"Türk halkı korkulu, kaygılı ve endişeli"

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, dünyanın 2010 yılına iyimserlikle girdiğini belirtti ve "Türkiye'de ise korku, kaygı, endişe ve huzursuzluk var" dedi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.12.2009 - 08:14

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 2009 yılını EkoEnerji Dergisi'nin Ocak sayısında Prof. Dr. Mustafa Ültanır'a değerlendirdi.

Dünyadaki şartları anlatan Demirel, "Türkiye ne yapıyor? Bence Türkiye'nin birçok meselesi vardır, ama birinci meselesi huzur, sükûn ve asayiştir. Bilhassa 2010 yılına girerken Türkiye'de halk korku içinde, kaygılı ve endişe içinde. Bu huzursuzluk ortamıdır. Türkiye niçin huzursuzdur ve bunun çaresi nedir? Bir yanlışımız var, bu kesin. Acaba neyimiz yanlış?" dedi.


Halkın terör karşısında fedakârlığı

Türkiye'yi huzursuz yapan birinci nedenin terör olduğunu söyleyen Demirel, "25 senedir devam eden bölücü terör, 2000 yılında hemen hemen yok denecek dereceye inmişken, 2000 yılından sonraki yıllarda yeniden canlanmış ve son birkaç sene zarfında yeniden Türkiye'yi çok rahatsız eder hâle gelmiştir. Türkiye'de terör kurbanı şehitlerimizin cenazeleri ülkenin herhangi bir köşesine gittiği zaman, halkımız galeyan içerisinde o şehitlere olan saygısını göstermiş, gencecik insanları toprağa vermiştir. Halkımız acısını içine gömmüş, gözyaşını içine akıtmıştır. Millet için, vatan için bu fedakârlıkları halkımız her zaman yapmaktadır" diye konuştu.

9. Cumhurbaşkanı Demirel'in değerlendirmeleri ana başlıklarıyla şöyle:


"Şehit analarının feryadı"

"Ancak, bir taraftan terör meselesinin tartışılmasının aldığı şekil, terörün ve terörizmin önlenmesi için ülkede atılmak istenen adımların uyandırdığı rahatsızlık, vatandaşımızı sıkıntılara sokmuştur. Üzüntüyle ifade edeyim ki, Türkiye'de sokaklara dökülen şehit anaları 'oğlumu ver' feryadı içine girmişlerdir. Devlete, 'oğlumu ver' diyor. Devletten oğlunu istiyor. Şimdiye kadar böyle hadise Türkiye'de hiç olmadı. Gaziler kendilerine devletin verdiği madalyaları, devletin verdiği nişanları iade etmişlerdir. Devletin yaptırdığı protez kolları, bacakları fırlatıp yerlere atmışlardır. Bu fevkalâde hazin bir olaydır."


"Kandil'den gelenler vatandaşı rahatsız etti"

"Böyle başlayan rahatsızlık, bu tartışmaların, bilhassa açılım tartışmalarının aldığı şekil, ulaştığı merhalede şöyle bir rahatsızlığı meydana getirmiştir ki; işte 'terörü, terörizmi ortadan kaldırıyoruz, bu terörü yapanlarla bir barış meydana getireceğiz' şeklinde atılan adımlar Kandil Dağı'ndan, Kuzey Irak Mahmur Kampı'ndan insanlar getirilip bunların Habur'da karşılanması, ayaklarına mahkeme götürülmesi, mahkemede kendilerine sorulan suallere öyle cevap vermedikleri hâlde, öyle cevap vermiş gösterilerek Türkiye'nin içerisinde gezip dolaşmaları, hatta bunların zafer kazanmış gibi birtakım sahnelere çıkarılmış olmaları, Türkiye'de vatandaşları çok rahatsız etmiştir."


"Vatandaşta bölünme, ayrışma korkusu yer aldı"

"Neticede sokaklarda arbedeler cereyan etmeye başlamıştır. Bir taraftan da vatandaşımızda bir bölünme korkusu, ayrışma korkusu yer almıştır. Bu çok üzücü bir şeydir. Bunlar karşısında neden kaygı vardır denildiği zaman, birinci mesele bu bölünme, ayrışma korkularıdır."


"İnsanlar mahremiyetin ihlalinden korktu"

"Vatandaşı rahatsız eden hususlardan bir diğeri de telefon dinlemeleridir. Vatandaş mahremiyetinin ihlâl edildiği kanaatindedir. Telefon vatandaşın mahremiyetine giren bir olaydır. Bu dinlenen telefon kayıtlarının mahkemelere çıkarılıp delil olarak kullanılması ise başka bir olaydır. Bu insanları korkutmuştur. İnsanların sadece telefonlarını değil, bulundukları yerlerin, buralardaki konuşmalarının dinlenmelerine kadar varmış bulunan, hatta Yargıtay'ın dinlenmesine kadar varmış bulunan bu dinleme hadisesi, Türkiye'yi çok rahatsız etmiştir. Hatta Başbakan dahi 'ben de dinleniyorum' diyebilmiştir. Türkiye'de insanları kim dinlettiriyor? Eğer hükümetin bilgisi dâhilinde bunlar olmuyorsa, veyahut da yargının bilgisi dâhilinde bunlar olmuyorsa, yani meşru makamların bilgisi dâhilinde bunlar olmuyorsa, kimin bilgisi dahilinde oluyor? Şaşırtıcı bir olaydır. Türkiye'de icra kim, Türkiye'yi kim yönetiyor? Bu sorular vatandaşın zihnine takılmıştır."


"İşçilere, memurlara, emeklilere şaşırtıcı muameleler"

"İşçilerin, memurların, emeklilerin sokaklara dökülmesi düşündürücüdür. Son zamanlarda işçileriz marûz kaldığı muameleler vatandaşı çok şaşırtmıştır. Çok sert muamelelerdir."


"Yargının siyasallaştırılması şikayet konusu"

"Bütün bunların yanında, devletin organlarının rahatsızlığı, yine vatandaşı şaşırtan unsurlar arasındadır. Devlet organları arasında açıkça bir ahenksizlik mevcuttur. Yargının en yüksek kademesinden şikâyetler yapılıyor. Yargıtay Başkanı, 'Yargıya karşı sistematik hücum var' diyor. Yargının siyasileştirilmesi şikâyet konusu, hem de yargının mensupları tarafından. Yargıya vaki saldırılar rahatsız edici. Aynı istikamette barolar, 'yargı siyasallaştırıldı' diye şikâyet ediyor."


"Basın grupları çökertiliyor"

"Basına yapılan açık ve gizli baskılar ise basını çok sıkıntılı duruma sokmuştur. Bugün Türkiye'de basının hür ve serbest olduğunu iddia etmek biraz zordur. Basının içinde bulunduğu durum orta yerdedir ve pekâlâ basın önemli bir baskı altındadır. Hatta bu baskı vergi dairelerinin kullanılması suretiyle, ödenemeyecek büyüklükte vergiler tarh etmek suretiyle, basın gruplarını çökertmeye kadar varabilmiştir."


"Türk Silahlı Kuvvetlerinin rahatsızlığı ve şikayeti"

"Aslında, bütün bunlar iyi şeyler değildir. Bunun yanında, devletin omurgası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst kademesinden vaki sızlanmalara ve şikâyetlere kulak vermek lâzım. Bence 18 Aralık 2009 tarihli gazetelere bakıldığı zaman, Genelkurmay Başkanının bir savaş gemisine binip, diğer komutanlarla beraber Trabzon açıklarına gidip orada basın toplantısı yapması ve bu basın toplantısında, 'içinde bulunduğumuz süreçten rahatsızız, bunu yetkili ve ilgili makamlara ilettik' şeklinde şikâyet etmesi, bu zamana kadar az rastlanan olaylardan biridir. Çok rahatsız edici. Şimdi bu fevkalâde düşündürücü bir mesajdır."


"Provokasyonla da izah edilemez huzursuzluk var"

"Eğer bütün bunlar provokasyonsa, bu provokasyonları kim yapıyor? Yani bir ülkede Yargıtay Başkanı, bir ülkede Genelkurmay Başkanı, bir ülkede Baro, bir ülkede şikayetçi olan basın, şikayetçi olan diğer organlar, bunların hepsi provokatör olur mu?

Bir ülkede herkesten şüphelenilir mi? Herkesin telefonu dinlenmeye kalkılır mı? Bunlar anlaşılır şeyler değildir. Ülkedeki huzursuzluklar böylesine gayet genişken, bu huzursuzluklardan vatandaşın çıkardığı bir netice de var; acaba Türkiye'nin birliğine yönelmiş bir tehdit mi var? Yahut Türkiye'nin birliğine yönelmiş bir tehdit var da, bölünüyor muyuz, parçalanıyor muyuz, ayrışıyor muyuz gibi bir durumla karşı karşıya kalındığı şeklinde birtakım korkular vatandaşın içindedir.

Şimdi buna bakıldığı zaman, bu hoş bir manzara değil. Buradan şu netice çıkıyor: Bu kadar huzursuzluk, bu inkâr edilemez, yani provokasyonla da izah edilemez. Ülkeyi yönetenlerin, sorumlu kişilerin, sorumlu insanların bunu görmezlikten gelmeleri yahut da rahatsız olan insanların kusuruymuş gibi görüp geçmeleri çok yanlıştır. Ülkenin rahatlatılması lâzım."


"Rahatsızlıkların bir sebebi hukuksuzluk"

"Tabii ki bu rahatsızlıkların bir sebebi de hukuksuzluktur. Ülkede sesi çıkan insanların ve sesi çıkması muhtemel olan insanların bir sebep bulunarak gece yarısı evlerini, yerlerini aramak, daha sonra götürüp ifadelerini almak ve daha sonra da aylarca tutuklu durumuna sokmak gibi korkutucu birtakım misaller var. Evet, bir suç işlenmişse, kimse 'bu suçu işleyenin yakasına yapışılmasın' demiyor. Yalnız, suçu işleyenler dahi, suç sabit oluncaya kadar suçsuzdur. Yani masuniyet karinesi vardır. Bu masuniyet karinesinin ihlâl edildiği kanaatindeyim. Hem mahremiyet karinesi (kişisel hak ve özgürlükler) ve hem de masuniyet karinesi (berat-ı zimmet asıldır) ihlâl edilmiştir. Bu ihlâllerin de büyük sıkıntı çıkardığı kanaatindeyim."


"Hukuksuzluk sadece gözaltılarda değil"

"Hukuksuzluk sadece kanunları icra ederken değil, daha doğrusu sadece insanları gözaltına alıp götürürken, karakol ve merkezlerde değil, ondan sonra da devam ediyor. Tutuklanıyor, aylarca mahkeme huzuruna çıkarılmıyor. Aylarca iddianame yazılmıyor. Tutuklanmanın şartları ihlâl ediliyor. Eğer kişi kaçacaksa, delilleri karartacaksa, tutuklama o zaman söz konusu olacak bir hadisedir.

Şimdi burada Prof. Dr. Mehmet Haberal dünyada tanınmış bir hekim, nereye kaçacak ki? Veyahut Rektör Prof. Dr. Hilmioğlu nereye kaçacak ki? Orada gazeteciler var, nereye kaçacaklar ki? Balbay var, diğerleri var, sendika başkanları var, nereye kaçacaklar ki bu adamlar? Velhasıl bir korku ülkesi hâline gelmişizdir."


"Türkiye huzursuzluğu hak etmiyor, kötü yönetiliyor"

"Ben burada 2010 yılına girerken, en önemli meselenin ülkenin huzursuzluğu olduğunu, bunu hak etmediğini ve Türkiye'nin yönetilemediğini ifade ediyorum. Hak etmemiştir, ama bu huzursuzluk Türkiye'nin kaderidir diyemeyiz. Çaresizdir de diyemeyiz. Yani Türkiye hep böyle idare edilmedi ki veya başka ülkeler böyle idare edilmiyor ki!.. 2010 yılının en önemli meselesi huzur olacaktır. Bizim her şeyden önce, hepsinden önemlisi olarak morale ihtiyacımız var. Kendimize güvene ve geleceğe ümitle bakmaya ihtiyacımız var."


2010 yılına girerken dikkat edilmesi gereken hususlar

Demirel, 2010 yılına girerken Türkiye'nin en önemli meselesinin yönetim meselesi olduğunu belirterek, "Türkiye bu rahatsızlığı, huzursuzluğu gidermelidir. Bunu yok saymak ülkeyi daha da çok huzursuzluklara sürükler. Ülkeyi yönetenlerin ve ülkedeki sorumlu kurumların hepsinin, basın dâhil bir an evvel ülkenin kendine güven ve moralini kazanmasına mutlaka yardımcı olmaları lâzım" dedi. Demirel, 2010'a girerken dikkat edilmesi gereken konuları da şöyle sıraladı:

"-Kendimize, devletimize ve geleceğimize olan güveni kaybetmeyelim.

-Birliğimize, beraberliğimize, birlikteliğimize sahip çıkalım.

-Milli bütünlüğümüzü zaafa uğratmayalım.

-Hiçbir şekilde hukuksuzluğa başvurmayalım.

-Ülkenin yasalarını uygulayalım. Yasaların uygulanmayacağı veya uygulanmadığı şeklindeki bir intibaı vermeyelim. Demokratik otoriteyi zedelemeyelim.

-Yargıyı siyasallaştırmayalım, bölmeyelim. Adalet dağıtımını çabuklaştıralım.

-Devleti yıpratmayalım.

-Devlet baş gibidir, hükümetler şapka gibidir. Şapka eskir, değiştirirsiniz. Yalnız devlet baştır, onu değiştiremezsiniz. Devletsizliğe heves etmeyelim, o; fetrettir.

Devleti zaafa uğratarak, Türkiye'yi yönetilemez hâle düşürmeyelim. Bunu çok önemsiyorum.

-Silahlı Kuvvetlerimizi ve Güvenlik Güçlerimizi yıpratmayalım.

-Devletin daha iyi işlemesi için, her alanda ihtiyaç bulunan reformları yapalım.
-Demokrasimizi güçlendirelim.

-Yoksulluk ve işsizlikle mücadele için refah ve istihdama yönelmiş, yıllık yüzde 7 kalkınma hızını sağlayacak bir büyüme stratejisi ayarlayalım.

-Cumhuriyet'in 100'üncü yıl dönümünde mutlaka bu yüzyılı gururla savunabileceğimiz neticeler elde edelim."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler