Türk-İş'ten IMF raporu

Türk-İş tarafından hazırlanan raporda, ''IMF'den Türkiye'ye dost olmayacağı, önerilerinden reçete çıkmayacağı'' ifade edilerek ''Türk-İş olarak IMF-Dünya Bankası patentli politikaların terk edilmesi çağrımızı yineliyor ve siyasi tercihin bu yönde oluşmasını talep ediyoruz'' denildi.

Türk-İş'ten IMF raporu
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.10.2009 - 07:52

Türk-İş, IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarının Türkiye'de gerçekleştirilmesi dolayısıyla Türkiye'nin IMF ve Dünya Bankası ile ilişkileri konusunda bir rapor hazırladı.

''IMF-Dünya Bankası Kavşağında Türkiye-Sendikal Yaklaşım'' isimli raporda, Türkiye'de ve dünyada başta IMF ve Dünya Bankası olmak üzere ''uluslararası sermaye örgütlerine'' yönelik tepkilerin temelinde, bu kurumların ülkelere önerdiği politikaların ulusal çıkarlara aykırı olması ve başta çalışanlar olmak üzere, dar ve sabit gelirli kesimlerin yaşama ve çalışma koşullarını kötüleştirmesi bulunduğu savunuldu.

Siyasal iktidarlar tarafından ülkede çeyrek yüzyıldır uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların ağırlıklı olarak IMF ve Dünya Bankası tarafından ''önerilen/dayatılan'' programlar olduğu görüşüne yer verilen raporda, uygulanan bu politikaların, IMF ile yapılan müzakereler sonucunda, onların koyduğu çerçeve ve koşullarda oluşturulduğu kaydedildi.

Raporda, bu politikaların uzun dönemli sonuçlarından birisinin gelir dağılımının emek gelirleri aleyhine ve eşitsizlikleri artırıcı yönde değişmesi olduğu belirtilen raporda, ''Uluslararası sermaye örgütlerinin önerdiği ve benimsenerek uygulanan politikalar sonucu çalışanlar sermaye birikiminin kaynağı haline gelmiş ve bireysel/sınıfsal kazanımlarını kaybetmişlerdir'' değerlendirmesinde bulunuldu.

Politikaların aynı zamanda ''sosyal devlet'' yapısını tasfiyeyi öngören uygulamaları beraberinde getirdiği öne sürülen raporda, küresel ekonomide yaşanan gelişmeler ve uluslararası sermaye örgütlerinin etkisi ve işlevi hakkında ''içeriden'' yapılan bazı değerlendirmeler ile emekçi kesimin ''dışarıdan'' yaptığı eleştirilerin çoğu yönüyle örtüştüğüne dikkat çekildi.

"Borçlar ödendikçe artıyor"


Türkiye'nin çeyrek yüzyılı aşan süredir üretim, yatırım, sanayileşme, yani ekonominin reel kesimlerini, reel katkı yapacak alanlarını yeterince teşvik etmekten uzak kaldığı eleştirisinde bulunulan raporda, geçmişe göre Türkiye'ye daha çok döviz gidip geldiğine, fakat bu akışın net olarak daha fazla kaynak sağlamadığına işaret edildi.

Raporda, yıllık dış gelirin sürekli ve önemli ölçüde giderlerin altında kaldığı belirtilerek, ''Bu süre içinde dış borcumuz da yükselmiştir. İlginç olan nokta ise bu borçların ödendikçe azalmayıp artmasıdır'' denildi. Raporda, ekonomideki uluslararası örgütlerin savunduğu politikaların Türkiye'ye yansıması konusunda şunlar kaydedildi:
''Türkiye'nin dünya ile ilişkilerini gösteren ödemeler dengesi tablosu mal ve hizmet üretiminde bu borcu ödeyecek bir 'fazla'ya sahip bulunmadığını, tam tersine ekonominin hep açıklarla işlediğini göstermektedir. Türkiye bu ödemeleri, fazla artıramadığı gelirinden ve kemer sıkarak, büyüyen ekonomiden hak ettikleri payı sürekli alamayan çalışan kesimin yaşama koşullarını gerileterek yapmaktadır.

Türkiye her geçen gün ekonomide kullanabileceği kıt kaynaklarını tüketmektedir. 'Borç yiğidin kamçısıdır' anlayışıyla dış borçlar dünyaya uzanan bir göbek bağı olmakta ve daha çok dış satım yapabilmek için daha çok dış alım ve daha çok borç ödeyebilmek için daha da çok borçlanmak gerekmektedir.

Bugün gelinen noktada kamu kesimi tasarruf ve yatırım yapamaz noktaya getirilmiştir. Tasarruf oranını yükseltemeyen bu ekonomik modelin bir diğer olumsuz yanı, en büyük kaynak olan kamu mülkiyetinin 'özelleştirme' politikalarıyla iç ve dış sermaye kesimine pazarlanması olmuştur. Geçmiş yılların kamu gelirleriyle oluşturulmuş kurum ve işletmeler tek tek elden çıkarılmıştır. Bu durumun Türkiye ekonomisinde yarattığı ağır tahribat bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Kamu kesimini yeniden tasarruf ve yeni yatırım yapacak bir yapıya kavuşturmak giderek ağırlaşmaktadır.''

"Ülkeyi çıkmaza sürüklüyor"

Raporda, Türkiye'nin uzun yıllar IMF gözetiminde ve denetiminde ekonomisini sürdürmek durumunda kalan bir ülke olduğu belirtildi.
Türkiye'nin IMF'ye katıldığı 1947'den bu yana 19 stand-by anlaşması yaptığı ve IMF desteğini kullandığı anımsatılan raporda, gündemde 20. anlaşmanın yapılıp yapılmayacağı konusu bulunduğu ifade edildi.

Türkiye ekonomisinde yaşanan krize ve karşılaşılan sorunlara çözüm getirilmesi çalışmalarında IMF-Dünya Bankası kavşağı ile girilen yolun ülkeyi çıkmaza sürüklediği savunulan raporda, Türkiye'ye dayatılan politikanın uygulamada kalan düşük ücret, maliye, para ve döviz kuru, özelleştirme, tarım, sosyal güvenlik reformu gibi araçlarının temelde değişmediğine yer verildi. Raporda, bu uygulamaların Türkiye'nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığına yönelik tehditler oluşturduğu ve emeği ile geçinen geniş halk kesimlerinin yaşama ve çalışma koşullarını, kazanılmış haklarını gerilettiği görüşü dile getirildi.
Raporda, Dünya Bankasının da Türkiye için iş gücü piyasasının esnekleştirilmesi, istihdamı koruma kurallarının gevşetilmesi, iş gücü maliyetlerinin düşürülmesi gibi önerilerde bulunduğu anımsatıldı.

"Çözüm yerine sorunlar birikiyor"

Türkiye'de olduğu gibi IMF-Dünya Bankası politikalarının geçerli olduğu ekonomilerde birikim, kalıcı büyüme, yapısal değişme, insani gelişim, istihdam, sanayileşme, teknolojik dönüşüm, adil gelir dağılımı, sosyal adalet, ekonomik bağımsızlık gibi temel ve orta uzun döneme dönük hedeflerin göz ardı edildiği öne sürülen raporda, uygulanan ekonomik politikalarla yapısal sorunların çözülmek bir yana ertelendiği, çözülmeyen sorunların giderek biriktiği savunuldu.

Ülkenin gerçekleriyle uyumlu, kalkınma hedef ve politikalarıyla donatılmış yeni bir programa acilen ihtiyaç bulunduğu vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi:
''Şimdiye kadar uygulanan ekonomik politikalar esas itibarıyla çalışanların fedakarlığını esas almış, bu yaklaşım hak ve çıkar kayıplarını da beraberinde getirmiştir. Bu yapıyı daha da sürdürmek, çalışanların yaşama ve çalışma koşullarını daha da geriletmek mümkün değildir ve artık gündeme de getirilmemelidir. İnsan onuruna yaraşır bir iş ve geçim şartlarını sağlamak durumunda olanların, işsizlerin ve yoksulların çaresizliğini temel alarak politika geliştirmesi kabul edilemez bir yaklaşımdır.

Ekonomik açıdan ülkenin önünde bulunan iki alternatiften, halen sürdürülmekte olan uluslararası ekonomik program yerine ülkenin gerçekleriyle uyumlu kalkınma hedef ve politikalarıyla donatılmış bir program temel olmalıdır. Türkiye'nin halen uygulanan ekonomik programlarla kendine bir gelecek oluşturması mümkün değildir. İnsana öncelik veren ekonomik ve sosyal politikalar benimsenmeli ve ülkemizde uygulanmalıdır.

IMF'den Türkiye'ye dost olmayacağı, önerilerinden reçete çıkmayacağı ortadadır. Türk-İş olarak, IMF-Dünya Bankası patentli politikaların terk edilmesi yönündeki çağrımızı yineliyor ve siyasal tercihin bu yönde oluşmasını talep ediyoruz.''


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler