Türkan Saylan ile 'Yüz Soruda Sivil Toplum'

Türkan Saylan'ın, editörlüğünü ve sorularını Prof. Dr. Kenan Mortan'la birlikte hazırladıkları yeni kitabı '100 Soruda Sivil Toplum' üzerine bir söyleşi yaptık. Sivil toplum hakkında bilmeniz gereken her şeyi bulacağınız nehir söyleşi türündeki kitapta, bir toplumun tüm yöreleri ve insanlarıyla kalkınması, fırsat eşitliğinin yetkililerce ödünsüz ve içselleştirilmiş bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor en önce.

Türkan Saylan ile 'Yüz Soruda Sivil Toplum'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 22.08.2008 - 08:11

Bütün bu çalışmalarda, ülkesini ya da yöresini çok iyi tanıyan ve sorunları bilip çözümler üretebilecek STÖ'lerin devreye alınması, dinlenmesi ve katılımının sağlanması gerektiği, yoksa asla sonuç alınamayacağı irdeleniyor. Umudu daima diri tutan ve mücadeleden vazgeçmeyen/vazgeçmeyecek iki 'çılgın Türk', Türkan Saylan ve Prof. Dr. Kenan Mortan'ın emeğini ve söyleşisini okumak bir ayrıcalıktı. Türkan Saylan'ın ülkemizin bugünkü durumuna ilişkin yaptığı, sonuna kadar katıldığımız şu değerlendirmesini söyleşiden kopararak burada kullanmak istiyorum:

"Kitabımızı tamamladığımız Mayıs 2008'den sonra Türkiye yenibaştan karıştı. STÖ'ler başta olmak üzere kişi ve kurumlar, 12 Eylül'ü anımsatacak şekilde tedirgin hale geldi. Tıpkı Sysphos efsanesindeki gibi, siz istediğiniz kadar taşı omuzlayıp tepeye, yerine çıkarın, orantısız güç kullanmayı, her şeyi oy gücüyle yapmayı hak sayan iktidarlar özellikle karşıt görüşlüleri sindirmek ve gerektiğinde yok etmek üzere, o taşı sarsıp düşürüyor, ta derinliklere! Kafalar karışıyor, korku egemen oluyor. İyimser bakışla, yapıcı eleştiriler ve yaşanan örneklerle hazırlanan kitabımızın yine de halkımıza, hak arayıcılarına, ülkenin yurtseverlerine ön açıcı olabileceğini umuyorum."

'Ajanlar STÖ'lerin peşinde'

- Prof. Dr. Kenan Mortan'ın sorularını hazırladığı '100 Soruda Sivil Toplum' neyi salık veriyor, nasıl bir yol gösteriyor en çok?

- Prof. Dr. Kenan Mortan'ı Anadolu yollarında, herkesin sürgün yeri saydığı 'sevgili ve yalnız' yurdumuzun cennet illerindeki karşılaşmalarımızla tanıdım. Ortak paydamız 'kırsal kalkınma' idi. ÇYDD'nin çalışmalarıyla kanıtlanan şekilde alana Ankara'dan bakılamayacağı, sorunların boyutlarının anlaşılamayacağı ve gerçekçi çözümler üretilemeyeceği konusunda anlaşıyorduk. O toprağın insanını, düşlerini, beklentilerini anlamadan, yüreğinizde hissetmeden, o toprağa, insanların omzuna elinizi sürmeden, göz göze gelip sevginizi -saygınızı- değer verdiğinizi algılatmadan çözüme varamazsınız. Kenan Hoca'yla burada da ortaktı düşüncelerimiz.Yıllarca Anadolu'daki cüzzam çalışmalarımızda genç hekim adayı öğrencilerime şöyle derdim. 'Gençler, insanların bitten kurtulmalarını sağlamak için önce kendimiz bitlenmeli, sonra söylem ve eylem geliştirmeliyiz.' Yani, 'Orada bir köy var uzakta, gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür' şiirinin bir aldatmaca olduğu açıktı.Kitabın sorularını, Kenan Hoca, alanı tanımadan, alanda çalışmadan, insanlara, toprağa dokunmadan başarıya ulaşılamayacağı kanısını, ÇYDD ve Türkan Saylan örneklemesiyle topluma yansıtmak ve ülkesi için sorumluluk duyanlara, engellerden yılmadan çaba gösterilebileceğini yansıtmak istedi ve sanırım konuyu deneyimli bir gözlemci olması nedeniyle çok da iyi sorguladı.

'Sloganla yetinmeyin!...'

- Kitapta Prof. Dr. Kenan Mortan'ın ve sizin ortak yaklaşımınızı nasıl özetlersiniz?

- Bir toplumun tüm yöreleri ve insanlarıyla kalkınması, fırsat eşitliğinin yetkililerce ödünsüz ve içselleştirilmiş bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekir. Bütün bu çalışmalarda, ülkesini ya da yöresini çok iyi tanıyan ve sorunları bilip çözümler üretebilecek STÖ'lerin devreye alınması, dinlenmesi ve katılımı sağlanmalıdır. Yoksa asla sonuç alınamaz.Buna karşın STÖ'ler de, kurumları, siyasete atlama ya da etiket sahibi olma, protokolde yer alma vb. gibi amaçlara feda etmemeli, çağa uygun şekilde kendilerini sürekli geliştirerek, 'slogan'larla yetinmekten kurtulup gerçekçi çözümler üretebilmelidirler. Sorunlar, saldırılar karşısında gerektiğinde yargıya başvurabilmeli, yılmamalı, sabırla ve sakinlikle ve tüm yasal kurallara titizlikle uyarak çalışmalarını sürdürmeli, bu cesareti göstermelidir.

Korkutan sözcük: Örgüt

- 'Örgütlülük' zamanında halka doğru ve yeterince anlatılamadı mı örgütlülük... Halk bir örgüte, STÖ'ye üye olmak, destek vermek deyince neyi anlıyordu? Bugün neyi anlıyor? Bugün ne değişti de STÖ'ler hedef gösterilir oldu? STÖ'lere üye olmak yasadışı örgütlere üye olunmuşçasına tepki gördü kimi iktidarlarca...

- Osmanlının çözülme döneminde, sarayın, şeyhülislamın emirleriyle içine düşülen perişanlıktan kurtulmanın olanaksızlığı karşısında, örgütlenmeler başlamıştır. Kurtuluş Savaşı öncesi kurulan 28 Kongre devleti (B. Tanör) sivil halkın kendini kurtarmak için örgütlenmesinin, böylece kurtuluşun altyapısını hazırlamalarının en ilginç örneklerindendir.Cumhuriyet döneminde de başta kadın olmak üzere irili ufaklı çeşitli konularda örgütlenmeler gelişmiş ve çok yararlı değişim ve gelişimlere yol açmıştır. Zamanla, çoğu ister istemez muhalif tutum gösteren, yanlışlara, haksızlıklara karşı çıkan STÖ'lerden egemenler huzursuz olmaya başlamışlar, peşlerine ajanlar takılmış, en masum eylemler, kitaplar yasaklanmış, acılar yaşanmıştır.Ancak bütün bunların hepsini aşan tutum, bugünlerde bol bol anımsadığımız 12 Eylül darbesi ve sonrası yaşanmıştır. O dönemde insanlara salınan korku, işkenceler, tutuklayıp yıllarca içerde tutup ilk duruşmada tahliyeler gibi 'ben yaparım olur' tavırları, özellikle ana babaların evlatlarına 'sakın gitme, sakın okuma, sakın düşünme' öğütleri ile 'örgüt' sözcüğüne büyük bir 'korkunçluk' giysisi giydirilmiştir.Mayıs 2008'e kadar tamamlanan bu kitapta, AB havucuyla da olsa Dernekler Yasasının, örgütlenmek isteyenler lehine değiştiği, korkmamak gerektiği örneklerle öğütlenmiştir. Oysa son aylardaki baskın tutuklamalar, ihbarlar, telefon dinlemeleri, hele hele tanık koruma yasası vb. herkesin yeniden ürküntü içine düşmesine yol açmıştır. Umarım bir kez daha güç yitirmez ve vatandaşlık görevimiz olan örgütlü çalışma ve engelleri yenme gücümüzü pekiştiririz.

'STÖ'ler genelde muhaliftir, çünklü hak arar'

- En doğru yanıtı ilk elden verebilmek, varsa kafa karışıklığını dağıtabilmek adına sorarsam STÖ'lerin görevleri nelerdir? Neler yapar STÖ'ler? Ve politik duruş, kimlik olayı ajandalarının kaçıncı önceliktedir?

- STÖ'ler kurulurken tüzüklerini çok net ve açık yapmalı, eksik kalırsa ilk genel kurulda eklemelerle tamamlamalıdırlar. Seçtikleri konu/konularla ilgili her türlü yeni bilgiyi, gelişimi öğrenip üyelerine de iletmelidirler. Ayrıca gönüllü üyelerin her biri ülke ve dünya politikalarını, farklı kaynaklardan izlemeli, satır aralarını okumayı öğrenmeli, kulaklara fısıldanan dedikodulara kanmamalı, bunların asla taşıyıcısı olmamalıdır. Aralarına katılmak isteyenleri iyi incelemeli, ajanları sokmamalıdırlar. Üyeler birbirleriyle yarışa girmemeli, bir zamanlar el ele oldukları kişilerin arkasından dolaplar çevirmemeli, eleştirilerini yıkıcı değil, gerçekçi ve yapıcı olarak yüz yüze yapıp birbirlerini iknaya ve huzuru sağlamaya çalışmalıdırlar.STÖ'ler genelde muhaliftirler, buna sendikaları da dahil edelim, çünkü hak ararlar. Öldürülen, imha edilen hayvanların hakları bile çok önemlidir. Kadın hakları, insan hakları, işçi hakları... Tuzla yıllar önce sendikasız işçi alınmayacak durumda olsaydı bu ölümler gerçekleşir miydi? Siz hiç sağ sendika olabileceğini ve işçiyi sömürenlerin yanında yer alınabileceğini, diğerlerine, üye olanlara baskılar yapılabileceğini düşler miydiniz?Bence örgütlenmek, temel varlık hakkı ve nedenidir. Bütün gelişmiş toplumlar Demokrasiye ve insan haklarına böyle ulaşmışlardır. Türkiye için de aynı durum söz konusudur. Daha iyi, daha eşitlikçi bir yaşam istiyorsak STÖ'lerde yer almak ve çalışmaktan korkmamalıyız.

'Gongolar'

- Örgütlü bir sivil toplum denilince akla hep solcular mı geliyor?

- Genelde haksızlıklarla, baskılara direnmekle, egemenlerin kendi çıkarlarını öne alışlarıyla, işkence ve diğer insanlık dışı davranışlarla, sosyal eğitsel eksikliklerle, çevreyle uğraşan STÖ'ler, eşitlikten yana oldukları için sol ya da sosyal demokrat olarak toplumda yerlerini alırlar. Buna karşın ülkemizde son yıllarda artan şekildi sağcı, radikal İslamcı ya da siyasetçilerce yönlendirilip kurdurtulan, GONGO denen (hükümetlerin yönlendirdiği STÖ'ler) kurulmaktadır. Bunlar taşıdıkları adlarından, kendilerine tanınan ayrıcalıklardan hemen fark edilmektedirler. (Cumhuriyet 23.07.2008 Deniz Som)

'Devlet STÖ'lerden nefret ediyor'

- Devlet STÖ'lerden nefret ediyor diyorsunuz kitapta: ' Kuma olayı'

- Nedense pek çok gelmiş geçmiş hükümetler STÖ'leri sevmedi. İktidarlar eylemlerini eleştiren gruplar istemedi. Hep derim: Biz asılız, siz vekilsiniz. Halk bir süre için sizleri seçti. Eleştirileri, önerilerimizi dinlemeli, yer vermelisiniz. Bizi kuma gibi, yani iktidarınıza ortak gibi görmeyin. Siz bugün varsınız, bir süre sonra başkaları olacak. Oysa halk, vatandaşlar, bizler hep olacağız. Gelin elbirliğiyle eşitlikçi bir kalkınmayı, örneğin çağdaş bir eğitimi temellendirelim. Ne yazık ki bu anlayışsızlık ve isteksizlik ülkenin gelişimine set çekiyor.

'Halkın desteği yanımızda'

- STÖ'lere duyulan güven ne noktada günümüzde? Halk nezdinde en sık 'ama'lar neler?

- STÖ'ler özellikle hükümeti eleştiren, çözümler üreten başarılı STÖ'ler diğer uysal, şakşakçı GONGO'larca sürekli taciz edilir. Haklarında uydurma ihbarlar yapılır, öyle noktalara varılır ki çoğu pes eder, 'ben miyim her şeyi kurtaracak? Böyle gelmiş böyle gider' deyip çekilir arenadan, işte bu çok yanlış bir tutumdur.Halk her zaman STÖ'lere destek verir. Kendi katılmaz belki, korkudan; oysa sizi en candan duygularla kucaklar. Sizin onların iyiliği için çalıştığınızı hemen kavrar, kucak açar. Ne yazık ki bu arada pek çok da istismar edilebilir. Yılmamayı öğrenmeli, her türlü zorluğu yenmeliyiz.Çözüm önerilerimizi ısrarla topluma anlatmalı, yanlış ya da doğruları bulmayı onlara bırakmalıyız. Günümüzde halkımız, cahili, okumuşuyla kendisine destek olacak STÖ'lerin yolunu beklemektedir.

'Durmak yok, devam!'

- Türkan Saylan, tedirgin ve daha çok bilgilenmek, çözümün bir parçası olabilmek isteyen insanlara nasıl bir yol gösteriyor?

- Şu gün geldiğimiz nokta çok acı bir karmaşa içinde, sanki bir bilim kurgu filmindeyiz. STÖ'lerin muhalif sayılanları çok tedirgin. Bu bir süreçtir, sonsuza dek sürmez. Biraz bekleyip düğümün çözülmesini görmeliyiz. Durmak yok, devam!- Bir de dernek enflasyonu konusu var, anlatır mısınız? Sapla saman nasıl birbirine karıştı?- Ben böyle düşünmüyorum. 72 milyon için 67 bin STÖ vardı kayıtlı. Şimdi biraz daha artmıştır. Bu sayı yetersiz ve çoğu büyük kentlerdedir bu STÖ'lerin. Oysa örgütlenme köyde, kasabada, 'güzelleştirme dernekleri' gibi kuruluşlarla başlamalı ve gelişmeli, hak aramayı öğrenmeliyiz. Toz duman var ortada ama STÖ'lerden değil belki de STÖ'lerle GONGO'ların karmaşasındandır.

'Gizil güç'

- Herkesin içindeki gizilgücü keşfedebileceğini söylüyorsunuz kitapta. Nasıl?

- Ben kimim ki, ne yapabilirim ki, baş eğmekten, susmaktan ve köşemde oturmaktan başka diyen ama içi dolu ne çok insan var. İşte onlar bir kez olsun başarılı bir katkı yaratsalar, kendilerini keşfetseler açılacaklar. Kuşkusuz kendi kendini keşfetme okullarda başlamalıdır.Oysa eğitim sistemimizdeki yozlaşma, itaate dayalı olup sorgulamayı, tepki göstermeyi (her ne kadar aksi söylenir ve yazılırsa da) yasaklar neredeyse.Bazen bir dost, çoğu kez bir kitap, bir öğretmenin iki sözü insanın kendi gizil gücünü yakalamasına yol açabilir. Yeter ki antenlerimizi açık tutalım ve yaptığımız işi, arkadaşlarımızı sevelim, inanalım ve değer verelim; işe yaramaktan keyif alalım.- Gönüllüler uygulaması' İyi gidiyor, başarı sağlanıyor değil mi? Diyelim ki bir yurttaş daha önce bir sivil toplum örgütüne hiç üye olmadı ama olmak istiyor, ne yapması gerek?- Öncelikle kendi görüşüne, bilgi birikimine uygun bir STÖ'yü incelemeli, dinlemeli, izlemeli. Sonra ben bu örgüte üye olursam nasıl bir hizmet verebilirim, bir gönüllü olarak diye kendini sorgulamalı, üyeliğe bu hazırlıkla başvurmalı ve de öncelikle mutfakta çalışmaktan kaçmamalı. Ben Prof.'um, ben şuyum buyum diye hemen en öne geçmeyi hesaplamamalı. İçtenlik ve eşitlikçi düşüncede olmak her şeyi çözecektir.

'Korkulara teslim olmayan'

- Son soruda kitaptaki yanıtlarınızdan birinde 'sabır sabır sabır' düsturundan bahsediyorsunuz. Bu, mücadele azmini nasıl perçinliyor Türkan Saylan'ın? Sabır, yerinde duramayan, atak bir STÖ lideri için nasıl bir erdem olsa gerek?

- Eğer siz birey ya da STÖ sorumlusu iseniz ve belli konularda çalışmayı hedeflemişseniz, istemlerinizde haklı olduğunuza inanıyor, kendinize ve ekiplerinize güveniyorsanız, öncelikle hedefe ulaşmakta sonsuz bir kararlılık ve sabır örneği olabilmelisiniz. Bıktırıcı ve yıldırıcı engeller karşısında sabırla ve sakinlikle yol alınması şarttır ve de ancak bu şekilde sürdürülebilir projeler yürütebilirsiniz.Böyle sabırlı olurken, hedeften kaçmadan, pes etmeden heyecanınızı da canlı tutabilir, etrafınıza coşku saçabilirsiniz. Bunlar çelişki gibi gözükse de aslında birbirini tamamlayıcı durumlardır. Önümüze birbiri ardına konan engeller, iftiralar, gammazlıklar çoğu kez size güç katabilir, yeter ki korkulara teslim olmayın.

gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr

100 Soruda Sivil Toplum/ Türkan Saylan/ Cumhuriyet Kitapları/ 173 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler