TGS: Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü yoktur
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi, ''AİHM kararları çerçevesinde, insanlığın evrensel kabul görmüş değerleri, temel insan hakları, demokratik hukuk devleti ilkeleri dikkate alındığında Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü yoktur'' dedi.
Avrupa'daki gazeteci sendikalarının üyesi olduğu Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Genel Kurulu, TGS'nin ev sahipliğinde İstanbul'da toplandı.
Üç yılda bir yapılan ve bu yıl ''Sendikal Bakışlar: Avrupa'da Gazetecilik ve Basın Özgürlüğü'' temasıyla toplanan genel kurulun açılışında konuşan İpekçi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye aleyhine verdiği birçok kararda ''İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden ve toplumun ilerlemesi ve her bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinin 2. paragrafı uyarınca bu kabul gören, zararsız veya kayıtsızlık içeren 'bilgiler' ve 'fikirler' için değil, aynı zamanda sarsıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar 'demokratik toplumun' olmazsa olmaz çok seslilik, tolerans ve hoşgörünün gerekleridir'' ifadelerine yer verildiğini anımsattı.
İpekçi, basın ve ifade özgürlüğünün gazete, dergi, televizyon ve radyo yayınlarının sayısıyla değil, AİHM'nin bu kararı çerçevesinde ölçüldüğünü vurgulayarak, basın yoluyla kişilik hakkı ihlallerine kadar varan niteliksiz yayıncılığı ya da halktan bilgi saklamayı, bilgi kirliliğini, siyasi iktidarların ya da çeşitli çıkar çevrelerinin amaçları doğrultusunda yapılan dezenformasyonu, yanıltıcı ve yönlendirici haberleri ve bilgi kirliliğini; basın ve ifade özgürlüğünün ölçütü olarak algılamadıklarını söyledi.
''Eleştirdiğimiz bu tür yayıncılık açısından bakıldığında Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün sınırsız olduğunu yalnızca bu ülkenin başbakanları söyleyebilir'' diyen İpekçi, ''AİHM kararları çerçevesinde, insanlığın evrensel kabul görmüş değerleri, temel insan hakları, demokratik hukuk devleti ilkeleri dikkate alındığında Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü yoktur'' görüşünü dile getirdi.
Türk Ceza Kanunu (TCK) değişiklikleri sırasında siyasi iktidarı ve AB temsilcilerini ''Bu kanunla cezaevleri gazeteci dolacak ve bu ayıbın sahibi Türk halkı olmayacak'' şeklinde uyardıklarını anımsatan İpekçi, şöyle konuştu:
''Hükümet temsilcileri ise 'uygulamaya bakalım, yargının vereceği içtihatları görelim' dediler. Aradan 5 yıl geçtikten sonra bugün, Türk cezaevlerinde 40 gazeteci bulunmakta ve tutuklu olarak yargılanmaktadır. Aralarında Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Hikmet Çiçek'in de bulunduğu 40 gazeteci, haklarında verilecek ceza ya da beraat kararını, evlerinde, iş yerlerinde değil, cezaevlerinde beklemektedir. Çok sayıda gazeteci, en az 6 ay cezaevinde tutuklu olarak kaldıktan sonra serbest bırakıldı ancak haklarındaki davalar sürmektedir.Tespitlerimize göre, halen gazetecilerle ilgili olarak 688 ceza ve tazminat davası dosyası mahkemelerde görülmektedir.''
"Gazeteciye yazma, konuşma, eleştirme demek"
TGS Genel Başkanı İpekçi, bu ortamda, siyasi iktidarın ''uygulamayı görelim'' yaklaşımının sonucunun ise sansür ve otosansür olduğunu ifade ederek, bazı davalarda mahkemelerin gazeteciler hakkında hapis cezası verdikten sonra bu cezanın uygulamasını 5 yıl süreyle ertelediğini, yani gazetecinin cezaevine konulmadığını, ancak aynı eylemi tekrar gerçekleştirmesi durumunda, her iki cezanın toplamı kadar cezaevinde yatma tehdidi altında tutulduğunu söyledi.
İpekçi, ''Bu tür kararlar, gazeteciye 'yazma, konuşma, eleştirme, yorum yapma' demektir'' dedi.
Türkiye'nin, görevini iyi yaptığı için gazetecileri cezalandıran bir ülke haline dönüştüğünü kaydeden İpekçi, dünyada işini iyi yaptığı için ceza alan başka bir meslek erbabının bulunmadığını söyledi.
Bu kanunlarda değişiklik yapılmasına yönelik herhangi bir girişim olmadığı gibi yakın zamanda bu tür değişiklikler yapılacağına ilişkin bir işaret de olmadığını dile getiren İpekçi, son zamanlarda tartışılan anayasa değişikliğinin de basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaları kaldıracak hükümler içermediğini vurguladı.
Anayasa değişikliğinin yargı bağımsızlığına ilişkin alanı genişletmediğini daha da sınırlandırdığını ifade eden İpekçi, şu görüşleri dile getirdi:
''İkinci Dünya Savaşı sonrasında Nazi Almanyasındaki hukuk düzenini demokratikleştirmek için kullanılan yöntemin, yani o anda görev başında olan tüm yargıç ve savcılara aynı anda el çektirmek yerine, öncelikle yargının üst kademelerinde değişiklik yapma yönteminin, günümüz Türkiyesinde tam tersine bir amaçla uygulanmak istenmesinden endişe duyuyoruz. Çoğunluk her zaman haklı değildir. Çoğunluk kararıyla oluşturulan diktatörlükler de bir hukuk devleti olabilir ama gün gelir insanlık, o hukukun 'insanlığın akıl yoluyla yarattığı evrensel ilkelere' aykırı olduğu için hukuk olmadığını ilan eder. Fakat geride acılarla dolu yıllar kalır. Şimdi, Türkiye'nin üzerine çekilecek siyah bir örtünün bir ucu Fransa'ya, bir ucu İngiltere'ye, bir ucu Almanya'ya kadar uzanır. Tıpkı, İzlanda'da patlayan yanardağın külleri gibi... Tarihin acı deneyimlerini hafızamızda canlı tutarak Avrupa'da yeni karanlık dönemlere gidilmesine izin verilmemesi için hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bu, tüm Avrupa halklarının sorumluluğudur.''
Özgürlüğün önündeki engeller
''Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü, sadece devlet ile basın arasındaki alanda değil, basın çalışanları ile kendi patronları arasındaki alanda da söz konusu değildir. Örgütlenme hakkı olmayan gazetecilerin, kendi patronlarının çıkarları doğrultusunda yapacağı müdahalelere karşı editoryal bağımsızlıklarını korumaları da mümkün değildir'' diyen İpekçi, Türk medyasında hakim olan sermayenin giderek nitelik değiştirdiğini, ''İslami sermayenin tüm sektörlerde olduğu gibi medya sektöründe de büyüyen bir güce sahip olduğunu'' ifade etti.
İpekçi, siyasi iktidar yanlısı yayın yapan medya kuruluşlarının kendi aralarında bir kartel oluşturma eğiliminin son zamanlarda kendini belli ettiğini söyleyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Kartel, hem gazetelerin dağıtımı, hem televizyonların reklam payını belirleyen reyting ölçümlerinin yapılması, hem de medya çalışanlarının istihdam olanaklarının daraltılması, yani bir yayın kuruluşundan ayrılan gazetecinin diğer yayın kuruluşunda çalıştırılmaması gibi gizli ya da açık anlaşmaları kapsamaktadır. 1990'lı yıllarda bu tür kartel denemesi Türk basınında yaşandı. Şimdi medyaya egemen olan İslami sermaye sahiplerinin aynı kartelleşme yönünde adımlar attıklarına tanık oluyoruz. Türkiye'de İslami sermaye, cemaatlerin ve tarikatların koruma kalkanı altında, dünya sermayesiyle, kapitalizmle bütünleşerek büyüyor, ilerliyor. Endişelerimizi tüm Avrupalı meslektaşlarımızla paylaşabilmek, mücadelemizi sizlerle birlikte güçlendirebilmek, birbirimize cesaret ve güven verebilmek için bugün İstanbul'da toplandık.''
Konig'in konuşması
EFJ Başkanı İsveçli serbest gazeteci Arne König de toplantıyı, basın sektörünün de üzerinde gezinen mali krizden kaynaklanan bulutu itelemek için düzenlediklerini belirterek, sorunları konuşmak, çözüm üretmek için toplantılar yapılması ve bir araya gelinmesinin önemine işaret etti.
Konfederasyonun son dönemlerde özellikle ekonomik krizle baş etmede son derece aktif olduğunu vurgulayan König, şu an da AB Komisyonu ile yakın çalışmalarda bulunduklarını söyledi.
König ''Umuyoruz ki tartışmalardan verimli sonuçlar çıkacaktır ve medyaya daha iyi mali destek bulacak, inanılırlığı artacaktır'' dedi.
Toplantıda bağımsız bir medya olması için neler yapılacağının da ele alınacağını belirten König, uluslararası işbirliğinin önemli olduğunu kaydetti.
Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ITUC) Genel Sekreteri Guy Ryder, Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, toplantının Türkiye'de yapılmasının çok önemli olduğunu ifade ederek, uluslararası sendikalar hareketinde Türkiye'nin çok önemli bir yere sahip olduğunu söyledi.
Türk-İş, DİSK ve KESK'in üyeleri arasında yer aldığını anımsatan Ryder, Türk sendikacıların karşılaştığı güçlüklerin uluslararası düzeyde de görüldüğünü kaydetti.
Türkiye'deki sendikacılarla temasının 1980'lere dayandığını anlatan Ryder, ''Türkiye'de o dönemde yaklaşık 200 sendika üyesinin hapsedildiğini ve ölümle tehdit edildiğini biliyorum. O dönemde bunlardan biriyle konuştum, o şu anda DİSK'in başkanı. Geçen ay Selanik'te görüştüğümüzde baktım hala hayatta... Nasıl hala hayatta? Çünkü uluslararası dayanışma var. Bugün Türkiye'deki sendikacılar uluslararası dayanışma sayesinde hayattalar'' diye konuştu.
Bu olayların 30 yıl önce yaşandığını ifade eden Ryder, ''Türkiye'de hala aynı meseleler görüşülüyor. Gazeteciler, ölüm tehdidi altında olmasa da hapisteler, yasa baskısı altındalar'' dedi.
Ryder, bu konuda rapor da hazırlayacağını belirterek, raporda, durumun ciddiyetinden ve Türkiye'deki yetkililerin sorunun çözülmesi konusunda ne kadar olumsuz tavır takındığından bahsedeceğini söyledi.
Türkiye'de sendika ve sendikalıların haklarına uygulanan baskıların da şaşırtıcı olmadığını ifade eden Ryder, insan haklarının vazgeçilmez olduğunu, basının bağımsızlığının da ''olmazsa olmaz'' olduğunu kaydetti.
Ryder, Türkiye'de sendika hakları konusunda da çok büyük sorunlar bulunduğunu gördüklerini belirterek, ''Sizin mücadelenizi anlıyoruz. Mücadeleniz uluslararası sendika hareketinin sorunlarıyla da bağlantılı, birlikte hareket edilmeli'' diye konuştu.
Sorunların sadece gazetecilerin olmadığını, konuşma ve bilgi sunma hakkının engellenmesinin genel anlamda sendikacılığı etkilediğini dile getiren Ryder, sendikacılık hareketinin de baskı altında olduğunu ve bunun dezavantajlarının gazeteciler üzerinde görüldüğünü söyledi.
Ekonomik krizin beraberinde işsizlik ve sosyal krizi de getirdiğini vurgulayan Ryder, krizden çıkmaya çalışıldığını, en kötü kısmın geride kaldığını, ancak işsizlik oranlarının aşağıya değil, yukarıya doğru gittiğini kaydetti.
IMF ve OECD'nin krizden çıkışa odaklandığını, böyle giderse işsizliğin daha da kötüleşeceğini belirten Ryder, uluslararası sendika hareketinin Haziran ayında bir konferans düzenleyeceğini ve alternatif stratejilerinden bahsedileceğini, istihdama dair bir yaklaşım sergilenmesi için ellerinden geleni yapacaklarını ve yeni bir uluslararası sendika yapısının nasıl kurulacağının da konuşulacağını anlattı.
Tarih boyunca sendikaların ayrıldığını, artık onları birleştirme zamanının geldiğini belirten Ryder, uluslararası sendika konfederasyonlarını bir araya getirmeye çalıştıklarını kaydetti.
Bilgi, iletişim ve gazetecilerin toplumdaki rolünün daha iyi kavranmasının önemine işaret eden Ryder, ''Gazetecileri seviyoruz. Onlar bizim kötü yönlerimizi ortaya koyduğunda o kadar iyi geçinemiyoruz ama ister iyi, ister kötü geçinelim gazeteciler olmasaydı bu toplum çaresiz ve fakir olurdu. Sizin bağımsızlığınız çok önemli. Aksi takdirde sonuçlardan hepimiz etkileniriz'' diye konuştu.
1 Mayıs başarısı
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Aidan White de uluslararası sendikaların ve iş gücünün çok sıkı işbirliği içinde çalıştığını belirterek, aynı zamanda önemli deneyimleri de paylaştıklarını söyledi.
Türk gazetecilerin çok zor şartlar altında çalıştığını gördüklerini ifade eden White, medyanın bağımsızlığının önemine işaret etti.
Gazetecilerin sorunlarını çözmek için toplu hareket etmesi, seslerini toplu çıkarması ve sendikalı olması gerektiğini vurgulayan White, ''Çeşitli sebeplerle bölünmüş durumdayız ama burada ülke temsilcilerimiz var, bir araya gelmeliyiz'' dedi.
İşçilerin 1 Mayısta Taksim'de yürüyeceğini belirten White, ''Taksim sembolik bir yer. Bu sendikaların kazandığı bir başarı. Bu ufak ama ileriye yönelik önemli bir adım'' diye konuştu.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç de bu tür uluslararası toplantıların Türk gazetecileri için çok yararlı olduğunu ifade ederek, ''Olası bir sonuç bildirgesinde gazetecilerin sendikalaşmasının önündeki yasal engellerin kaldırılması konusunda vurgu yapılmasını istiyorum. Kayıt dışı veya kural dışı gazeteci çalıştıran bir ülke olduğumuzun belirtilmesinde fayda olacağını düşünüyorum'' dedi.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması