Türbanın Önlenemeyen Yükselişi
Dinci gericilik, böylesine bilinçli ve örgütlü bir çalışmayla, “türban savaşı”nda azımsanmayacak bir yol aldı. Operasyonun ilk aşaması başarıyla tamamlandı. Sıra, ilk ve ortaöğretim kurumlarıyla devlet dairelerine geldi. Oralarda da yakında türbanlı öğretmenler, polisler, avukatlar, yargıçlar görürsek şaşırmayacağız! Meclis’teki tüm siyasal partilerin katkısıyla, türbanı savunmak, neredeyse demokrat ve özgürlükçü olmanın tek ölçütü sayılıyor şimdi. Türbandan yanaysanız demokratsınız!
Ne verimli bir siyaset malzemesiymiş “türban” denilen şu baş sargısı! Otuz yıldır tartışa tartışa bitiremiyoruz… Bazen hız kesiyor, gündemden düşer gibi oluyor. Ama çok geçmeden yeniden piyasaya sürülüyor. Kimse de bu kârlı işten vazgeçmek istemiyor. AKP gördü ki, türban sömürüsü onlara hem oy sağlıyor hem de gizli amaçlarını gerçekleştirme yolunda etkin bir işlev görüyor. O yüzden, dur durak demeden canlı tutmaya çabalıyorlar bu konuyu. Daha önce, türbanın üniversitede serbest bırakılmasıydı görünürdeki tek dertleri. Bu konuda çok dil döktüler, çok ağlaştılar; türbanı masum bir inanç konusu gibi sunarak vicdanları etkilemeye çalıştılar. Bunda da hayli başarılı oldular. Yıllardır bıkıp usanmadan sürdürdükleri sistemli bir propagandayla kimi solcuları, liberalleri de yanlarına çekmeyi başardılar. Özellikle başı açık, eğitimli, çağdaş görünümlü kadınlardan destekçiler bularak “türbana özgürlük!” kampanyasına hız verdiler. Televizyon kanallarında akşam sabah türban tartışıldı. Bu toz duman ortamında kafalar karıştırıldı, bilinçler bulandırıldı. Demagojik söylemlerle, Türkiye’de türban yasakmış ve inanç özgürlüğü yokmuş gibi bir hava yaratıldı. Sınırlamaların yalnızca kamusal alanla ilgili olduğu gerçeği göz ardı edildi. Olgular çarpıtıldı, bilgiler karartıldı. Uygulanan “takıyye” yöntemleri işe yaradı. Toplumun adım adım dinselleştirilmesi tasarımı, “özgürlük” ve “ileri demokrasi atılımı” diye yutturuldu. Türbana karşı olanlar yalnızlaştırıldı. Halkta giderek usanç ve bıkkınlık duygusu oluştu. Medyanın kadrolu türban demokratları, sonunda amaçlarına ulaştı; “Yeter yahu! Bu sorun çözülsün de nasıl çözülürse çözülsün!” noktasına getirdiler yılgın ve umarsız insanları...
Evet, dinci gericilik, böylesine bilinçli ve örgütlü bir çalışmayla, “türban savaşı”nda azımsanmayacak bir yol aldı. Operasyonun ilk aşaması başarıyla tamamlandı. Sıra, ilk ve ortaöğretim kurumlarıyla devlet dairelerine geldi. Oralarda da yakında türbanlı öğretmenler, polisler, avukatlar, yargıçlar görürsek şaşırmayacağız! Meclis’teki tüm siyasal partilerin katkısıyla, türbanı savunmak, neredeyse demokrat ve özgürlükçü olmanın tek ölçütü sayılıyor şimdi. Türbandan yanaysanız demokratsınız!
CHP bile bu dalganın dışında kalamıyor. 12 Eylül paşaları kına yaksın! 1980 öncesinde “türban” sözcüğünü bilmeyen Türkiye toplumu, otuz yılda nereden nereye geldi! Sıradan bir kumaş parçası, özgürlük simgesi olup çıktı! Üniversiteler tamam, şimdi öteki alanları da “türbanla fethetmek” gerekiyor!
Modern mahrem
Sıkmabaşlar, televizyon ekranlarından inmez oldular bu ara. Türbanlı köşe yazarları, sunucular medyada neden bu denli ilgi görüyor, reyting yapıyor? Günümüzün modası “modern mahrem”in gizemini yansıttıkları için mi? Ama benim asıl merak ettiğim şu: Saçlarının bir telinin görünmesini bile günah sayan bu kadınların, ekranlarda kendilerini bu denli görünür kılmaları bir çelişki değil mi? Makyajlı yüzleriyle gece gündüz milyonlarca izleyicinin önüne çıkmaları, “namahrem” bir ortamda bülbül gibi şakımaları, İslam inancına uygun mudur acaba? İnsan suretinin resmini, fotoğrafını bile makbul saymayan bir geleneğin temsilcilerine televizyon yıldızlığı “caiz” midir?
YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan, ortada onca yargı kararı varken; genelge yayımlayarak, üniversitelere yazı göndererek (yani kendini yasa koyucu gibi görüp fiili durum yaratarak) türbanı yükseköğretim kurumlarında serbest bırakmaya çalışıyor. Bu zat, “hukukun arkasından dolanma”yı iyi bilir! Gene aynı yolu izliyor. Ne var ki CHP bu gelişmeler karşısında sessiz kalıyor. Hiç kuşkunuz olmasın, YÖK Başkanı böylesi gözü kara girişimlerde bulunurken biraz da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun türban konusundaki açıklamalarından cesaret alıyor! Kılıçdaroğlu, parti tabanını genişletmek ve daha geniş kesimlerin desteğini almak isterken, popülist danışmanlarının yanlış yönlendirmeleri yüzünden mayınlı alanlara giriyor! Türbanı özgürlüklerin merkezine koyan ve toplumsal yaşamın tüm alanlarına yaymaya çalışan siyasal iktidarın önünü açıyor!
Başsavcı yanlış yaptı
CHP, türban konusunda sürekli tutarsız davranıyor. Parti sözcülerinin açıklamaları da zaman zaman birbiriyle çelişiyor. Sözgelimi, Genel Başkan Kılıçdaroğlu, türbanı “özgürlük” bağlamında olumlarken Grup Başkanvekili Kemal Anadol, “Türkiye’yi karartma operasyonunun bir parçası” olarak değerlendiriyor. Öte yandan aynı Anadol, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın türban konusundaki uyarısı için, ilk gün CNN Türk’te “Başsavcı yanlış yaptı!” diyor. Ertesi gün öteki Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, “Başsavcı’nın görevini yaptığını, bunun Meclis’e müdahale anlamı taşımadığını” söylüyor. Hangisi parti görüşü, anlaşılamıyor.
Belli ki parti içinde türban konusunda ciddi bir şaşkınlık ve kafa karışıklığı yaşanıyor. CHP’nin çelişkili açıklamaları, partinin çeşitli etkiler altında bunaldığını ve politika belirlemede zorlandığını gösteriyor. CHP, tabanda tepkiyle karşılanan ve giderek kendisine zarar vermeye başlayan türban aymazlığını bir an önce aşmak ve yüzünü emekçilerin yaşamsal sorunlarına çevirmek zorundadır. Eğer bunu başaramazsa, yaklaşan genel seçimde AKP’ye karşı iktidar seçeneği olmaktan hızla uzaklaşacaktır.
Attila Aşut
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza