Tam bir kara kışa döndü hayat

Sakine Topoğlu Mordeniz, eşi alındığında hamileydi, ikiz bebek bekliyorlardı. Çocuklar yaşananların etkisiyle 7.5 aylıkken alındı. Hayati tehlikeyle 20 gün kuvözde kaldılar...

Tam bir kara kışa döndü hayat
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.08.2012 - 08:21

Öncelikle teşekkür ederek başlıyor Sakine, Cumhuriyet gazetesinin ilgisinin değerli olduğunu düşünüyor.

Her bir hikâyeden bir roman çıkacağını ama kendi hikâyelerinde yaşanan hamilelik, çocukların kuvözde 20 gün geçirmesi, kayınvalidenin felç geçirmesi gibi olayların daha trajik hale getirdiğini düşünüyor bu 10 aylık süreci Tüm aile ve yeni doğan ikizler karanlık ve riskli bir kışı geçiriyor. Tam anlamıyla kara bir kışa dönüyor hayat...

Eşiyle altı yedi yıllık birlikteliği ve iki yıllık bir evliliği var. Çocuklar 7.5 aylıkken 19 Kasımda doğuyor; eşi alındıktan bir buçuk ay sonra Eşi Gıyasettin Mordeniz BDP Parti Meclisinde görevli. Kısa bir süre önce gelen öğrenci affından yararlanıyor, stajını tamamlıyor Gıyasettin... Artık çocuklar olacak diye yeni bir hayata hazırlanıyorlar.

Gözaltına alındığında yine tutuklamalar var, hatta mahkemeler oluyor, eşi izlemeye gidiyor, biraz da gecikiyor O geldikten az sonra da polisler. İnsan Türkiyede siyasetle biraz da olsa ilgili ise böyle şeyleri bekliyor ama o ruh hali olarak hiç hazır değil, hamile oluşuna yoruyor bunu.

Daha sonra yansımaları oluyor bu yaşananların. Çocuklar 7.5 aylıkken alınmak zorunda kalıyor. Yaşam garantileri yok Bir yandan hapishaneye bir şeyler yetiştirmek gerekiyor bir yandan çocuklarla yakından ilgilenmek O 20 günlük süreç bir ömür kadar uzun geliyor Sakineye. Taşınmak zorunda kalıyor Çocukların adını Nudem, yeni zaman, ve Nujen, çağdaş, koyuyarlar, yeni hayata özlemlerinin yansıması olarak.

Sağlık sorunları bunlarla bitmiyor. Gıyasettinin annesi felç geçiriyor, bir ay felçli yatıyor.. Ekonomik sorunlar ortaya çıkıyor. Eşi Kandıraya gönderiliyorŞimdi ise mahkemeler nedeniyle Silivri Cezaevi’nde. Söylediğine göre, ev sahibi onları seviyordu, onlar ev sahipyerini. Ama, eşi gözaltından sonra Keşke evi vermeseydim demeye başlıyor, taşınınca da depozitoyu vermiyor.

Görüşler erken...

Sabahları görüş 9’da başlıyor Kandırada. Çocuklarla gidebilmek için özel araba gerekiyor. Onun için bile sabah altıda yola çıkmak...

Her açıdan çok çok zorlayan bir süreç Gidince klasik cezaevi aramaları, hamileyken bile gittiğinde cihazdan geçirmek istiyorlar. Sonra aramalar daha da sıkılaşıyor.

Hiçbir ısıtma sistemi olmayan arama noktalarında çocukların bezlerini bile çıkarıyorlar Çırılçıplak kalıyorlar neredeyse Zar zor hayata tutunan çocuklar zaturree tehlikesi geçiriyor. O nedenle bir daha da kış geçene kadar götürmüyor çocukları görüşe. Kadınlar X-Ray’dan geçerken ötmemek için özel giysi giyiyor görüş günleri için.

Babaanneye baba diyorlar

Çocuklar için hazırlanıyorduk Gıyas küçükken babasını kaybetmiş, hep baba olmayı hayal ediyordu, çocuklara düşkün ve benden daha hevesli idi Onlarla birlikte yaşamı yeniden kuracaktıkNudemi bunun için koymuştuk Bu kadar baba olmak isteyen biri çocuklarının yanında değil diyen Sakine, çocukların baba sözcüğünün anlamını bilmediklerini, babaanne öğretmeye çalıştığı için babaanneye, baba dediklerini anlatıyor.

Üç basın toplantısı

Eşinin iddianamesinde üç basın toplantısı var katıldığı... Örgüt üyeliği ile suçlanıyor ama nereden bu yargıya varmışlar, belli değil. Aslıda çoktan bırakılmış olmaları gerekiyor Sakineye göre. Şimdi üçüncü paket çıkarıldı ama çok keyfi bir halde, buradan yalnız kendi istedikleri insanları çıkaracaklar gibi görünüyor Sakine’ye. Bunları sıraladıktan sonra özellikle Zaman ve Yeni Şafak gazelerinin gelip kendileriyle konuşması çağırısını yapıyor Sakine. Çünkü hiçbir şey, özellikle onların gördüğü ve gösterdiği gibi değil...

 

AYSEL PEHLİVAN

ODATV’NİN YAYIN YÖNETMENİ BARIŞ PEHLİVAN’IN EŞİ

14 Şubat’ın artık anlamı başka

Bekliyor muydu?.. Muhalif olan insanların başına ne geldiğini görüyordu, alınanların ne kadar uzun kaldığını görüyordu ama yine de kendi başlarına gelen bu şeyin bu kadar uzun süreceğini düşünmüyordu 14 Şubatta geldiklerinde. O zaman kutlamıyordu 14 Şubatı ama artık bir anlam kazanmıştı bu gün.

Sonuçta yalan haber yapma diye bir şey yok... Olsa da bunun muhatabı ağır ceza mıdır, onu da bilmiyor. İşini yapan bir gazeteci ile evli ve 17 ayı geride bırakan bir süreç başlıyor.

Canı hakikaten acıyor, göz göre göre gerçekler katlediliyor. Aleyhte delil toplamak yerine lehine olan şeylerin nasıl ayıklandığını görüyor Aysel...

Görüşlere sürekli gitmeye çalışıyor. Hayat, pazartesi günleri yapılacak 10 dakikalık telefon görüşmesi ve çarşamba günleri yapılacak 45 dakikalık görüşe kilitleniyor. Arada geçen günler anlamını yitiriyor.

İşyeri elinden gelen desteği veriyor neyse ki... Temkinli yaklaşan insanlar da oluyor mutlaka ama onları da anlıyor Aysel. Ailelerin inanılmaz desteğine vurgu yapılıyor sık sık. Onlarla başka bir platformda yeniden tanıştıklarını belirtiyor.

Barışla 2002de tanışıyorlar, Çağdaş Yaşam’ın köy-kent diye bir projesinde. Vanın bir köyüne gitmişler, staranç oynamayı öğretiyorlar çocuklara... O gezinin fotoğralarını anı olarak saklıyorlar ama onların bile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile ilişkilendirilip iddianameye girmesi başka türlü üzüyor Ayseli.

Hayatın getirdiği maddi yükü tek başına dengelemeye çalışıyor. Çalışma saatlerini Barışa ilişkin, orada neye ihtiyacı varsa ona göre ayarlamaya gayret ediyor. Götürdükleri kitapları bile önce okuyup eğer kötü etkileyeceğini düşünüyorlarsa vermiyorlar Özge ile... Güçlü bir koruma güdüsü hâkim oluyor atılan her adıma...

Bu dönemde güzel dostluklar, dayanışmalar kazanıyor ama yaşamdan büyük bir parçayı da kaybediyor, kaybetmeye devam ediyor...

Komşular korumaya aldı

Komşular şaşırtıyor Ayseli; sabahın yedisinde, onların zilinin dışında tüm zilleri çaldıkları için tüm komşular ayaklanıyor o saatte... İki komşu da onlarla olması gerektiği için, daha önce merdivende karşılaşmak dışında hiçbir iletişimi olmayan bu insanlar da o zamanın tüm karmaşasını, saçmalığını, şaşkınlığını Aysel ve Barışla yaşıyorlar. Ve daha sonraki süreçte de sürekli bir şeye gereksinimi olup olmadığını soruyorlar...

Gerçeklerin bu kadar saptırılıyor olması onu en çok yaralayan şey oluyor, bir de bu kadar saptırmanın bu kadar rahat yapılabilmesi

Tabii bir de insanın yalnızlaştırılması ve adalet duygusunun öldürülmesi canlarını yakıyor...

Hücre yerine tecritte de olsa, yanında bir kişinin olması her iki tutuklu için de çok iyi onlar için... Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi ama bu bile içerdekilerin kendilerini çok daha hissetmesine olanak sağlıyor...

Daha önceleri konuşmasını ayarlayamayan, çok mu az mı konuştuğunu tartamayan Barış Pehlivan, gazı alınmış gibi geliyor görüşlere... Hatta mektup yazmayı aksattığı bile oluyor zaman zaman...

Arama noktalarında kurallar çok sert, insanlar işini yapıyor ama kurallar insanı dışlayan, yaralayan bir dizi unsur içeriyor. Özellikle 2 Nolu arama noktası çok daha katı... Ayakkabılar, çamaşırlar çıkarılıyor, öten kısım kesilip atılıyor, başkalarının giydiği pantolonları giyerek girmek zorunda kalınan zamanlar az değil. Çünkü bu zamanlar görüş zamanlarından kesiliyor, oysa zaten 45 dakikalık görüşe aileden kaç kişi gitmişse o kadar insan arasında bölünüyor. Yapılan telefon konuşmaları zaten dinleniyor. Ailenin diğer fertleri ahize onlarda değilse öyle ses geçirmeyen camların arkasından yalnız bakmakla yetiniyor.

Açık görüş ayda bir…

Oraya çiçek gibi, mis gibi gitmek istiyorlar o hengâmenin içinde, tıkış pıkış bir halde geçirilen arama noktalarında bambaşka varlıklara dönüşüyor, sonra onların yanına vardıklarında bir kere daha çiçek hallerine bürünüyorlar... Oradaki sayılı dakikaların sonrasında, bir aylık zamanın tüm taraflar için ayrı bir önemi var, çünkü bu haller hatırlanıyor...

 

1.3 MİLYON KİŞİ CEZAEVİ KAPISINDA

Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (TUHAD-FED) Başkanı Zübeyde Teker, Türkiyede tutuklu ve hükümlü ailelerinin en büyük sorunlarının kendi yaşadıklarından ziyade yakınlarının cezaevlerinde karşılaştıkları sorunlardan, tecritten, işkencelerden kaynaklandığını söyledi.

Teker, son beş yılda AKP hükümetinin kendinden olmayanları, siyasallaştırdığı yargı mekanizması üzerinden tutuklayarak teslim almaya çalıştığına işaret etti ve böylesi politikaların sonucunda aile ve akrabaları da içine alan büyük bir mağduriyetin yaşandığını vurguladı. Cezaevlerinde bulunan yaklaşık 130 bin tutuklu ve hükümlünün ortalama 10 yakın akrabasının olduğunu, bunun çarpan etkisiyle 1.3 milyon kişi ettiğini ifade eden Teker, doğrudan ve dolaylı bu süreçten etkilenen insanların cezaevlerinin kapısına yılda minumum 2 kere gittiğini vurguladı.

Tekerin verdiği bilgilere göre cezaevlerine giden ailelerin temel sorunlarından biri ekonomi.

l Ailelerin büyük çoğunluğu çocuklarını ziyaret etmek için 200 kmden başlayıp 2000 kmyi geçen yolculuklar yapmak zorunda kalıyor. Çünkü tutukluların büyük kısmı bulundukları illerin dışındaki cezaevlerinde tutuluyor. Çoğunluğu dar gelire sahip olan aileler fazlasıyla zorlanıyor ve bu durumda ailelerin ziyaret sıklığı azalıyor.

l Cezaevlerinin şehir dışında olmasından kaynaklı görüş için beklerken dinlenme, beslenme ve tuvalet gibi ihtiyaçlarını gidermek neredeyse imkânsız hale geliyor.

l Cezaevine giden aileler cezaevi yönetimlerinin keyfi uygulamalarıyla karşılaşıyor... Tacize varan üst aramaları, itip kakmalar, bağırıp çağırma yani duygusal şiddetin yoğun olduğu durumlar sık sık yaşanıyor.

l Tutuklu ve hükümlülerin durumları ile ilgili kurumlara, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde yapılan başvurular ya başka kuruma havale ediliyor ya da gerekçesiz reddediliyor.

l Cezaevlerinde tutulan adli tutuklu ve hükümlülere ezilmesi gereken suçlu, siyasi tutuklu ve hükümlülere ise intikamcı yaklaşımla düşünsel veya fiziksel olarak öldürülmesi gereken yaratıklar mantığıyla yaklaşılıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon