"Sol insanların kalbine girmeli"

Brüksel Bölgesi'nin ilk yabancı kökenli belediye başkanı olmaya hazırlanan Emir Kır, mümkün olduğunca doğrudan, demokrasiden, önemli projelerde halkın görüşünü almaktan yana. Uzun yıllardır siyasette olmasına karşın yükselen bir başarı grafiği çizen Kır, "13 yıldır her gün pazartesi gibi çalıştım" diyor.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 28.10.2012 - 10:33

Saint-Joss Belediye başkanlığı’na hazırlana Emir Kır, Brüksel Bölgesi’nin ilk yabancı kökenli belediye başkanı olarak tarihe geçecek. Halkçı yaklaşımlarla belediye yönetimine talip olan ve Guy Cudell gibi efsane bir ismi örnek alan Emir Kır, Türkiye’de Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in izlediği politikaları örnek gösterdi. Solun ancak halkla birlikte ve halkı anlayarak daha başarılı olabileceğinin altını çizen ve “Demek ki insanların kalbine girdiğiniz zaman, insanlara samimi olduğunuz zaman, gözle görünen yaptığınız hizmetleriniz olduğu zaman insanlar sizi bağrına basıyor. otomatik oylar yok” diyen Kır, seçim zaferinin ardından Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

- 13 yıldır siyasettesiniz ve 8. seçiminizden 700 oy farkla başarıyla çıktınız. 2 dönemdir bakan olmanıza rağmen oylarınız artıyor. Sırrı nedir?


KIR: Herkesin siyasette özel yaklaşımları oluyor. Benim için mevki çok önemli değil. Önemli olan hizmet edebilmek. Bu düşüncelerle yola çıktığınız, bu samimiyetinizi ortaya koyabildiğiniz zaman insanlar bunu sizde görebiliyorlar. Tabii ayrıca çok çalışmanız lazım. Benim için 13 yıldır her gün pazartesi. Yıllardır 2 haftadan daha uzun tatil yapmadım. Çok çalışacaksınız, çok çalışacaksınız, çok çalışacaksınız. Bu işin sırrı çalışmak.

- Örnek aldığınız, sık sık telaffuz ettiğiniz bir isim var: Guy Cudell. 1953 - 1999 belediye başkanı olan Cudell halkçı bir belediye başkanıydı. İlk karışık okul onun zamanında başladı. İlk kadın polis, ilk yabancı kökenli polis onun zamanında işe alındı. İlk yabancı kökenli belediye başkanı yani siz de onun belediyesinde göreve başlıyorsunuz... 150 farklı kökenden kişi oturuyor. Brüksel’in en fakir belediyesinde başkan oluyorsunuz. Zor bir görev değil mi?

‘Eşitsizlik beni siyasete itti’

- Cudell II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu belediyeyi bir laboratuvar olarak kullanan ve ilklere imza atan biri. Kürtaj konusunda kurulan derneklere destek verdi. Belçika’nın ilk karma okulu bu belediyede başladı, ilk kadın polis, ilk yabancı kökenli polis burada işe alındı. Üniversite sonrası 1995 yılında beni sosyal danışman olarak belediyede işe alan ve siyasete girmemi teşvik eden odur. Cudell herkese eşit davranıp herkesin belediye başkanı olmuştu. O zamanlar da Saint-Josse’da farklı kökenden insanlar vardı.

Benim siyasete odaklanmam rahmetli babamdan da geliyor. Babam hep “Bir insanın sadece eşine karşı mesuliyeti olamaz, sadece çocuklarının anne ya da babası olamaz. Aynı zamanda topluma karşı da mesuliyeti olur” derdi. Gönüllü olarak toplumsal meselelere destek olmaya çalıştım. Bunun ötesinde özellikle sosyalist ve sol çizgim hem Cudell’in bana gösterdiği o yakın ilgi ve yapmış olduğu yardımlarla şunu anladım; benim babam maden işçisiydi, mağdur olan halkların arasında yaşıyorduk ve eşit olmayan durumlar vardı.

Benim siyasete girmemdeki en büyük etkenlerden birisi yabancılarla Belçikalılar arasındaki eşitsizlik. Yabancılar da çalışıyorlardı ve vergi ödüyorlardı ama oy hakkına sahip değildi. Temsil edilmiyorlardı meclislerde vesaire. Bizim bulunduğumuz semtlere çok az yatırım yapılıyordu çünkü çok az seçmen vardı. Bu da bizde çok büyük bir ayrımcılık duygusu yarattı. O zaman belediyede çalışıyordum. 2000 seçimlerinde listenin ortasından aday oldum ama 2. yüksek oyu aldım. Demek ki vatandaşlar yaptığımız çalışmaları, duruşumu, hizmetleri o gün tanıdı ve oy verdi.

Bunu da özellikle solcu arkadaşlarıma söylemek istiyorum. Halka yön göstermek güzel bir şey, insanların önünde bir fener tutmak güzel bir şey. Ancak kendi aramızda kırmızı şarap içip dünyayı kurtarmak bir şeye yaramıyor. Zaten o insanlar okumuş, önünü gören insanlar. Önemli olan o feneri ihtiyacı olan insanların üstüne tutmak. İlk yıllarımda iyi netice aldığım için en fazla beni eleştiren solcu arkadaşlar oldu. Bazılarından duyduk, siz de duydunuz “Bu adam dincilerden oy alıyor, bu adam milliyetçilerden oy alıyor, bu adam muhafazakârlardan oy alıyor” diye. Hayır, ben herkesten oy almaya çalıştım çünkü herkese eşit davranmaya çalıştım. Elimden geldiğince örnek olmaya çalıştım.

‘Eğitim öncelikli meselemiz’

- Sorunlarını bildiğiniz bir belediyeyi 1 Aralık’tan itibaren 6 yıl boyunca yönetmeye başlayacaksınız. Neler yapacaksınız?


- Belçika’nın en fakir halkına sahip olan bir belediye. Belçika’da krizin yaşandığı bir dönemdeyiz ve hangi ortamdan geçtiğimizi herkes anlayabilir. Belediyemizde işsizlik oranı çok yüksek. Bunun nedeni hem ayrımcılık hem de vasıflı elemanların olmaması. Dil ve mesleki vasıflar, nitelikler olmadığı için var olan iş sahalarına Brükselliler, Saint Josse’lular gidemiyor.

Vasıflı insanlar iş sahalarına erişebiliyor. Bu yüzden çocuklarımızı gençlerimizi meslek sahibi yapmamız lazım. Eğitim öncelikli meselemiz olacak.

- Avrupalı bir sosyalist olarak bakınca, CHP Türkiye’de bir umut olabiliyor mu?

- Belediye başkanlarından söz ettik. Size ne dedim; Gent’te Termont, Türkiye’de Büyükerşen. Neden Büyükerşen? Demek ki insanların kalbine girdiğiniz zaman, insanlara samimi olduğunuz zaman, gözle görünen yaptığınız hizmetleriniz olduğu zaman insanlar sizi bağrına basıyor.

Demek ki otomatik oylar yok. İnsanlar gerçekten değer veriyorl. Artı şunu da söyleyeyim. İnsanlar Türkiye’de cahil değil. Bugün Büyükerşen Eskişehir Belediye Başkanlığı’nı defalarca kazandıysa demek ki birçok şeyi ispatlamış. Aynı şeyi Kadir Topbaş için de söyleyebiliriz.

‘Önemli projeler halka sorulmalı’

- Tekrar Saint-Josse’a dönecek olursak, “Ben Saint-Josse’u halkla birlikte yöneteceğim” diyorsunuz.

- Bir tane örnek vereceğim size. Diyelim belediyenin geleceğini ulaşım yönünden belirleyecek bir proje olacak. Örneğin büyük bir bulvarın, caddenin yenilenmesi? Bunu halkla istişare halinde yapmakta mı yarar var yoksa birkaç teknisyene güvenip proje yapmakta mı? Katılımcı demokrasiden bahsediliyor. Katılımcı demokrasiyi her zaman yapamazsınız ama bazı önemli projelerde halkla görüşüp karar almanın daha doğru olduğuna inanıyorum. Bunu yaptığınız takdirde hata yapma şansınız azalıyor.

Bir maden işçisinin oğluyum


Maden işçisinin oğlu Emir Kır, 17 Ekim 1968’de Charleroi’da doğdu. Kır 1977 yılında ailesi ile birlikte Brüksel’e geldi. Hür Brüksel Üniversitesi’nde siyasal bilgiler okudu. 1995 yılında Frankofon Sosyalist Partisi PS’e üye oldu. Kır 1995-2000 yılları arasında Saint-Josse Belediyesi sosyal işler merkezinde çalıştı. 2000 yılında yapılan yerel seçimlerde listede orta sıralarda yer almasına karşın listedeki adaylar arasında 2. en çok oyu alarak belediye yönetiminde Eğitimden Sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı oldu. Kır 2004 yılda Brüksel Bölgesi Parlamentosu adayı olarak girdiği seçimlerden zaferle çıktı. Kır, Brüksel hükümetinde Tarihi Anıtlar ve Temizlikten Sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirildi. Kır Brüksel Bölgesi listesinden 3. sıradan girdiği 2009 bölge seçimlerinde 11.546 oy alarak rekor kırdı. Oylarını artıran Kır, bakanlık görevini bir dönem daha sürdürme şansı yakaladı. Kır, 1 Aralık 2012’den itibaren Saint-Josse Belediye Başkanlığı’nı üstleniyor.

Göçte madalyonun iki yüzü

Avrupa’daki Türklerin konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha özelde de göçün 50. yılına hazırlanan Belçika’daki Türkleri? Madalyonun bir yüzünde sizin gibi başarılı politikacı, başarılı işadamı anlatılıyor. Madalyonun öteki yüzüne bakınca Türkler arasında yoksulluk ve işsizlik yaygın. Sahi durum nedir, dengeli bir değerlendirmeyi nasıl yapabiliriz?

KIR: Hayat siyah beyaz değil. Burada basit söylemlerle gündem yaratabiliyoruz tabii. Tek bir Belçikalı Türk yok, ayrı ayrı Belçikalı Türkler var. Çok çeşitli, çok ayrı süreçler var. Homojen bir grup yok. Ama Türklerin büyük ölçüde uyum sağladığını görüyoruz. Belçika vatandaşlığını almışlar, dilini, kültürünü almışlar, aynı zamanda ev sahibi olmuşlar. Girişimci bir yönleri var, dükkân açmışlar, şirket açmışlar. Aralarında az sayıda da olsa öğretmen, doktor, siyasetçi olan birçok insan var. Kırsal kesimden gelenlerin hakikaten büyük bir adım attıklarını görüyoruz. Ancak Belçikalılarla kıyaslarsak çok ciddi farklılıklar var. Belçika’da yaşadığımız için Belçika’nın resmi dillerini öğrenmemiz bizim yararımıza. Bunu yapmak zorundayız. Bu anadilini ve öz kültürünü unutmak demek değil. Çanakla Türk kanallarını izleyen anne-babaların çocuklarının Flamanca ve Fransızca TV izlemesine fırsat vermesini istiyorum. Kulakları alışsın. Çocuklar küçük yaştan itibaren kelime hazinelerini geliştiriyor. O dili öğreniyor.

Benim 50. yıl değerlendirmem, uyum konusunda çok ciddi aşama kaydedildi. Hiç kimse Belçika’nın kalkınmasına Türklerin ve diğer yabancı kökenlilerin katkısını inkâr edemez. Belçikalılarla omuz omuza verip Belçika’yı kalkındırdılar. 50. yılda bunun mutlaka hatırlatılması lazım. Türkiye’den gelip Chaussée de Haecht’a bakarak Türkleri değerlendirmeye son versinler. Belçikalı Türkler Chaussée de Haecht’dan ibaret değil. O kadar gizli kahramanlarımız var ki sayamayız ama o insanlar sokaklarda kavga yapmıyorlar, olay yaratmıyorlar. Uçların görüldüğü bir medya var. Sadece saatinde gelmeyen trenleri anlatıyorlar.

- Diğer taraftan istatistikler var. İstatistikler ortalamayı yansıtıyor. İşsizlik, yoksulluk...

- Doğru, onu kimse inkâr edemez ama bizim göçümüz üniversiteyi bitirmiş bir göç değil. Gelen insanların çoğunun ciddi bir mesleği de yoktu. O yüzden eğilimi iyi görmek lazım.

- Partinizin Schaerbeek adayı Goldstein hakkında “Yahudi ve Siyonist biri, oy vermeyin” diye Türkçe ırkçı el ilanları dağıtıldı. Etkili oldu mu?

- Bu gibi yaklaşımlar toplum tarafından kabul görmüyor. Kaçak güreşenler desteklenmiyor. Bu hiç hoş bir şey değil. Kınadık ve tepki gösterdik. Zamanında benim de başıma geldi. Hakkımda gazete kupürleri dağıttılar. İftiralar atıldı. Umarım bu bir daha olmaz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler