Siyaset-Basın-Sandık ve Özgürlükler...
2011 yılı, siyaset, basın ve sandık açısından yaşamsal bir önem taşımaktadır. 2011’de ya demokrasimizin standardı yükselecek, özgürlüklerimizin alanı genişleyecek, yarınlara güven duygumuz artacak, ülkemizin ufku açılacak ya da umutsuzluk ve karamsarlık ve yeni bir tartışma ortamı koyulaşacaktır.
“Siyaset-basın ve sandık” yani; siyaset-siyasetçi, basın- gazeteci ile seçim ve seçmen; demokrasi fotoğrafını oluşturan temel unsurlardır. Bu unsurlardan birinin yokluğu ya da yetersizliği; “gölgeli” bir demokrasi fotoğrafı meydana getirir.
Sandık, yani milli iradenin baskısız, güdümsüz serbestçe yansıyacağı özgür seçim ortamı; demokrasinin önemli ölçülerinden biridir. Ancak demokrasinin düzeyini, kalitesini, Batı standartlarında olup olmadığını belirlemeye tek başına sandık yeterli değildir. Demokrasinin kalitesini; hür ve serbest seçimlerin yanında; özgür basın, parlamentoda geniş temsil hakkı sağlayacak adil seçim kanunu, bağımsız yargı, iktidar gücünü denetleyip dengeleyebilecek anayasal kurumlar, özerk üniversite, örgütlenme özgürlüğü, grevli - toplusözleşmeli sendikal düzen, etkili ve güçlü sivil toplum, çoğulcu, çoksesli, katılımcı toplumsal ve siyasal yapıyla, hukukun üstünlüğü anlayışı belirlemektedir.
Günümüzde tartışma konusu olan; bu kurumların Türk demokrasisinde, ne ölçüde fonksiyonel olduğudur.
Demokrasinin ete-kemiğe bürünmesi; Seçim Kanunu’yla, adil bir seçim sistemiyle yakından ilgilidir.
Temsilde adalet
Ülkemizde seçim sistemindeki çarpıklık ve makul olmayan yüzde 10’luk seçim barajından ötürü “yönetimde istikrar” adına “temsilde adalet” feda edilmiş; böylece saydamlık, hesap verme ve demokrasi terbiyesi oluşmamıştır.
Yüzde 10’luk seçim barajı “istikrar” unsuru olarak görülüyorsa; etkili ve sürdürülebilir “istikrar”; “faşist” idarelerde ve “totaliter” yönetimlerde vardır.
Önseçim ötelenemez
Milletvekili dokunulmazlığı “kürsü dokunulmazlığıyla” sınırlandırılmalıdır. Demokrasinin alanını genişletmenin, standardını yükseltmenin ilk adımı; parti içi demokrasiyi sağlamaktır. Milletvekili aday listeleri, üyelik koşullarını eksiksiz yerine getiren partiye kayıtlı tüm üyelerin katılımıyla “hâkim teminatında” yapılacak “önseçimle” belirlenmelidir.
Böylece; milletvekili, liderin “buyruğuyla” hareket etmeyecek, yasama ve denetim görevini özgürlük ortamında yapacak, partideki “lider sultası” ortadan kalkacak, halk milletvekilini doğrudan seçecek ve sonuç olarak temsili demokrasinin çıtası yükselecektir. Modern demokrasilerde “kuralı güçlü koyar, diğerleri ona uyar” anlayışına asla yer yoktur. Bu anlayışı uygulamalarına hâkim kılan yönetimler; uzlaşmadan, hoşgörüden, çoğulculuktan, çokseslilikten ve modern demokrasiden uzak yönetimlerdir.
Demokrasi; demokrasi kültürünü özümsemiş “iyi” yöneticilerin elinde insanların huzuruna, mutluluğuna, maddi ve manevi varlığını geliştirmelerine hizmet eder; çoğunlukçu gücün her şeye kadir olduğuna inanan yönetimlerle de; tersine sonuçlar doğurur.
Basın özgürlüğü
Basın; demokrasinin, insan haklarının, bilgi edinme ve haber alma hakkının, ifade özgürlüğünün ve uygar düşüncenin sigortasıdır. Basının özgür olmadığı yerde, değil “ileri demokrasi”den, demokrasinin (D) harfinden bile söz edilemez.
Hükümetin müdahalesine ve etkisine açık olmayan bir basın düzeni; demokrasinin (olmazsa olmaz) koşuludur. Çağdaş demokrasinin özü; eleştiri özgürlüğüdür.
Ülkeyi yönetenlerin görevi; ifade özgürlüğünün alanını daraltmak değil; tam tersine basının çalışmalarını kolaylaştıracak ortam hazırlamaktır.
Gazetelerin, radyo ve televizyonların yayın yapmaları, kurumsal olarak var olmaları; çoğulcu ve kaliteli bir demokrasi için tek başına yeterli değildir. Esas olan; siyasal iktidarın baskısı; korkutma sindirme girişimleri ve eylemleri olmaksızın basının, basın mensuplarının, özgürlük ortamında toplumu doğru ve sağlıklı bilgilerle haberdar etme gö-revini yerine getirmesidir.
Öte yandan; basının siyasi iktidarla “içli-dışlı” olması ve organik (ekonomik) ilişki içinde bulunması; basın özgürlüğü için ciddi tehdittir.
Medya, siyaset, ticaret üçgeni
Bir başka anlatımla; medya, siyaset, ticaret üçgeninin oluşması; fiili sansüre dönüşmüştür.
Bu bağlamda; siyasal iktidarın basın sektöründe sermayenin el değiştirmesine ön ayak olması, sektörü yeniden yapılandırmaya çalışması, (otosansürü) doğurur.
Türkiye’de gazetecilerin, ifade ve basın özgürlüğünün tehdit altında olması; yasaların yetersizliğinden ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyumsuzluğundan değil; ülkeyi yönetenleri “milli irade” anlayışındaki “sakatlıktan” kaynaklanmaktadır. Temel görevi; toplumun bilgi edinme ve haber alma hakkına işlerlik kazandırmak olan basının, olayları yansıtması karşısında “malum medya”, “tuzakçı-komplocu medya” söylemini kullanmak; en küçük eleştiriden bile rahatsızlık duyup medyayı muhalefet partisi gibi görerek “orantısız” tepki vermek; ülkemizdeki iktidarların bakış açısını yansıtmaktadır. Basının bir görevi de; halk adına devleti ve ülkeyi yönetenleri denetlemek, denetim sonuçlarını da manşetlerine, haberlerine ve köşe yazılarına taşımaktır.
Eğer; WikiLeaks’teki dünyayı sarsan iddiaların, öğrenci eylemlerinin gazetelerde nasıl haberleştirileceğini, hangi konunun “manşet” yapılacağını, televizyonlarda hangi görüntülerin nasıl ve ne kadar süreyle verileceğini, açık oturumlara, haber programlarına kimlerin katılacağını iktidar belirlemeye kalkarsa; bu resmen basını “denetim” altına almak olur.
Bu süreçte; herhalde “ileri demokrasi” değil, basın üzerinde yönetim baskısı olur. Kesin olan şu ki; iletişim ortamı demokratikleşmeden ülke demokratikleşemez. Ülkeyi yöneten siyasi iktidarların, gazete manşetlerini, köşe yazarlarının işleyecekleri konuları, televizyon haberlerinin içeriğini ve süresini, açık oturum programlarına katılacak konuşmacıları belirlemek isteği medya düzenine “ileri demokrasi” denilir mi?
Başbakan’a soru sormanın “izne bağlı olduğu”, istenmeyen soruyu soran gazetecinin “talimatla” işine son verildiği bir ülkede “ileri demokrasiden” söz edilebilir mi?
50 gazetecinin hapiste olduğu, uzun tutukluluk süresinin fiili cezaya dö-nüştüğü, gazeteciler hakkında 5 bin soruşturmanın yürütüldüğü, 2 bin davanın açıldığı “yok edici” nitelikteki “tazminat cezalarının” verildiği hukuk ve medya düzenine “ileri demokrasi” denilebilir mi?
2011 yılı, siyaset, basın ve sandık açısından yaşamsal bir önem taşımaktadır. 2011’de ya demokrasimizin standardı yükselecek, özgürlüklerimizin alanı genişleyecek, yarınlara güven duygumuz artacak, ülkemizin ufku açılacak, ya da umutsuzluk ve karamsarlık ve yeni bir tartışma ortamı koyulaşacaktır.
Dileğim 2011’in özgürlük, barış, dayanışma, huzur, kardeşlik, istikrar yılı olmasıdır.
Hüseyin Aslan- Ege Koop. Bşk.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı