabırlı olmalarını öneriyorum. İş davaları en az bir iki yıl sürer. Adalet sonunda tecelli eder. Avrupa'da da sürüyor. Mesela Almanya'da bu davalar asgari 1.5 yılda sonuçlanır. Zonguldaklı işçi için sonuçlanan davada bugüne kadar olmamış olaylara ilişkin bir karar verilmemiş. Bakırköy İş Mahkemesi olağanüstü yeni bir karar vermemiş. Kanunu doğru tatbik etmiş. Diyarbakır İş Mahkemesi için de, Ankara İş Mahkemesi için de, Erzurum İş Mahkemesi için de, Edirne ve Trabzon için de aynı şey söz konusu olacaktır. İşçi hizmet tespitini yaptıracak. Daha sonra hastalığa işyerinde çalışırken sürekli tekrar edilen bir nedenle yakalandığını ispatlayacak ve davayı kazanacak. Hem sağlık yönünden hem de maluliyet yönünden.''


Hastalık ilerliyor

D.Ü Tıp Fakültesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tekin Yıldız da, Diyarbakır'da ilk silikosiz hastasının kliniğe 2008 yılında Kocaköy ilçesine bağlı Ambar beldesinden geldiğini, hastanın 70'e yakın akrabasının da İstanbul'da kot kumlama işinde çalıştığını öğrendiklerini söyledi.

O dönemde Diyarbakır Sağlık Müdürlüğü işbirliği ile Kocaköy'e sağlık taraması için gittiklerini, 70 kişinin şüphe duyulması üzerine detaylı tarama için kliniğe çağrıldığını belirten Yıldız, 50 kişinin de Bingöl'ün Karlıova ilçesinden geldiğini o dönem 124 hastanın bu iş kolunda çalıştığını tespit ettiklerini bildirdi.
Yıldız, bu hastalar içerisinde akciğerleri ciddi manada zarar görmüş hastalarla karşılaştıklarına dikkati çekerek, şöyle dedi:

''Kompresörlere ince taneli kumlar yerleştiriliyor ve oldukça yüksek bir basınçla sert bir zemine yerleştirilmiş kot pantolonların üzerine püskürtülüyor. O esnada kota çarpan minik kum taneleri parçalanıyor. Ortaya 'silika' çıkıyor. Bu işçiler merdiven altında, basık, havasız ortamda çalışıyor. Olabildiğince yoğun bir duman yayılıyor etrafa. İşçiler koruyucu maske de kullanmıyor. Bunu solumaya başlıyorlar. Ne yazık ki tedavisi yok. Hastalık zaman içinde ilerliyor. Kendiliğinden iyileşme şansı yok. İyileştirici hiç bir ilacı da yok.''

Çalıştıkları ortamda uyumuşlar

Yıldız, işçilerin tamamına yakınının havalandırmanın yetersiz olduğu atölyelerde yoğun dumana maruz kaldığını belirterek, işçilerin önemli bir bölümünün de atölyelerin asma katlarında uyuduğunu öğrendiklerini söyledi.
Gece gündüz vardiyalı çalışan işçilerin 10-12 saate varan uzun sürelerle çalıştırıldığını kaydeden Yıldız, ''Bu işçiler sağlık güvenceleri olmaksızın ve işle ilgili riskler kendilerine bildirilmeksizin çalıştırılmışlar. Öyle ki işçiler uyurken bile bu toza maruz kalmışlar. Silikosiz hastalığına dünyada bugüne kadar maden, tünel yapımı gibi işlerde rastlanırken, tekstil sektöründe hastalığa ilk kez Türkiye'de rastlandı. Silikosiz Türk hekimlerince bilinen bir hastalıktı. Ancak bu mesleki akciğer hastalığına bu işkolunun yol açtığı ilk defa bizim ülkemizde ortaya çıktı. Dünyada yaygın bir meslek hastalığı olan silikoziste bu işkoluna bağlı vakalar yalnızca bizim ülkemizden bildirilmiş'' dedi.
Yıldız, silikozis hastalığına yakalanan işçilerden, kaçak, merdiven altı diye tabir edilen atölyelerde Türkiye'nin değişik bölgelerinden gelen işçilerin yanı sıra, Azerbaycan, Gürcistan, Romanya ve Afrika'dan yurda kaçak yollardan giriş yaparak, İstanbul'da kaçak şartlarda yaşayan göçmenlerin de çalıştırıldığını öğrendiklerini belirtti.
Sorunun bölgeye özgü olmadığını, Türkiye genelinde toplam 5-10 bin civarında işçinin bu işkolunda çalıştığının ifade edildiğini kaydeden Yıldız, bunların bir kısmının ağır, büyük bölümü çalışamayacak düzeyde ağır hasta olduklarını bildirdi.
Bu sorunun herkesin sorunu olduğunu anlatan Yıldız, ''Hastalık teşhisi konulanların bir an önce sağlık ve sosyal güvenceye kavuşturulması gerekir. Zonguldak'taki dava umarım buna bir vesile olur. Zonguldaklı işçinin sonuçlanan davası umarım buna bir vesile olur'' dedi.

Slikozis hastası Mehmet Oruç (28) ise İstanbul'da 4 yıl kot kumlama atölyesinde çalıştığını belirterek, askere gittikten sonra hastalık belirtilerinin başladığını, kuzeninin de aynı dönem kendisi ile birlikte kot kumlama atölyesinde çalıştığını ve onun rahatsızlanmasının ardından bu hastalıkla tanıştıklarını belirtti.

Kot kumlama işinde aynı aileden 60 kişinin çalıştığını belirten Oruç, şöyle dedi:
''Daha önce çöpte hurda topluyordum. Hurda toplarken kot kumlama atölyesinin sahibi bana iki işçi aradıklarını söyledi. Dayımın oğlu ile gittik. 4 ay çalıştım. İşveren bana 10 gün izin verdi. Memlekete döndüm. O zamanlar iş bulabilmek çok zordu. Ben de döndüğümde akrabalarıma önerdim. Benim tavsiyem üzerine aileden 60 kişi de kot kumlama işinde çalışmak üzere İstanbul'a gitti. Çalıştığımız ortam son derece dumanlıydı. Zararı olabileceğini düşünüyorduk. Ama böyle ölümcül bir hastalığa yakalanacağımızı bilmiyorduk. Hastalık tespit edildikten sonra bir dönem çalışamadık. Psikolojik olarak çökmüştük. Ölümcül bir hastalık taşıdığımızı duyunca ailece çöktük. Bütün arkadaşlarımız hep birlikte Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi'ne gittik. Orada da aynı teşhis kondu. Bunun üzerine 1.5 yıl önce dava açtık. 3 çocuğum var. Hiç bir gelirim yok. Kirada oturuyorum. Bu nedenle tekrar çalışmaya başladım. Doğalgaz tesisatı döşendikten sonra taş döşüyorum. Yine tozlu bir ortamda çalışıyorum.
Zonguldak'ta aynı kaderi paylaştığımız arkadaşımızın gelire bağlanması bizi sevindirdi. İş göremez aylığı ile bazı maddi sıkıntıları atabiliriz, ancak kaybolan sağlımızı hiç bir şey geri getiremez. Ne kadar sevinsek de boynumuz bükük. Ölümcül bir hastalık karşısında nasıl olunabilir? Yetkililer bizi duysun artık. En azından çocuklarımıza baksınlar. Türkiye bizi duysun.''

Süleyman Tektaş da (38), ilk olarak 2001 yılında kot kumlama atölyelerine çalışmaya gittiğini, 2005 yılına kadar 4 yıl süresince bu atölyelerde çalıştığını söyledi.
Atölyede çalışırken rahatsızlandıklarında doktora gittiklerini, doktorların mide rahatsızlığı teşhisi ile ilaç verip gönderdiğini ifade eden Tektaş, beraber çalıştıkları birçok arkadaşlarına verem teşhisi konulduğunu, bu hastalığın da çalışma ortamından kaynaklandığını düşünemediklerini belirtti.
Tektaş, ''Slikozis teşhisi bana da konuldu. Ancak inanmak istemiyorum. Çünkü korkuyorum. Korkmamak elde değil. 4 çocuğum var. Onların geçimini sağlamak için inşaatlarda çalışıyorum. Bazen gurbete de gidiyorum çalışmaya. Doktorların dediğine göre böyle ortamlarda çalışmak bizim için intihar gibiymiş. Ama başka iş imkanı bulamadık. 2 yıl önce ben de dava açtım. Zonguldak'taki arkadaşımızın kazandığı dava bizi de umutlandırdı. Bize de gelir bağlanırsa en azından tozun dumanın içinde çalışmaktan kurtulur, sağlımızla ilgileniriz'' dedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler