"Tipime bakıp İHL'li dediler"

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 1995 yılında Meclise girdiğinde, ''önyargılı gazetelerde'', imam hatip lisesi mezunları arasında kendi isminin de sayıldığını belirterek, ''Yüzüme bakmışlar, konuşmama bakmışlar, gümüş yüzüğüme bakmışlar, bıyığıma bakmışlar herhalde, 'Bu adam olsa olsa imam hatiplidir' demişler. Hayır ben imam hatipli değilim, keşke olsam'' dedi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.06.2011 - 12:56

Bursa İmam Hatip Mezunları Derneğinin (BİHMED) kahvaltısına katılan Bülent Arınç, yaptığı konuşmada, İHL'lere yönelik yeniden bir teveccüh oluşmaya başladığını kaydetti.
Arınç, Bursa'da 3 İHL bulunduğunu, bu sayının da yetmediğini belirterek, Anadolu insanının çocuklarını bu okullara güven içinde gönderdiğini, güzel şeyler düşünerek gönderdiğini söyledi.

''Düz liselerde, kolejlerde okuyan da bizim çocuklarımız. Hiçbirini diğerini ayırt etmiyoruz. Hepsi bu memleketin tertemiz evlatları. Ama ne olur onlarla beraber İHL'lerin de eşit olduğunu, adil olduğunu, çocuklarımızın bir yarış içerisinde daha başarılı olabileceklerini kabul etmemiz lazım. Yarınlar bizimdir'' diyen Arınç, hukuk devleti içinde doğru olanı her zaman savunduklarını ve savunmaya devam edeceklerini dile getirdi.

Bugün İHL mezunları arasında belediye başkanlarının, memurların, öğretmenlerin, genel müdürlerin bulunduğunu ifade eden Arınç, ''Tabii saymaya gerek yok, Başbakanımız da var. Ve çok şükür buralardan yetişmiş, buralardan feyz almış, öğrencileriyle, öğretmenleriyle bütünleşmiş, çok güzel noktaya gelmiş insanlar var'' dedi.
Arınç, şöyle devam etti:

''İHL'lere karşı öyle bir kötü ön yargı ve peşin hüküm vardı ki maalesef koskoca adamlar 'nasıl böyle inanıyorlar' diye hayret ederdiniz. Yani bu okulların üzerine kara bir lekeyi getirip oturtmuşlardı. Çok eski yıllarda 40 ve 50'li yıllarda oğlunu İHL'ye gönderen bir insana Anadolu'da bile ''İmam mı olacak, cenaze mi yıkayacak' derlerdi. Halbuki İHL'lerde okunan dersler, liselerde okutulanlardan daha fazlaydı.

O yüzden şimdi birtakım siyasetçiler bile diyor ki; 'ne kadar ihtiyaç varsa o kadar öğrencisi olsun'. Yani kaç tane cami var, yıllık imam ihtiyacı ne kadar o kadar falan... O kadar İlahiyat Meslek Lisesi o kadar İHL. Arkadaşlar bunlar yanlış şeyler. Bu okullar da Milli Eğitim'in okulları. Bu okullar da kanun çerçevesinde açılmış okullarımız.''

Meclise 1995 yılında girdiğini hatırlatan Arınç, ''Hemen bütün gazetelerde yani bu tür önyargılı gazetelerde Meclisteki İHl mezunlarının çetelesini tutmuşlar. İçlerinde ben de varım. Halbuki ben İHL mezunu değilim. Yüzüme bakmışlar, konuşmama bakmışlar, gümüş yüzüğüme bakmışlar, bıyığıma bakmışlar herhalde, 'bu adam olsa olsa imam hatiplidir' demişler. Hayır ben imam hatipli değilim, keşke olsam'' şeklinde konuştu.

''İHL'ler, örnek gösterilen insanlar''

''Fakat bilmedikleri bir şey var. Benim ilk çocuğum, kızım oldu Ayşenur... Annesiyle beraber biz onu kız İHL'ye verdik. Yani çok şükür, kendimiz gidemedik ama özendik ve ilk evladımızı biz İHL'ye kaydettirdik. Çok şükür kızım oradan mezun oldu. Daha sonra da 'Türk Dili ve Edebiyatı'nı bitirdi. Üniversite kısmı ayrı bir macera tabii...'' diyen Arınç, şöyle devam etti:
''O zamanlar yaşadıklarımız, çekilen sıkıntılar... Onlar da zihinlerde acı bir hatıra olarak tazeliğini koruyor. Yani şöyle bir kanaat vardı; 'bunlar şunlardır mutlaka. Bunlardan rejim tehlike görür, laiklik tehlike görür. Böyle şöyle şöyle şöyle insanlardır' İmam Hatip Lisesi mezunları aslında tornadan çıkmış da değil ha... Neler var neler bunların içerisinde. Ne köşe yazarları var şimdi. Öyle bir partiden bir adam var ki, birinci devreyi bitirmiş ben de biliyorum. Arada böyle de olacak. İHL'ye giden insanın beyni yıkanmıyor ki. İHL'ye giden öğrencilerin zihinlerine enjekte edilen bir şey yok ki. Bu da çok güzel bir şey çok şükür.
Birileri İHL'leri kötülemek için daima 'filanın arka bahçesi, filanın ön bahçesi' diyerek yola çıktı. Gerici gözüyle baktı, yobaz gözüyle baktı. Ama siz bunların aksini ispat ettiniz, hamdolsun. Örnek gösterilen insanlar... Elbette arada farklı düşünen insanlar da olacak. Farklı görüşler de olacak. Yolunu farklı çizenler de olacak. Bu hayatın bir gereği. Bundan kimse kuşku da duymasın.''

''Çevik Bir, Kemal Gürüz'e telefon açtı''

Bülent Arınç, geçmişteki üniversiteye girişte katsayı uygulamasına da işaret ederek, ''Bakınız biz kazandık. Biz kazandık diyorum ama yüksek yargı kaybetti'' görüşünü dile getirdi.

Yargının içtihatlarla ayakta durduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti:
''Şimdi düşünün işte gazeteciler de önümüzde. 1997-98, 28 Şubat süreci var. YÖK katsayı uygulamıyor. Her lise mezunu üniversiteye giriyor, aldığı puanın karşısında bir yerlere yerleşiyor. Ama bu süreçte İmam Hatip liselerini tehlike olarak gören bir zihniyet başka bir şey yapmak istiyor. YÖK'e söylüyor; YÖK önce olmaz diyor. Sonunda kanuna falan gerek yok. Telefon açılıyor Çevik Bir tarafından. İsmini de veriyorum. Kime, Kemal Gürüz'e... O kim, YÖK başkanı. Diyor ki, 'Bana bak, zamanımız yok. Kanun manun bekleme. Derhal İHL mezunları için hatta tamamını kapsayacak şekilde meslek lisesi mezunları için bundan sonra katsayı çok farklı olacak. Bunlar üniversiteye girmeyecekler'. Olur mu olmaz mı? 'Ben emrediyorum olacak'... Ve uygulama böyle başladı. Yönetmelik, kanun yok. Şu yok, bu yok. Ama tanklar yürümüş, 'Balans ayarı yapılmış' onlara göre. Telefonla balans ayarı yapıyorlar. 'Bu imam hatip okulları mezunları bundan sonra üniversiteye girmeyecekler'... 'Başüstüne'...''

''Böyle yüksel yargı olmaz, böyle karar olmaz''

Arınç, YÖK'ün katsayı uygulamasının ardından Danıştay'a müracaat edildiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
''O zaman doğrudan Danıştay'a gidiliyordu. Ya da önce İdare Mahkemesi sonrası Danıştay'a tam hatırlayamıyorum. Danıştay, konjonktüre göre karar verdi. Muhtemeldir ki bir telefon edilmiştir. Danıştay'ın verdiği karar şu tek cümleyle: 'Bu konuda tamamen YÖK yetkilidir. YÖK'ün kararını inceleme imkanımız yoktur'... YÖK nasıl karar vermişti, telefona göre; 'Bundan sonra şu, şu mezunları arasında şöyle bir makas var. Katsayı farkı var'. Kim verdi bu kararı, YÖK. Danıştay ne diyor, 'YÖK'ün kararı kesindir, ben ona karışmam' diyor. 'Katsayı işi YÖK'ün kararıdır' diyor.
Bunu bir kenara yazdınız mı? Diyor ki; 'bu iş YÖK'ün işidir' aradan sıyrılıyor. Şimdi devir değişiyor. Hesap dönüyor, keser dönüyor şu dönüyor, bu dönüyor. Sonunda işte geçen sene YÖK bir karar alıyor. Diyor ki; 'Ben sistemi inceledim, böyle bir katsayı farklılığı bu çocuklara büyük bir ihanettir, haksızlıktır ayrımcılıktır. Katsayı farkını ortadan kaldırdım' diyor, ilan ediyor. Herhalde bu belleklerde daha tazedir değil mi. 10 sene öncesini unutmuş olabiliriz. Şimdi hemen başkaları gidiyor Danıştay'a... Biz çok rahatız canım, Danıştay'ın içtihatı var kardeşim. Yani bunu unutmuş olamaz Danıştay. Ne demişti daha önceden; 'İş YÖK'ün işidir, YÖK ne yaptıysa doğrudur'. Şimdi YÖK bir şey yaptı, onun aleyhine gidiyorlar.
Danıştay'ın verdiği karar; 'bu iş YÖK'ün işi değildir. Biz ayrıca bir hesap yapacağız'. Çarptılar, böldüler topladılar iptal ettiler. Arkadaşlar, böyle yüksek yargı olmaz, böyle karar olmaz. Böyle inandırıcılık olmaz. Böyle hukuk devleti olmaz. Şimdi öyle içtihatları var ki sonuna kadar sahip çıkıyorlar ama buna sahip çıkmadılar. Neden, devir değişti çünkü. Haksızlık giderildi ama Danıştay dedi ki; 'bu iş YÖK'ün işi değildir benim işimdir' dedi. Bir defa, bir defa, bir defa derken artık dördüncüsünde; 'artık yeter ya. Bundan da artık mahcup oluyoruz' dediler ve bir karar çıktı. Ama bu istediğimiz bir karar değil. Olabilecek kararlardan bir tanesi.''

Arınç, kendisini dinleyen imam hatiplilere, şöyle seslendi:
''Ama bu işe siz muvaffak oldunuz. Sabır gösterdiniz, metanet gösterdiniz. Gözyaşlarınızı içinize akıttınız. Üzüldünüz, 'benim aklım, zekam var, başarılıyım, şuraya gitmek istiyorum, ne kadar puan alırsam onun karşılığını göreyim, eşitlik olsun adalet olsun'. 'Hayır'. Koskoca bir duvar karşısında. O duvarı aşmak mümkün değildi. Dağa çıkmadınız imam hatipliler, kavga etmediniz, araç yakmadınız molotofkokteyli atmadınız. Eğer başka bir camia olsaydı bu haksızlıklar karşısında ortalığı birbirine katardı. Ama siz milletinizi seviyorsunuz, memleketinizi seviyorsunuz. Çok şükür mücadelenizi hukuk alanında yaptınız ve sonunda hak galip geldi.''
Arınç, kahvaltının ardından Yeşil Türbe ve Yeşil Cami'yi gezdi. Cami çıkışı bir çay bahçesinde oturup vatandaşlarla sohbet eden Arınç, ardından çevredeki antikacı ve turistik eşya satılan dükkanları ziyaret edip esnafa ''hayırlı işler'' dileğinde bulundu.
Bir iş yerinin çöp kutularının üzerine, ''Yüce Hünkar'' yazdırdığını fark eden Arınç, iş yeri sahiplerine, ''Hünkar ismi değerlidir. Çöp kutuları üzerindeki 'hünkar' yazısını kaldırın'' dedi.
Buradan, Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan Durmazlar Fabrikası'na gelen Arınç, işçilerle yemek yedi.
Yemeğin ardından konuşan Arınç, Türkiye'nin son 8,5 yılda her alanda büyük atılımlar gerçekleştirdiğini ifade ederek, ''Bundan sonra da hizmetinizde olacağız. İşverenimizle, esnafımızla, emeklimizle, işçi çalışan kardeşlerimizle de inşallah sorunları birlikte çözmenin, güzel günlerde yaşamanın hayallerini kuracağız ve gerçekleştirmeye çalışacağız'' dedi.
Daha sonra fabrikayı gezen Arınç, metro vagonlarının üretildiği bölümde yetkililerden bilgi aldı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler