Sosyal hizmetler ve 'Manevi Bakım'
Bay Erdoğan ve profesörü düşünsünler bakalım "Atatürk'ü anlayamayanlar mı aymaz, yoksa anlayanlar mı?" Bir özürlü (bedensel ya da anlaksal) çocuğa, "Senin bu durumun, Tanrı'nın armağanıdır" diyen insana ne denebilir? Bay Erdoğan, vermelidir yanıtını.
8 Ağustos 2008 günlü Cumhuriyet’te, Sayın Fırat Kozok’un bir haberi vardı: “Sosyal Hizmetlerde Manevi Bakım.” Başbakanlık’a bağlı Özürlüler Yüksek Kurulu Üyesi, Prof. Dr. Ali Seyyar’ın “Sosyal Hizmetlerde Manevi Bakım” adlı bir yapıtını okumuş Sayın Fırat Kozok (Şefkatli Eller Yayınları). Prof. Dr. Seyyar, çocuk yuvalarında, cezaevlerinde, ıslahevlerinde, sığınma evlerinde, kadın ve çocuk mahkemelerinde, “ilahiyat” eğitimi görmüş bir “manevi bakım uzmanı” bulundurulmasını öneriyor. Bay Seyyar, bu kurumlara birer ruhbilimci ya da birer ruh hastalıkları uzmanı atanmasını istese, kimsenin bir diyeceği olamaz. Sayın Kozok’un yaptığı alıntılarda, beni çok rahatsız eden salıklar (tavsiyeler) var. Temel eğitimden geçmiş her insanı ürpertecek bilgi zavallılığı içeriyor bu yapıt.
Bay Seyyar, özürlü (ben bu kavramı sevmiyorum, bedensel ya da ahlaksal engelli demeyi, daha uygun buluyorum) insanlarımızla (genellikle çocuklarımızla), “manevi terapistlerin” ilgilenmesini istiyor. Ruhsal sorunlar yaşayanları, imamların (ilahiyat eğitimi almış kimseler dediği bunlar) iyileştirmesini öneriyor. “Özürlüler”e, “Bu durumunuz bir hediyedir. Bu şekilde ölürseniz şehit sayılırsınız, cennete gidersiniz. Sabırlı olun” diye öğüt veriyor. Kuşkusuz, önerdiği imamlar, engelli çocuklarımıza, “İyi ki, böyle doğmuşsunuz” ya da “İyi ki, bu duruma geldiniz, sakın iyileşmeyin, doktor yardımı istemeyin, sabredin. Bu durumunuz, size, yüce Tanrı’nın bir armağanıdır. Özürlü ölürseniz, şehit işlemi görürsünüz. Yeriniz, sorgusuz sualsiz cennettir” diyecekler.
Şöyle bir düşündüm: “Bay Seyyar, ruhsal sayrılıkları biliyor mu?” Ola ki ruhbilimcidir! Genellikle, ruh sayrılıkları iki ana dalda incelenir. Psychosis (psikoz) ve neurosis (nevroz). Psikoz, kişide anlak (zihin) işleyişinin büyük ölçüde bozuluşu, kişilik değişimi ile görünen sayrılıklardır. Diyelim, beyinde organsal bozuk bir bölge (lesion: -lezyon- sayrılıklı değişim gösteren doku bölgesi) olmadığı halde, gelişen bir anlak (zihin) bozukluğu (fonktronal psychosis) vardır kişide. O kişinin anlağı, işlevsel bozukluk gösteriyor. İmam, bunu nasıl saptayacak? İşlevsel bozukluğun nedenlerini nasıl araştıracak? Hangi yöntemleri kullanacak? Tanrıbilimde, böyle bozuklukları çözümleyecek tek bir söze rastlayamazsınız. İmam, Bay Seyyar’ın önerisiyle, böyle bir kişiye, “Sakın hekime gitme! İlaç falan alma! Tanrı, sana bir armağan verdi. Böyle öl ve şehit ol. Cennet önünde. Ne mutlu sana!” diyecek, onun bir an önce ölmesini sağlayacak.
Ruhsal bozukluklar
Bir de, “Korsakoff’s Psychosis” (Korsakof psikozu) var. İmgeleme dayanan anımsamalar, sanrılar, eski anıları sürekli yinelemeyle, zaman zaman kışkırtmalarla belirgin, zaman zaman birkaç sinirin iltihabının (polyneuritis, polinevrit) ve kansızlığın (anemia, anemi) eşlik ettiği ruhsal bozukluktur bu. “Manevi bakım uzmanı imam”, nasıl anlayacak Korsakof psikozunu? Hiçbir imam, imgeleme dayanan anımsamalarla yinelenen anıları ayıramaz. Bu da, bir öğrenim işidir. Bir imam, psikoz ile nevrozu nasıl ayıracak? Nevrozlarda, sinir dizgesinde bozukluk görülmez, ama çevresel gerilimler ve bilinçaltındaki çözüme kavuşmamış duyuların (his), dürtülerin ve düşüncelerin yarattığı ruhsal bozukluklar görülür.
Sinirsel bozukluklar
Kişinin uğraşına bağlı olarak, bir organın işlevini yapamamasından kaynaklanan sinirsel bozukluklar da (occupational neurosis) vardır. Örneğin, tek parmakla daktilo yazdığım için, sağ elimin işaret parmağının birinci boğumunda fıtık oldu. Sinirlerim bozuldu. Saygın dostum Operatör Dr. Mehmet Altınok, cerrahi bir işlemle sağlığımı kazandırdı bana. İmam, ne yapacak bu durumda? “Keşke, bütün parmakların puç olsa! Doğru cennete gidersin!” mi diyecek? “Traumatik neurosis” (travmatik nevroz) de vardır. Sorumlusu, kesinlikle, Atatürk değildir! Fiziksel bir zarar gören kişide görülür bu ruhsal bozukluk. İmam, gözünü çalı çizmiş sana ne salık verecek? “Sakın hekime gitme! O çalı, sana Allah’ın armağanıdır. Sabret! Bir an önce öl ve şehit ol! Cennette yerin hazır!” mı diyecek?
Bay Seyyar’ın en korkutucu bakımı da şu: “Her şeyin kader planında cereyan ettiğini esas alan model (yani manevi bakım, tanrısal örnek), bakıma muhtaç kişilere, içinde bulundukları duruma havf (korku) ile reca (rica, dileyiş, dilemek, dilek) duygularıyla bakmalarını, yani Allah’ın sevgisinden ve emniyetinden (güvencinden) mahrum (yoksun) olma korkusu ile ona tevekkül (yazgıya boyun eğme) ve teslimiyet (kendini verme, teslim olma, boyun eğme), ümit beslemenin en akıllı yol olduğunu tavsiye eder.” Eleştirileri önlemek için de, tıbba başvurmayı ve dünya nimetlerini dışlamamayı anımsatıyor. Düşünülmesi bile, çağdaş insanı ürkütüyor bu “manevi bakım”ın. Yazgıya boyun eğeceksiniz, Tanrı’ya bırakacaksınız kendinizi! Bu da “temel örnek” olacak! İyi de, Bay Seyyar’a sormak isterim: “Her şey, yazgı tasarınca akıp gidiyorsa, 19 Mayıs 1919’da, Tanrı’nın bize Mustafa Kemal’i armağan ettiğini, neden düşünmüyorsunuz? Bu büyük armağanın yolu size dikenli mi geliyor? Cinlerle işiniz ne? Manevi bakımınızı cinler mi yapacak?”
Bay Seyyar, Türkçeye de yabancı. “Cinler, dumansız ateş alevinden yapılmıştır” diyor. “Dumansız ateş alevi” diye, Türkçe bir kavram yoktur. “Ve’ccane halakna min kablu minen nâr”ı (Hicr suresi, ayet 27), “Ve cinleri (cinlerin babasını) yarattık kor ateşten” diye çeviririz.
Cinlerin ne işi var toplumsal hizmetlerde bilemem, ama yeri olsa, bu varlıkların babasının İblis (Şeytan) olduğunu “kor ateş”in de, Şeytan’la Tanrı’nın Âdem üzerine tartışmalarında belirtildiğini (A’râf 12, Hicr 33, Sâd 76) ayrıntılarıyla anlatırdım. Yerden amacım da, konunun gereksizliğidir. Kuran’da koca bir “Cin Suresi” var. Atatürk Devrimi’ni yaşamış Anadolu’da, 2008 yılında, Süleyman’ın ordusundaki “asker cinler”i mi (Neml 17), Süleyman’ın türlü işlerde kullandığı emekçi cinleri mi (Sebe 12) anlatalım: Bilimsel devrimi 17. yüzyılda yapmış Batı’nın karşısındaki durumumuz belli oluyor. Bir “Prof. Dr.” nelerle uğraşıyor? Bu cinler, “vahiy hırsızlığı” da yapmışlardır. İnsanlarla cinlerin çoğu, “cehennem için” yaratılmışlardır. Bay Recep Tayyip Erdoğan’ın, karşıtlarını eleştirirken söylediği “Gözleri var ama görmezler, kulakları var ama işitmezler” sözleri, cinlerle insanlardan söz eden bir ayetten (A’râf 179) alınmıştır. Ayetin sonu şöyle: “İşte bunlar, hayvanlar gibidirler. Hayır, daha da şaşkındırlar. Aymaz olan da, bunların ta kendileridir.” Bay Erdoğan ve profesörü düşünsünler bakalım:
“Atatürk’ü anlayamayanlar mı aymaz, yoksa anlayanlar mı?” Bir özürlü (bedensel ya da anlaksal) çocuğa, “Senin bu durumun, Tanrı’nın armağanıdır” diyen insana ne denebilir? Bay Erdoğan, vermelidir yanıtını.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı