Solda Dolmayan Boşluk: TİP

Solda Dolmayan Boşluk: TİP
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 14.02.2010 - 06:46

Solda boşluk” gerçekten hem sendikal hem de siyasal alanda son derece açık bir biçimde yaşanmaktadır. Bunun çözümü geçmişin örgüt modellerinin simgelerine sahiplenmekten değil, 60’lı yılların TİP ve DİSK savaşımının bilgi, birikim ve deneylerinin günümüze aktarılmasından geçer.

 

Kimi toplumsal olaylar, kurşun yarasına benzer. Kurşun sinir ya da kemik dokusuna değmemiş ve salt kaba ete saplanmışsa, hatta delip geçmişse, insan yaralandığının ayrımına bile varmaz çoğu kez. Kanı görünce ya da yara soğumaya başlayınca acıyı duyumsamaya, vurulduğunu anlamaya başlar.

Evet, tarihin belleğine kazınmış nice siyasal ve toplumsal olayın önemini, çapını, ciddiyetini içinde yaşandığı sıcak ve canlı ortamda yeterince algılayamıyor insan; tıpkı kurşun yarasında olduğu gibi...

Bugün solda partileşme girişimlerinin ve özellikle geçmişte solla uzaktan yakından ilgisi olmamış kişiler eliyle sürdürülmeye çalışıldığını görünce, ister istemez gerilere gitmek gereksinimi duyuyor insan. Örneğin 1960lı yıllarda solda gerek siyasal, gerekse sendikal alanda aynı günlerde kurulmuş iki örgütlenmenin hangi tarihsel koşullarda ortaya çıktığı gerçeğinin halen kavranmadığı, bugün yaşananlarla bir kez daha ortaya çıkıyor.

Tarihsel bir süreç

Gelin bir göz atalım 60lı yıllarda solda ortaya çıkan bu iki tarihsel olaya. Birincisi, 13 Şubat 1961 günü 12 sendikacı tarafından kurulan Türkiye İşçi Partisidir. Kuruluş gerekçesi ve ilk parti izlencesi ne olursa olsun, bu parti havadan düşercesine kurulmamıştır. Kökleri hırçın Karadeniz sularının derinliklerine değin uzanan tarihsel bir süreci kapsar. Buna anlamak için fazla çabaya da gerek yok. TİPi kuran sendikacıların (Kemal Türkler, Avni Erakalın, Şaban Yıldız, İbrahim Güzelce, Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, Hüseyin Uslubaş, Saffet Göksüzoğlu, Salih Özkarabay, İbrahim Denizcier, Adnan Arıkan) künyeleri kazındığında bu gerçek tüm yalınlığıyla ortaya çıkar. Nitekim böyle olmasaydı, kuruluşunun daha yılı dolmadan TİPin başına, geçmişinde sıkı bir sosyalist olan Mehmet Ali Aybar gelir miydi? Yine Aybarla birlikte Behice Boran, Adnan Cemgil, Cemal Hakkı Selek, Nihat Sargın, Sadun Aren gibi nice sosyalistin kısa bir süre sonunda bu partinin saflarında yer almaları bir rastlantı mıydı?

Demek ki parti öyle sübjektif zorlamanın bir ürünü olarak değil, tarihsel birikimin yarattığı objektif koşullarda oluşuyor. Özellikle kurucu ve kurmay kadroları da yeniçeri askeri gibi toplama yöntemiyle değil sınıf savaşımının süzgecinden geçerek olgunlaşıyor. Özetle burada belirleyici olan akademik san, popülist yöntem değil, doğrudan yaşanarak kazanılmış sınıf gerçeğidir. Gücünü işçi sınıfı ve emekçi halktan alan Türkiye İşçi Partisi, 60lı yıllarda büyük bir varlık gösterebilmiş ve hatta Türkiyenin sol tarihinde o güne değin ilk kez 15 parlamenterle (Ali Karcı-Adana, Rıza Kuas-Ankara, Tarık Ziya Ekinci-Diyarbakır, Yahya Kanpolat-Hatay, Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan, Sadun Aren-İstanbul, Cemal Hakkı Selek-İzmir, Adil Kurtel-Kars, Yunus Koçak-Konya, Yusuf Ziya Bahadınlı-Yozgat, Muzaffer Karan, Şaban Erik, Kemal Nebioğlu-Tekirdağ, Behice Boran-Urfa) TBMMye girebilmişse, temelinde yatan, yukarıda vurgulamaya çalıştığımız gerçeklerdir. TİPin kuruluşundan bu yana 49 yıl, yarım yüzyıl geçti. Bugün bu boşluk doldurulabilmiş değil. Aynı adla yeniden kurulmaya kalkışılsa bile buna olanak yoktur. Karl Marxın ünlü betimlemesiyle, Tarihte bir olay üst üste iki kez yaşanmaz. Yaşanıyor olsa bile birincisi trajediyse, ikincisi komedi olur.

Kürt sorunu gündemde yoktu

Ayrıca TİPin siyaset sahnesinde olduğu yıllarda ne dünyada ne de Türkiyede yaşanan siyasal, toplumsal koşullar bugünküyle bire bir aynı değildi. Dünya, birinin başını Sovyetler Birliğinin çektiği sosyalist dizge, diğerini ise ABDnin başını çektiği kapitalist dizge olmak üzere iki kutuplu bir dokudan oluşuyordu. Türkiyede ise kırsal nüfus kentsel nüfusun üçte ikisi oranında önündeydi. Bugün ise bu oran tamamen tersine dönmüş, altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık, beslenme, barınma, gibi kentsel sorunlar daha bir ağırlık kazanmıştır. Öte yanda her ne değin TİP bu konuda bir yol açmış olmakla birlikte Kürt sorunu o yıllarda bu denli açık ve yoğun biçimde Türkiyenin gündeminde değildi. Doğu ve Güneydoğunun sorunlarının çözümünde temel önerme toprak reformuydu ve bu konuda üretilen politikalar antifeodal bir söylem üzerine oturmaktaydı.

60’lı yıllarda solda kurulan ikinci ve güçlü örgüt, TİP kökenli 5 sendikacı tarafından 13 Şubat 1967 günü kurulan ve kısa adı DİSK olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonudur. Ve o yıllarda salt DİSKe bağlı sendikalardaki toplam işçi sayısı 500 bini aşmaktaydı. Bugün ise bütün konfederasyonlar ve bağımsız sendikalar da dahil sendikalı toplam işçi sayısı 400 bine ulaşmamaktadır.

Peki, tüm bunlara bakarak nasıl bir sonuç çıkartmalıyız? Artık solsuz bir dünya düşüyle mi yatıp kalkmalıyız?

Kuşkusuz hayır!

Türkiyede ve dünyada sol, merkezinde yine işçi sınıfı olmakla birlikte çok daha geniş emekçi halk kesimlerini kucaklayan sosyal politikalar üretmeye yoğunlaşmalıdır. Acımasız emperyalist kapitalist dizgenin vahşi sömürüsü karşısında hızla yoksullaşan sınıf ve katmanların sorunlarına çözümler getirecek projeler üretmelidir. Bunlar yapılamadığı içindir ki yoksullaşan büyük toplum kesimleri bizde olduğu gibi dünyada da gericiliğin ve dinsel siyasetin tuzağına düşmektedirler.

Ne ilginçtir, bizde iddialı kimi sol kesimler sömürünün üzerindeki aldatıcı bu din örtüsünü yırtıp tarihin çöplüğüne atmak yerine kendilerini de bu bu alanda ifade etmek aymazlığı içine düşmektedirler.

Demokrasi, özgürlük, eşitlik, insan hakları, sosyal adalet gibi en doğal ve çağdaş istemler için savaşım vermek, insanın insanca yaşayabileceği nesnel koşulların yaratılabilmesi konularında görev ve sorumluluk almak yerine bunları başkalarına bırakmak kurnazlığına ve kolaycılığına yatmaktadırlar.

Yazımıza başlık olarak seçtiğimiz solda boşlukgerçekten hem sendikal hem de siyasal alanda son derece açık bir biçimde yaşanmaktadır. Bunun çözümü geçmişin örgüt modellerinin simgelerine sahiplenmekten değil, 60lı yılların TİP ve DİSK savaşımının bilgi, birikim ve deneylerinin günümüze aktarılmasından geçer. Türk siyasal tarihinde önemli kilometre taşları olmuş 13 Şubatlar ders almak isteyenler için her zaman önemini koruyacaklardır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler