'Sipariş usulüyle gelmedik'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Siyasetteki hayatım merdivenin en alt basamağından başladı. İlçe gençlik kollarında başladım. Daha sonra il gençlik kolları ve diğerleri... Yukarıdan birileri bizi indirip de buralara gelmedik. Sipariş usulüyle gelmedik'' dedi.

'Sipariş usulüyle gelmedik'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 27.01.2011 - 14:10

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gençlik ve Spor Erzurum İl Müdürlüğü toplantı salonunda Türkiye'nin dört bir yanından gelen gençlik temsilcileriyle bir araya geldi.
Erdoğan, yaptığı konuşmada, 25. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları'nın açılış gününde, Erzurum'da gençlerle bir araya gelmekten büyük memnuniyet duyduğunu ifade etti. Bugün Erzurum'da büyük bir heyecanı ve büyük bir coşkuyu yaşadıklarını belirten Erdoğan, Erzurum adına, Türkiye adına, özellikle de gençler adına büyük bir sevinci hep birlikte paylaştıklarını söyledi.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Şu anda, 5 kıtadan, 50 ülkeden yaklaşık 3 bin 500 sporcu Erzurum'a gelmiş durumda. Akşam başlatacağımız Kış Olimpiyatları ile 7 gün boyunca dünyanın, gençliğin ve sporun gözü, kulağı Erzurum'da olacak. Dünya gençliğinin Erzurum'da toplandığı bir anda, hem buradaki heyecanı paylaşmak, hem de sizlerle istişarelerde bulunmak amacıyla böyle bir toplantının yapılmasının anlamlı olacağını düşündük. Bildiğiniz gibi, bir süredir toplumun çeşitli kesimleriyle bir araya geliyor, başta 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' olmak üzere gündemdeki meseleleri, Türkiye'nin sorunlarını farklı gözlerden, farklı bakış açılarından dinlemeye ve istişare etmeye gayret ediyoruz. Erzurum'daki bu istisna toplantıya kadar, İstanbul'da, Başbakanlığın Dolmabahçe Ofisi'nde, ses sanatçılarımızla, sahne ve gösteri dünyasının ünlü simalarıyla, yazarlarımızla, sporcularımızla, medya temsilcileriyle, kadın sivil toplum örgütü temsilcileriyle, üniversite rektörlerimizle bir araya geldik. Her bir toplantı, zaman sınırlaması olmaksızın, katılımcıların görüşlerini özgürce ifade ettikleri, Türkiye ve dünyaya ilişkin tespitlerini bizlerle paylaştıkları son derece verimli buluşmalar oldu.''

'Hiç kimseyi dışlamak, dışarıda tutmak gibi bir niyetimiz yok ve olamaz'

Türkiye nüfusunun önemli bir kısmının gençlerden oluştuğu dikkate alındığında, bu toplantıların gençlerle de yapılmasının bir zorunluluk arz ettiğini anlatan Başbakan Erdoğan, toplumun çeşitli kesimleriyle her an bir araya gelmenin ve her an istişarelerde bulunmanın mümkün olamayabileceğini, ancak iş gençlere, gençliğe gelince onlarla zaten her an birlikte ve diyalog halinde olduklarını ifade etti. Evinde, aile içinde gençlerle birlikte olduğunu belirten Erdoğan, AKP'de de gençlerle her an diyalog halinde olduğunu dile getirdi. Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Başbakanlıkta yine genç bir ekibim var. Danışman kadrom genç bir ekip. Gençlerle sürekli bir arada oluyorum. Partimde de Türkiye'nin en büyük gençlik teşkilatına sahip olmaktan dolayı büyük gurur duyuyorum. Siyasetteki hayatım merdivenin en alt basamağından başladı. İlçe gençlik kollarında başladım. Daha sonra il gençlik kolları ve diğerleri... Yukarıdan birileri bizi indirip de buralara gelmedik. Sipariş usulüyle gelmedik. Onun için gençleri anlarım. Gençlerin nüfus içindeki yüksek oranını bildiğimiz için hizmetlerimizde, planlama ve projelerimizde gençleri her zaman dikkate alıyor, projeksiyonlarımızı genç nüfusa göre yapıyoruz. Her an gençlerin içinde bulunsak da, her an gençlerle diyalog halinde olsak da, gençleri anlamak, ruh dünyalarına nüfuz edebilmek, sorunlarını öğrenmek adına daha fazla gayret göstermemiz gerektiğini de biliyoruz. İşte bu toplantı, bizim birbirimizi daha iyi anlamamız, birbirimizi daha iyi ifade edebilmemiz, samimi bir ortamda yapıcı bir diyalog zemini oluşturmamız için tertip edilmiş bir toplantı. Burada, mümkün olduğunca genç kesimin tüm temsilcilerini bir araya getirmenin çabası içinde olduk. Üniversite gençlik konseylerinden genç iş adamlarına, sivil toplum örgütü temsilcilerinden sporculara, genç işçilerden öğrencilere kadar her kesimin burada temsil edilmesine azami özen gösterdik. Hiç kimseyi dışlamak, dışarıda tutmak gibi bir niyetimiz yok ve olamaz. Herkesi dinlemeyi, her katılımcının görüş, öneri ve eleştirilerini almayı önemsememize rağmen, zaman boyutunu gözeterek katılımı sınırlı tutmak zorundaydık. Bu toplantı gençlerimizle yaptığımız ne ilk toplantı, ne de son toplantı olacak. Ömrümüz vefa ettiği sürece her fırsatta gençlerle, gençlik temsilcileriyle bir araya gelmeye, diyalog kurmaya devam edeceğiz.''

 

'Birliğe karşı çıkılabilir mi?'

''Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi''ne değinen Erdoğan, birlik ve kardeşliğin önemine değindi ve bu unsurlara gölge düşürülmemesi gerektiğini vurguladı. Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Birliğe karşı çıkılabilir mi? Kardeşliğe karşı çıkılabilir mi? Birlik içinde olmak istiyoruz, kardeş olmak istiyoruz. Bunun içini nasıl zenginleştirirseniz zenginleştirin. Siz de kendimize göre zenginleştiriyoruz. Başta diyoruz ki 'empati yapacağız.' Kendimizi başkasının yerine koyacak ve meseleye bir de o gözle bakacağız. Ben kendim için ne istiyorsam karşımdaki için de onu isteyeceğim. Bunu sorgulamak durumundayız. Hiç kimse kendi anne babasını, doğduğu şehri, ülkeyi, ana dilini, kültür kodlarını tercin ederek dünyaya gelmiyor. Onlar farklı zenginliklerle dünyaya geliyor. Bu toplumun zenginliğini de zaten bu oluşturuyor. Yani her doğan aslında bir sermaye ile geliyor. Diğerleriyle, o toplumla bunu bütünleştirdiğimiz zaman ortaya farklı bir sermaye zenginliği çıkıyor. Hepimiz isimsiz bir bebek olarak dünyaya gözlerimizi açtık. Bizi diğerlerinden farklı kılan birçok vasfımız süreç içinde ve bizim dışımızda şekillendi. Söylemek istediğim şudur: Biz, her şeyden önce insanız, biz can taşıyoruz. Dillerimiz, inançlarımız, derimizin rengi, kültürümüz, şehrimiz, ideolojilerimizin ötesinde biz hepimiz birer insanız. Batıdaki genç kardeşim, bir an olsun, kendisini doğudakinin yerine koysun. Doğudaki, bir an olsun, kendisini kuzeydekinin, güneydekinin, batıdakinin yerine koysun. İstanbul'da doğmuş, büyümüş olan kardeşim, 'acaba Hakkari'de doğup büyüseydim ne olurdu?' diye kendisine sorsun, bunu sorgulasın... Veya bir milliyetçi genç kendisini bir solcunun, bir sosyalistin yerine bir an olsun koysun. O sosyalist genç de bir an olsun kendini milliyetçi gencin yerine koysun, onu anlamaya çalışsın. Bir an olsun muhafazakarla, bir an olsun dindarla, bir an olsun modernle empati kurmaya çalışalım. Zengin kardeşim, kendisini bir an olsun yoksulun yerinde görsün. 'Benim doğrum tek ve yegane doğrudur' diyenler, 'benim ideolojim tek seçenektir' diye düşünenler, 'benim yaşam tarzım, fikirlerim, inançlarım herkesinkinden üstündür' kanaatinde olanlar, bunu başkalarına dayatma çabası içine girdiklerinde nasıl bir zalimliğin içine de girdiklerini lütfen görsünler.'' Bunun çok önemli olduğunu anlatan Erdoğan, bu nedenle yapılması gerekenin de gezmek ve dolaşmak olduğunu söyledi.

'İstanbul'da çok farklı bir lüks içinde yaşayabilirdim'

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Ben İstanbul'da çok farklı bir lüks içinde yaşayabilirdim... Ama İstanbul'un varoşlarında yaşayanların nasıl yaşadığını biliyor muyuz? Gidip orada bir evde oturduk mu? Bir Romanın nasıl yaşadığını biliyor muyuz? Gidip bir Romanın evinde oturduk mu? Veyahut da kenar, köşedeki bir Kürt kardeşimin, Zaza kardeşimin, Boşnak kardeşimin evinde acaba oturduk mu? Acaba onlarla beraber bir yemek yedik mi, sohbete katıldık mı? Ama sizin bu başbakanınız bunları yaptı, yapıyor. Belediye başkanlığımda da yaptım, başbakanlığımda da yaptım. Çünkü insanı tanımam, insanı anlamam için önce onların yaşam tarzını görmem, bilmem, anlamam gerekiyordu. Onlarla bunu yaşamam gerekiyordu. Tüm arkadaşlarıma da sürekli hep bunu telkin ediyorum. Gittiğimiz yerde muhakkak bunları yapalım. Şimdi bize diyorlar ki 'sadaka dağıtıyorlar'. Devlet sadaka dağıtır mı? Devlet sadaka dağıtmaz... Devlet; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmanın gereğini, sosyal devletin gereğini yerine getirir. Yani devletin dağıttığı bir sadaka değil, bir iane değildir. Sosyal devletin gereğini yerine getiriyoruz. Bunu birbirinden ayıralım. Bizden önceki iktidarlar bunu yapmadıysa bizim yapmayacağımız anlamına mı gelir? Eğer ben herkese iş bulamıyorsam, ne yapacağım? Onun geçimi için ona bir şeyler getireceğiz. Gıdasından tutun yakacağına varıncaya kadar götüreceğiz. Bizim görevimiz bu. Sadaka göndermek değil, bu vatandaşımın en doğal hakkıdır. O zaman benim zaten arkadaşlarımla birlikte bu makamda olmamın anlamı yok ki. Biz niye buraya geldik?''

 

'Okullara gidemediğimiz günlerden geliyoruz'

Başbakan Erdoğan, kendisinin de gençlik dönemi yaşadığını belirterek, bu nedenle gençleri anladığını söyledi. ''Kanın kaynamasının ne demek olduğunu, gençlik heyecanının, gençlik anlayışının, gençlik ateşinin ne mana ifade ettiğini, delikanlı demenin ne anlama geldiğini elbette yaşayarak tecrübe ederek biz de bugünlere geldik'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Üstelik, bizim neslimiz, gençliğini çok ama çok zor şartlar altında yaşadı. Eğitim imkanlarına ulaşmanın bu kadar kolay olmadığı, eğitimin lüks sayıldığı, bilgiye, teknolojiye erişimin imkansız derecesinde olduğu dönemleri gördük. Tıpkı bugün olduğu gibi, tıpkı sizler gibi, bizler de dünyayı değiştireceğimize, kendi ideolojilerimizi, kendi fikirlerimizi tüm dünyada hakim kılacağımıza, buna gücümüzün, kuvvetimizin, birikimimizin olduğuna inanarak bugünlere geldik. 1980 öncesinde biz şunu da gördük; birilerinin, gençlerin heyecanını, enerjisini, coşkusunu, fikirlerini, ideolojilerini istismar ettiğine, kullandığına, kendi çirkin emellerine alet ettiğine maalesef şahit olduk. Sokakların kan gölüne döndüğü süreçlerden geliyoruz. Her gün sokaklarda gençlerin vurulup düştüğü süreçlerden geliyoruz. Okullara gidemediğimiz günlerden geliyoruz. Gençlerin, emin olun, bir hiç uğruna, birbirlerine kastettikleri, birbirlerinin canına kıydıkları acı manzaralara biz de şahit olduk. Belki siz hatırlamıyorsunuz, belki anlamakta zorluk da çekiyorsunuz; ama üniversitelerin tatil edildiği, derslerin, sınavların iptal edildiği, kitlesel eylemlerle hayatın durdurulduğu dönemleri yaşadık. Kahramanmaraş'ta, Çorum'da, insanların birbirine yok yere düşman edildiğine, insanın insana kıydığına şahit olduk. Sağda ya da solda olmasa bile, bu eylemlerin içinde yer almasa bile, en sevdiğimiz kardeşlerimizin, Konya'da, İstanbul'da hain eller, karanlık eller tarafından gencecik yaşlarında soldurulduğunu gördük.''
 

'Birçok sıkıntıları yaşarak geldik'

12 Eylül 1980 sabahı, radyodan okunan bir bildiriyle, bütün bu çatışmaların, kavganın, ölümlerin adeta bıçakla kesilir gibi kesildiğini, bittiğini ve tükendiğini de gördüklerini belirten Erdoğan, bu durumun çok ilginç olduğuna dikkati çekti. 12 Eylül'den sonra, gençlerin ödediği bedelin bıçak gibi kesilmediğini kaydeden Başbakan Erdoğan, daha sonra idamların, mahpusluğun, yasakların, baskının ve zulmün geldiğini ifade etti. İnançlar üzerine, fikirler üzerine, okumak, yazmak ve konuşmak üzerine ağır bir kısıtlama geldiğini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bugün, birileri çıkıp, o günlere methiye düzebilir, o günleri bir nostalji olarak görebilir, o günlerde yaşananları, bugünün gençliğine örnek gösterme insafsızlığı içine girebilir. Ama, bugün biz buradayız, hamdolsun nefes alıp veriyoruz; lakin birçok genç fidan bugün bizimle beraber değil. Bakın biz o gün nice hayat hikayeleri dinledik, nice trajedilere bizzat şahit olduk. Gençler, taşradan İstanbul'a gelmiş, tek derdi okumak, mühendis olarak, mimar olarak, doktor olarak, öğretmen olarak mezun olmak ve kendisine bir gelecek inşa etmek... Ama öyle bir tezgahın içine girdiler ki sağdan veya soldan bir tarafı tercih etmeye mecbur bırakıldılar. Biz maalesef işte bu tür mücadeleler içerisinde arkadaşlarımızı kaybettik, bizzat tanıyor musun diye sorduklarında onları gidip morgdan seçerek aldık. Bunları yaşayarak geldik. Yaşamak için, tutunmak için, ayakta kalabilmek için birçok sıkıntıları yaşayarak geldik. Bazıları kavgalara karışmak zorunda bırakıldı. İşte bunu görmek, bunu anlamak ve niçin diye çok gür bir sesle haykırmak durumundayız.''

'Hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz'

Bugün, geriye dönüp 30 yıl öncesine bakıldığında, kimin kazandığını, kimin de kaybettiğinin artık çok daha net görüldüğünü ifade eden Erdoğan, ''Kazanan kim oldu biliyor musunuz? Silah tüccarları kazandı, çeteler kazandı, Türkiye üzerine karanlık tezleri olanlar kazandı. Kaybeden ise Anadolu'nun o güzel çocukları oldu, ağlayan anne ve babalar oldu'' dedi. Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Biz genç olduk, üstelik biz 1980 öncesinde genç olduk. Çok şükür, gençlik kolu başkanı olduğum zaman İstanbul'da silahlı mücadele içerisine teşkilatımı hiçbir zaman sokmadım. Ama buna rağmen kaybedilen gençlerimiz oldu. Gençliğimizi çok yoğun bir fikir mücadelesi içerisine soktuk. Onun için de hiç kimseye, hiçbir genç arkadaşımıza, 'konuşma', 'yazma', 'eleştirme', 'protesto etme' diyemeyiz. Çünkü onu yaşayarak geldik. Biz, 1980 sonrasının baskılarını, yasaklarını, kısıtlamalarını yaşadık. İşte onun için, baskı, yasaklama, kısıtlama bizim bir yöntemimiz olamaz. Fikirlerin nasıl dışlandığını, inançların nasıl aşağılandığını, yaşam tarzlarına nasıl müdahale edildiğini, şiir okumanın nasıl mahpusluk gerekçesi yapıldığını gördük, yaşadık. İşte onun için biz hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz, edemeyiz ve edilmesine de izin vermeyiz. Biz gençlerin nasıl istismar edildiğini, nasıl kullanıldığını, gençlerin arasına nasıl nifak sokulduğunu da gördük, yaşadık. İşte onun için bugünün gençliğine siz bu hatalara düşmeyin diyoruz''

 

IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantısı

6-7 Ekim 2009 tarihlerinde, IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantısı'nın İstanbul'da yapıldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Dünyanın en büyük finans kuruluşlarının temsilcilerine, bankacılara, sigortacılara, ekonomistlere orada hitap ettim ve ben o gün onlara şunu söyledim, yine bazı sendikalar vesaire falan gösteriler yapıyorlar... 'Dışarıya kulak verin' dedim. Dışardaki protestoları duyun dedim. Sadece İstanbul'da değil, dünyanın her köşesinde gençleri, sendikaları duyun, dinleyin, onlara kulak verin dedim. Çünkü, yapıcı eleştirinin, insanı yücelttiğini, doğruya yönelttiğini, insana yol gösterdiğini biliyorum. Benim itirazım her zaman yıkıcı eleştiriye, hakarete oldu. Benim itirazım, cam çerçeve kıran, polise taşla saldıran, araçlara zarar veren, belediye otobüslerini kullanılmaz hale getiren, o otobüslerde Serap'ları kaybettiğimiz taarruzlara karşıdır. İçindeki yoksul kız çocuklarının canına kasteden anlayışadır. Şunu da açık açık söylüyorum; İstanbul'da yaşanan polis-protestocu görüntüleri, Türkiye'nin gerçeğini yansıtmıyor. Bir hafta önce aynı gruplar polisin sağladığı güvenlik içinde Beşiktaş meydanında kendilerine gösterilen yerde eylemlerini yaptılar, içlerinden temsilciler gelip Başbakanlık ofisine taleplerini içeren yazılarını teslim ettiler. Hiçbir nahoş görüntü ortaya çıkmadı. Ama bazı örgütler bundan rahatsız oldular, bir hafta sonra farklı taktiklerle hareket ettiler, olay çıkarmak, görüntü vermek için yol kestiler, polise saldırdılar. Sonuçta hepimizin rahatsız olduğu, üzüldüğü görüntüler ortaya çıktı.''
 

'Bunun neresi demokrasi?'

Bu olayların ardından, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün öğrenci temsilcileriyle buluşmasında da yine bazı gruplarla, görüşmeye gelen gençler arasında sıkıntılar yaşandığını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Dert üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek... Oysa bugün gençliğin sesine kulak veren, onların sorunlarını çözmeyi varlık sebebi sayan bir iktidar var, bir siyasi irade var. AK Parti'nin siyasi görüşünü kabul edip etmek ayrı bir konudur ama AK Parti hükümeti, Türkiye'de yaşayan herkesin, 73 milyonun hükümetidir. Hükümetin samimi girişimlerini, iyi niyetli adımlarını boşa çıkararak, gerilim üretmeye çalışmak, başka siyasi hesaplar içine girerek diyalog süreçlerini gölgelemeye çalışmak kimsenin yararına olmayacaktır. Benim itirazım, bir üniversite anfisinde, öğrenmek için, dinlemek için, anlamak için toplanmış kitlenin, bir avuç öğrenci tarafından dinlemekten, anlamaktan, tartışmaktan mahrum bırakılmasına olmuştur. Öyle olaylar yaşadık ki, dünyanın en ünlü simaları, politikacıları ülkemize geliyor, üniversitelere davet ediliyor ama oradaki bir avuç militan tarafından o kişinin konuşması engelleniyor. Üniversiteler politikacıları davet ediyor, salon hınca hınç doluyor, ama sesi gür çıkan bir avuç azınlık, çirkin eylemleriyle tüm o öğrencilerin hakkına tecavüz ediyor. Bunun neresi demokrasi, bunun neresi ifade özgürlüğü, bunun neresi protesto hakkı? Medyanın ve bazı siyasilerin, sırf protestolar iktidara yönelik diye, ilkesizce bu eylemleri, eylemcileri teşvik ettiğine de maalesef şahit olduk. Düşünün, öğrenciler, gençler çıkıyor, her türlü otoriteye, her türlü kurulu düzene, her türlü iktidara karşı olduklarını haykırıyor; sonra takım elbise kravat takarak Meclis koridorlarında, kimi partilerin grup toplantılarında basına poz veriyorlar. Burada ilkeden, tutarlılıktan söz edebilir misiniz? Burada, birileri tarafından kullanılma, istismar edilme yok mu?''

 

Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi hakkında bilgi verdi

Başbakan Erdoğan, bugün hala, 1968'lerin söylemini kullanarak, 'eğitime bütçe' diye slogan atıldığını belirterek, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi hakkında bilgiler verdi. Bakanlık bütçesinin, 2002 yılında 7,5 milyar TL olduğunu hatırlatan Erdoğan, 2005 yılından itibaren, ilk kez eğitime ayrılan bütçeyi diğer tüm kalemlerin üzerine çıkardıklarını ve 2011 yılında ise 34 milyar TL olduğunu söyledi. 8 yılda yüzde 357 oranında artış sağladıklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, aynı şekilde, 2002'de 2,5 milyar TL olan Yüksek Öğrenim bütçesinin 2011'de 11,5 milyar TL olduğunu ifade etti. Yüzde 361 oranında artış sağladıklarını anlatan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Eleştiriye sonuna kadar açığız; ama yapıcı olsun istiyoruz, hakkaniyetli olsun, insaflı olsun istiyoruz. Bir de bilin yahu... Bilin de ona göre konuşun. Bilmeden sadece böyle ideolojik, yalan ifadeler yüzünden bu işlere oyuncak olmayın. Biz de genç olduk; gençliği, gençliğin hissiyatını, heyecanını, coşkusunu, delikanlılığı yaşadık. Ama bütün arzumuz, bütün hedefimiz, gençliğin her türlü istismardan korunması ve enerjisini kendisi için, ailesi için, ülkesi için seferber etmesi. Toplumun hiç bir kesimine yapmadığımız gibi, gençlerimize de popülizm yapmıyor, söylemle yetinmiyor, somut eylemlerle gençliği destekliyor, teşvik ediyoruz. Eğitimden sağlığa, ulaştırmadan kültüre, sanata, spora kadar bütün yatırımlarımızı da işte gençlerimiz için, geleceğimiz için yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Siyasette gençlerin daha fazla rol üstlenmesini daha fazla sorumluluk almasını samimiyetle arzuladık ve seçilme yaşını 25'e çektik. Niye bizden önceki hiçbir iktidar gençlerin seçilme yaşını 25'e indirmedi? Neredeydiler bunlar? Ben daha da ileri gidiyorum. Biz seçme ve seçilme yaşını aynı yapmalıyız. Şimdi bu tartışmaya girer diye burada açmıyorum. Çünkü neyi söylersek tartışılıyor. Bundan da memnun oluyorum. Zor olan seçilmek değildir, zor olan seçmektir. Manava gidersin, sağlam domates ve çürük domates... Orada sağlamla çürüğü ayırabiliyorsan maharet odur. Meyveyi aynı şekilde ayırt edebiliyorsan maharet odur. İnsanda kaliteyi yakalayabiliyorsan maharet odur. Sen kalkıp seçme hakkını 18 olarak veriyorsun ama seçilmeye 30 diyorsun. Böyle bir anlayış olabilir mi?''
 

'Kadın milletvekili sayısı daha da arttırılacak'

Başbakan Erdoğan, Haziran ayında yapılması düşünülen genel seçimlerde, diğer partilerin nasıl hareket edeceğini bilmediğini ancak AKP'nin 25-30 yaş arasındaki gençlerden milletvekili adayı göstereceğini bildirdi. Parlamentoya gençleri taşıyacaklarını belirten Erdoğan, kadın milletvekili sayısını daha da artıracaklarını ifade etti.
Gençlere seslenen Erdoğan, tüm gençlerin en azından bir defa, aralık-ocak aylarında Kars'ın Sarıkamış ilçesine gitmesini, oranın manevi havasını teneffüs etmesini rica etti. Erdoğan, gençlerden 18 Mart'ta da Çanakkale'ye giderek şehitlerin kabirlerini ziyaret etmelerini, bataryaları görmelerini de istedi.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Aynı şekilde Sakarya'yı, Dumlupınar'ı ziyaret edin. Tüm bu şehitliklerde, sizin gibi gençlerin mezarlarını göreceksiniz. Tüm bu şehitliklerde, Türkiye haritasını, Türkiye'nin her bir ilini ve ilçesini, Türkiye'nin kardeşlik haritasını göreceksiniz. Tüm bu şehitliklerde, Türkiye'nin ruhunu, Türkiye'nin kardeşlik felsefesini eminim ki yüreğinizde hissedeceksiniz. Hani diyor ya Mehmet Akif; 'sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı, verme dünyalara alsan da bu cennet vatanı'... Sizler, her biriniz şehit oğlu, şehit torunlarısınız. Sizler, yeryüzünde çok az millete nail olmuş bir sorumluluğu, bir emaneti üzerinizde taşıyorsunuz. Siz küçük düşünemezsiniz, sizler, küçük meselelere takılıp kalamazsınız. Sizler, büyük bir ülkenin, büyük bir milletin, köklü bir tarihin ve zengin bir kültürün mensuplarısınız. İşte onun için, şehitlerimizi mahzun bırakmayın, bu milleti şehitleri karşısında lütfen mahcup etmeyin. Ne bulursanız okuyun... Mehmet Akif'i, Nazım Hikmet'i, Necip Fazıl'ı, Yahya Kemal'i, Kemal Tahir'i tozlu raflara mahkum etmeyin. Kulağınız, gözünüz, gönlünüz her zaman bu ülkeyle, bu milletle birlikte olsun. Sizlere sunulan imkanları azami ölçüde değerlendirin. Milletin, dişinden, tırnağından artırarak sizlere hasrettiği emanetin hakkını verin. Türkiye'yi de, dünyayı da yakından takip edin; gelişmelere bigane kalmayın, bilgiye kayıtsız olmayın. Biz, bizden öncekilerden bir emanet devraldık; bu emaneti sizlere daha iyi, daha güzel şekilde devretmenin mücadelesi içindeyiz. Sizlerin de kendinizi bu emanete hazırlamanızı, Türkiye için planlarla, projelerle, büyük hedeflerle geleceğe koşmanızı istiyoruz. Artık güçlü bir ülkeyiz. Bölgemizde, dünyada ağırlığı olan, itibarı olan bir ülkeyiz. Emin adımlarla geleceğe ilerleyen, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almayı hedefleyen bir ülkeyiz. Bu büyük hedefleri sizlerle gerçekleştirecek, geleceği sizlerle daha aydınlık hale getireceğiz.''

Erdoğan, gençlere hitaben, şair Arif Nihat Asya'nın, ''Bu kitaplar Fatih'tir, Selim'dir, Süleyman'dır/ Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır/ Haydi artık uyuyan destanını uyandır/ Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın,/ Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın'' dizelerini okudu.

Başbakan soruları yanıtladı

Başbakan Erdoğan, Gençlik Merkezi'ndeki toplantı öncesi gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, Erzurum'a yağan karın istenilen seviyede olup, olmadığını sorması üzerine Başbakan Erdoğan; ''Şu an da yetkili, etkili arkadaşlarımızın ifadesine göre tam istediğimiz kadar yağdı'' dedi Erdoğan, bir gazetecinin ''Birilerini davet ettiniz. (Gelin karı görün) diye. Davetinize cevap geldi mi? Gelecekler mi?'' sorusuna şu yanıtı verdi: ''Niye birileri diyorsunuz. Bilmiyorum ben onu. 'Muhalefet partisi Genel Başkanı'nın özellikle 27'sinde Erzurum'da olmasını isterim' dedim. Gelsin orada o coşkuyu, heyecanı görsün. 'Ne kadar bereketli, ne kadar bereketsiz o gün çok daha iyi anlayacak' dedim. Bekliyoruz akşam 19.00'da burada olursa, bereketlisini de, bereketsizini de görecek.''

Başkanlık sistemi

Başbakan Erdoğan başka bir gazetecinin, ''Başkanlık sistemi ile ilgili bir açıklamanız olacak mı? Sayın Gül; (Çekincelerim var) dedi. Meclis Başkanı da onu destekledi'' sorusuna karşılık da şu cevabı verdi: ''Değerli arkadaşlar ben bu konuyla ilgili açıklamamı çok öncelerinde yaptım. Bence demokratik parlamenter sistem içerisinde halk tartışmalı, tartışılmalı. Benim halkım başkanlık sistemi nedir, bunu bilmeli. Eğer bugün Amerika bunu uyguluyorsa, nedir, nasıl bir şeydir? Dünyanın çeşitli ülkelerinde yarı başkanlık sistemi var. Nedir, ne değildir? Şimdi tabi değişik yaklaşımlar filan var. Bunlar olabilir. Ama bunun milletin tartışmasından kaçmak, çekinmek bu demokratlığa terstir. Bunu da özellikle ifade etmem lazım.''
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler