Tarihin kuytu köşelerinden bir polisiye roman: "Abdülhamid ve Sherlock Holmes"

Yervant Odyan tarafından 1911'de kaleme alınan "Abdülhamid ve Sherlock Holmes", kurgu içinde bir Osmanlı padişahı ile kurmaca bir İngiliz dedektifini yan yana getiriyor. Polisiye bir hikâyesi olan roman, II. Meşrutiyet'in ilan edilme sürecini de kurgunun bir parçası haline getirerek oldukça gerçekçi bir şekilde okuyucu karşısına çıkarıyor.

Tarihin kuytu köşelerinden bir polisiye roman:
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 02.04.2014 - 14:43

Ünlü dedektifin İstanbul serencâmı

II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu'nun en çok tartışılan padişahlarından. Kimine göre Kızıl Sultan, kimine göre Sultan Abdülhamid Han... Onu bu denli tartışmalı bir padişah hâline getiren olaylar silsilesi ise az çok herkesin mâlumu. Otuz üç yıllık hükümranlığı süresince kendi halkına uyguladığı "baskıcı" yönetimi, Abdülhamid'i bugün hâlâ tartışmaların merkezine taşıyor. Abdülhamid, kurduğu "jurnalci" ağıyla şehr-i İstanbul ve dahi memleketin dört bir yanından haber alma amacı taşırken, olay farklı eksenlere kayarak bambaşka bir hâl aldı. Sonucunda da kuru-yaş demeden tüm bir ülke "istibdat" batağının yatağı hâline geldi.

Abdülhamid'in siyaseti yanında, çok bilinmeyen bazı özellikleri de konuşulmakta hâlâ bugün. Bunlardan biri de padişahın polisiye roman merakı. Kulaklara çalınanlar, bunun bir meraktan da öte noktada olduğunu söylüyor aslında. O kadar ki polisiye roman okumadan uyuyamadığı, polisiye roman merakından esinlenerek tüm bu "hafiye" teşkilatını kurdurduğu vs... Bu doğrultuda dünyaca ünlü polisiye roman kahramanı Sherlock Holmes'la da tanışması kaçınılmaz olur elbet Abdülhamid'in çünkü Sherlock Holmes'un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle'la aynı zamanlarda yaşar. Padişahın dünya siyaseti ve gazetelerini de yakından takip ettiğini düşünürsek bu tanışıklık, fikir olarak daha da mümkün hâle gelecektir.

Bu noktada sözü konunun uzmanlarından Erol Üyepazarcı'ya bırakmak daha doğru olur: “Abdülhamid zamanında elli dört roman çevrilmiş. Bir gün İngilizce bir derginin 1 Eylül’ünde yayımlanan sayısından Abdülhamid hakkındaki bir makaleyi çeviren Corci diye bir mütercim, bakıyor ki ‘Boş Hane’ diye bir polisiye öykü var. Padişah beğenir diye onu da çeviriyor. Padişahın çok hoşuna gidiyor. Fransızların roman stilinden çok başka, tamamen mantığa dayalı. Yazarın kim olduğunu araştırtıyor, Sir Arthur Conan Doyle ismine ulaşıyor. Hemen Londra sefirine telgraf çekiliyor, ne kadar çıkmış eseri varsa gönderin, deniyor. Corci oturup padişah için bütün Sherlock Holmes’leri çeviriyor. Sultan’ın Sherlock Holmes tutkusu da böyle başlıyor.”
Bu olayın daha da ötesi var. Abdülhamid'in, çok beğendiği bu polisiye yazarını Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'a davet ettiği iddiası.... Bahsedilen isim dünyaca tanınan, tüm zamanların en meşhur kurmaca kahramanlarından dedektif Sherlock Holmes'u yaratan Sir Athur Conan Doyle! Tekrar Üyepazarcı'ya dönelim. Üyepazarcı; Conan Doyle’un 1907'de eşiyle birlikte İstanbul’a geldiğini, Abdülhamid’in de onları kabul ederek kendisine Mecidiye Nişanı, eşine de şefkat nişanı verdiğini anlatıyor.

Yani anlayacağınız, olaylar ve ilişkiler bu denli ileri boyuta taşınmış...

II. MEŞRUTİYET'İN İLAN SÜRECİ

Geçenlerde yayımlanan, klasiklerden sayılabilecek bir roman ise Abdülhamit ve Conan Doyle arasındaki bu ilişkiyi bambaşka boyutlara taşıyor. Romanın kahramanları Sherlock Holmes ve Abdülhamid. Tarihte, Sherlock Holmes'ların yazarı Sir Arthur Conan Doyle'u İstanbul'a davet eden Abdülhamid, romanda Doyle'un muhteşem dedektifini il sınırları içine çağırıyor. Ne yönüyle düşünülürse düşünülsün gerçekten ilginç bir buluşma bu ve roman ilerledikçe üzerine konuşulması gerekse de aksi yapılan bir dönem, tüm siyasi ayak oyunlarıyla okur karşısına çıkıyor: II. Meşrutiyet'in ilan edilme süreci...

Kitabı yayıma hazırlayanlardan ve önsözünü de yazmış Seval Şahin, II. Meşrutiyet sürecinin romana yansımasını şöyle açıklıyor: "Eserin bir diğer ilginç özelliği, Türkçede bu kitap kadar pek az kitabın II. Meşrutiyet'in ilan edilme sürecini böylesine ayrıntılı bir şekilde ele almasıdır. (...) Başta padişahın kendisi olmak üzere Fehim Paşa, Ebülhüda, Necib Malhame, Talat Paşa vb. Gibi birçok tarihi şahsiyeti kurgunun bir parçası haline getirerek Meşrutiyet'in ilan edilme sürecini mektuplar, telgraflar vb. gibi melzemeleri de romanın içine katarak oldukça gerçekçi bir şekilde, neredeyse belgesel niteliği ile okurun karşısına çıkarır."

Romanda olaylar ise yüzyıl başının tekinsiz günlerinde, II. Abdülhamid'in hafiye teşkilatına mensup adamların birbiri ardına ölü bulunmasından sonra, olayların içinden çıkamayıp kendini bir anda tehdit altında hissederek, cinayetleri aydınlatma görevini Sherlock Holmes'a verme kararını almasıyla başlıyor. Abdülhamid'in şu yakınması ise ünlü dedektife ne kadar muhtaç olduğunu ve onu İstanbul'a nasıl bir psikoloji içinde davet ettiğini gösteriyor: "Ah! Sherlock Holmes gibi bir muavini bulmuş olsaydı, kendisini birkaç günden beri dûçâr-ı buhran eden kimselerin zâhire çıkarılması ne kadar kolay olacaktı."

MUKTEDİRİN DİLİ

Yervant Odyan tarafından 1911'de kaleme alınan Abdülhamid ve Sherlock Holmes, bir Osmanlı padişahı ile kurmaca bir İngiliz dedektifini yan yana getirerek ilgi çekiciliğini daha ilk kertede kanıtlasa da kıyıda köşede kalarak unutulmuş bir yapıt. Unutulması garip çünkü konunun ilgi çekiciliğinin yanında, roman edebi değeri açısından da -yazıldığı dönem baz alındığında- oldukça yükseklerde dolaşıyor. Ciddi bir polisiye roman elimizdeki. Üzerine bir de Yervant Odyan'ın Tolstoy çevirmeni olduğunu hesaba katarsak nasıl bir romanla karşılacağımızı az çok tahmin edebiliriz. Tolstoy'un dünyaca tanınan klasiği Savaş ve Barış'a, şeklen ve roman tekniği açısından oldukça benzeyen bir roman Odyan'ın kaleminden çıkan. Bu da en çok "uzun konuşma sahneleri, bir olayı birçok kişinin gözünden farklı farklı yönleriyle anlatması, bir konunun farklı zaman ve mekânlarda yeniden anacak bu sefer farklı bakış açılarıyla dile getirmesi gibi özellikleriyle" romana yansıyor.

Ancak şunu da söylemek gerekir: Olaylara objektif bakan bir roman değil Yervant Odyan'ın yazdığı. Şüphesiz bu "gerçekçi" yönüyle öne çıkmak isteyen bir roman için olumsuz bir durum. Hatta yazar zaman zaman bu tarafsız bakıştan o kadar uzaklaşıyor ki işi, Abdülhamid'den "zalim" diye bahsetmeye kadar götürüyor. Ama olayı başka yönleriyle düşünmekte yarar var. Sonuç olarak baktığımızda, dönemin aydın kesiminin nasıl bir baskı altında olduğu apaçık ortada. Yervant Odyan da bu aydınlardan biri ve Abdülhamid 1909'da tahttan indirildiğinde, bir nevi "intikam" alma peşine düşmüş olabilir. Asıl önemlisi bu intikamı nasıl aldığı. Kendi sanatıyla, yani edebiyatla alıyor bu intikamı Odyan. Böyle bir yöntem de meşru zeminlerin en meşrusu olsa gerek...

Bunların yanında romanın dili üzerine de birkaç kelime etmek gerekir diye düşünüyorum. Kitabı yayıma hazırlayan kadro, romanın orijinal diline dokunmayıp sadeleştirme gibi bir işe girişmemiş. Bu üzerinde durulması gereken bir konu kanımca çünkü sadeleştirilerek okuyucuya sunulan kitaplara baktığımızda, eserlerin, yazarların kimliğini meydana getiren tüm dil anlayışının, bu sadeleştirmeyle birlikte ciddi anlamda tahrip olduğunu görüyoruz. Abdülhamid ve Sherlock Holmes için böyle bir durum söz konusu değil. Romanın dili her ne kadar bugün kullandığımız Türkçeden uzak olsa da dönemin tüm gerçekliğini, günlük ve resmi konuşma dilini tüm hassasiyetiyle yansıtıyor. Bu bağlamda itinayla hazırlanmış ve romanın sonuna yerleştirilmiş kapsamlı sayılabilecek sözlük, okuyucuya serüven boyunca yardımcı oluyor.

Roman için bundan daha da önemlisi ise muktedirin dilinin hiçbir devirde değişmediğini göstermesi bize. Muktedirler, dün olduğu gibi bugün de "Biz biliriz, biz!" perdesinden konuşmaya devam ediyor.

e.erayak@gmail.com

Abdülhamid ve Sherlock Holmes/ Yervant Odyan/ Yayıma Hazırlayanlar: Seval Şahin, Banu Öztürk, Didem Ardalı Büyükarman, Ayşe Şahin, E. Şule Ayva/ Everest Yayınları/ 924 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler