Sorular - Yanıtlar, Doğrular ve Yanlışlar
Ulusun tüzelkişiliği ve kurumların ortak varlık bilinci olarak Devlet -ya da “Hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılığına inanmak istediğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti”- içine düştüğümüz “Evet mi, Hayır mı?” çıkmazına çare bulmak; yoksa, yaratmak zorunda!
Yanıtların sürekli değiştiği bilgi ve iletişim çağında sorular giderek öncelik kazanıyor. Değişen yanıtları bırakıp kalıcı sorulara yönelmeyi öneren yazarlar var. Tartışmaların kutuplaştırdığı sorunlara çözüm arandığında, bireylerin ve toplumun önüne iki seçenek konuyor: Evet ya da Hayır.
Evet ya da hayır, çoğumuza pratik bir seçenek olarak görünse de, bireylerin toplamından daha karmaşık bir varlık olan toplum açısından, sonuç o kadar güvenli değildir. Bazı şeyler belki ya doğrudur ya değildir; bazı şeyler ne doğrudur ne de yanlış, ama çoğu şeyler hem doğru hem de yanlış olabilir. Yazar Harold Pinter’i hatırlar mısınız? “Her doğruda yanlışlar; her yanlışta doğrular var” görüşüyle geçen yıllarda Nobel kazanmıştı.
Çapraz sorgulama
Sıkça duymaya başladığımız “çapraz sorgulama” sürecinde savcı ya da davalı avukatı davalıya sorar: “Eşinizi yalnız pazar günleri dövdüğünüz doğru mu? Tek kelimeyle lütfen, evet ya da hayır.” Davalı avukatı hemen karşı çıkar ve yargıç itirazı kabul eder. Çünkü sorgulanan kişi “evet” de dese “hayır” da dese, yanıt kararı olumsuz etkiler.
Antikçağlardan günümüze benzer paradokslar (şaşırtıcı/yanıtsız) sorunlar ulaşmıştır. “Giritli bir filozof Giritli filozofların yalancı olduğunu söylermiş.” Doğru mu yanlış mı? Sorunun doğru bir yanıtı yoktur; çünkü yalancı filozof yalan söylüyorsa dediği doğru, doğru söylüyorsa yalandır. Yalancılar bazen doğru da söyler.
Tarih felsefesine zaman (değişim) boyutunu kazandıran filozof Hegel’e göre, sorun ne A-tezidir, ne de B-tezi. Çözüm “sentez” adı verileni yeni bir C’dir, Ne var ki C de uzun ömürlü olamaz. D’ler C’yi zorlayınca çözüm yeni bir E’de bulunur. “Tarihi maddeciliği” (komünizmi) reddederken diyalektik mantığı eleştiren Ülken Hoca’nın yanılgısı buydu. (1)
Çelişik bir mantık
Uzakdoğulular biçimsel (suri / geometrik) mantığın ilk çıkarımına ters düşen “çelişik bir mantık” geliştirmiştir: A, B’den, B de C’den büyük ise; C, A’dan büyük olabilir. Can-Ken-Pon (taş-kâğıt-makas) oyununun kuralı böyledir. Üç değerli ilişkilerde tek, ya da kesin bir güç ya da güçlü olmaz; futbol ligleri yenilmiş takımlarla sürer.
Öklid geometrisinin sağduyuya bedihi (apaçık) doğru görünen bir postülası (koyutu) vardır: “Bir doğruya dışındaki bir noktadan sadece tek bir paralel çizilebilir.” Bu önerme doğru kabul edilirse, öteki postülalar ve teoremler kolayca kanıtlanabilir.
Oysa, birden fazla paralel çizilebilir; ya da hiçbir paralel çizilemez görüşleri benimsenirse, birbirinden farklı modern geometriler oluşur. Ne ki doğruluğu önceden kabul edilmeyen hiçbir önerme üzerine bir fikir, teorem, yargı ya da kuram inşa edilemez. Geçen yüzyılda, bu gerçekliğin evrenselliğini sergileyen tarihçi David Hofstadter ün ve ödüller kazanmıştı. (2)
Çağdaş dillerde mantık: “A, ya A’dır ya da A-değildir; üçüncü şık imkânsızdır” önermesi üzerine kuruludur. Diyalektik mantık ise “oluşum” adını verdiği üçüncü şıkkın kaçınılmaz olduğunu savunur. Çözüm -evet ya da hayırda değil- “hem evet hem hayır, ya da ne evet ne hayır”da aranabilir. Fransızlar “Oui mais non!” (Evet ama hayır!) derler. Dilimizin sağlam mantığı “ha evet ha hayır” diyor; ne fark eder ki? - sorunu çözmedikten gayri!
Cumhuriyet ailesine katılma çağrısına hemen “evet” dedim; ama Melih Cevdet ile Hıfzı Veldet’in ortak mirasını taşıyan sayfada yazma sorumluluğunu acaba taşıyabilir miyim? Doğrusu bilemiyorum.
Doğru mu yanlış mı? Evet mi hayır mı? İkilemlerin iyisi hangisidir? Aristo “İyi ortadır, ortadadır” diyordu ya ,“Evet ya da hayır”ın ortası neresidir?
Değişken uçları, sonuçları bilmeden doğru orta bulunabilir mi? Mumcu’yu analım: Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunur mu? Evet - hayır seçenekleri kutuplaşmayı önlemediği gibi gerilimi çatışmaya dönüştürebilir.
Öte yandan “hem evet hem hayır” ya da “ne evet ne de hayır” seçenekleri, öfkeli tutumların karşı konulmaz yükselişi, siyaset sahnesini “evetçilerle hayırcılara” bırakırsa, demokrasiye duyulan güven sarsılmaz mı?
Demokrasinin güvencesi sayılan orta sınıf, varlıklı değişimciler ile kararlı korumacılar arasında çatlamış gibi görünüyor-bugün. Oylarımız bu çatlağı onarabilecek mi?
Ulusun tüzelkişiliği ve kurumların ortak varlık bilinci olarak Devlet -ya da “Hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılığına inanmak istediğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti”- içine düştüğümüz “Evet mi, Hayır mı?” çıkmazına çare bulmak; yoksa, yaratmak zorunda!
1) Bkz H.Z. Ülken, Tarihi Maddeciliğe Reddiye (1951).
2) Fizikçi Gödel’in bilim yönteminde çığır açan teoremini, sanatçı Rescher’in gerçeküstü tasarımlarını, Bach’ın özgün “füg”lerini yorumlayan Hofstadter’in, “insanı baştan çıkaran bir kışkırtıcı” adını verdiği başyapıtın 20. basımı 2010 yılında yapıldı.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza