Türkiye hangi ölçütlerle kime göre geri?
Kendi alanında yeterli bilgi sahibi olmamak insanları o kadar rahatsız etmiyor. Ama 17. yüzyıldan bu yana biz, geri kalmışlık damgasıyla, rahatsız bir toplumuz. Türkiye dünya ortalamasında hiç de geri bir ülke değil. Fakat annemle babamın çok yineledikleri eski bir öykü aydınlatıcıdır: Fakir köylüye 'Zengin olursan ne yaparsın?' diye sormuşlar.'Soğanın cücüğünü yerim' demiş (cücük soğanın içinde en lezzetli, yumuşak bir çekirdek gibi, yuvarlak öğedir).
Toplumda mal mülk sahibi olan, yani ağa olan çok insan var. Çağdaş dünyanın sunduğu her şeye sahip olabilirler. Fakat hayalleri ve bilgileri cücük yemekten öteye gitmiyor. Üst yaşam koşullarına erişmek için hayalin gelişmesi, onun için de bilginin gelişmesi gerek. Yoksa cücükle idare edersiniz. Eskiden halk yöneticilerini yakın çevresinde onları övenlerden ya da yerenlerden öğrenirlerdi. Fakat bilimsel yöntemlerle yapılan reklamın çok etkili olduğunu herkes öğrendi.
Bizim gibi toplumların çözüm bekleyen sorunları sınırsızdır: Üretim, tüketim, bilim, teknoloji, açlık, enerji, eğitim, vb. Bunların sınırlarını gelişmiş ülkeler saptar, biz uygulamaya çalışırız. Uygulamanın tek amacı çağdaş dünya ile aynı düzeyde olmaktır. Başka bir değişle itilip kakılan, karnı aç olan toplumlar arasında kalmamak, zenginlere el açmak durumuna düşen cüce toplum olmamaktır. Fakat bir şeyler yapmak gerekeni yapmak anlamına gelmiyor.
Siz gazetelerde ya da televizyonlarda ‘10 yıl sonra Almanya şöyle, Çin böyle üretecek. Biz de üretimi şu düzeye getireceğiz’ diye bir konu tartışıldığını gördünüz mü? İktidarla muhalefet arasında, dünyadan soyutlanmış acıklı bir kavga var. Güncel söylem mahalle dedikodusu niteliğinde. Geleceğe ilişkin açıklamaları öğrenemediğimize göre dolaylı bir soru sormayı denemeli diye düşündüm. Önerdiğim soru okuyuculara tuhaf gelecek. Çünkü politikacılara böyle sorular sorulmaz. Bizim toplumun bireylerinin çoğu da bunları bilmez. Fakat azgelişmiş toplumların çabası çağdaş bir yaşam düzeyine erişmek üzerine kurulmak zorundadır. Dünyanın bütün yöneticilerin söyleminde çağdaşlaşma bir ‘Leitmotiv’dir.
BU SORULAR KİMİN İLGİ ALANINDA
Soru şu: Kandinsky’nin sanatına temel olan dünya görüşü nedir?
Bu sıradan bir aydının Batı’da da kolaylıkla yanıtlayamayacağı bir sorudur. Fakat buna paralel bir başka gözlem yapabiliriz. Avrupalı bir devlet adamı bir Kandinsky sergisini ziyaret edebilir. Çünkü toplumsal kültürün dağarcığında bunlara ilişkin bir şeyler vardır. Toplumun Bauhaus konusunda ve Bauhaus ile modern teknoloji ilişkisi konusunda kulağı deliktir. Bunlar bizde söz konusu değil.
Ama bu yanıtlayamayacağımız sorular yanında benzin fiyatının Türkiye’de Suriye’den üç kat fazla olduğunu da toplum bilmiyor. UNESCO dünya ekolojisini sekiz ‘zoojeografik’ bölgeye ayırmış. Ve buralarda on dört biom belirlemiş. Politikacı ya da değil, hangi Türk aydınının böyle bir konuya ilişkin kavramsal bir hazırlığı var? Biom ve ekosistem kavramları bizim politikacıları ilgilendirir mi?
Dünya coğrafyasını bildiklerini varsayalım. (Gerçi Türkiye’de İzmir’de oturup Yunanistan’ın nerede olduğunu bilmeyen ortaokul mezunları da var!) Acaba Türkiye bu sekiz bölgeden hangisinde? Bu ne anlama geliyor? Bunu halkın anlayacağı dille anlatmak gerekmez mi?
Hindistan dünya tarihinin en büyük üretim gösterilerinden biri olarak 1965-72 arasında büyük bir buğday üretimi gerçekleştirmişti. 1985’te de tahıl üretimi fazlası yirmi dört milyar tondu. Fakat halkının yarısı, fakir oldukları için yine açtılar! Tarım dışarıya bağlı olduğuna göre on yıl içinde Türkiye için açlık sorunu hangi boyutlarda etkili olacak?
Halk bunlara gülüp geçer, çünkü kapsamını anlamaz. Oysa bunlara verilecek yanıt oldukça ayrıntılı bir sayısal analiz gerektiriyor. Bu yanıtı verebilecek olanlar, ister iktidar ya da muhalefet politikacısı, ister uzman, ister gazeteci olsun, güvenilir verilere sahip olmalı. Bu veriler nerede? Tarım yetmiş beş milyon nüfusu ile Türkiye’nin öncelikli sorunu değil mi? İklimsel değişiklikler bütün dünyaya, milyarların karnını doyurmak bağlamında, korku salıyor. Halk insanla doğa arasındaki etkileşim bağlamında 5-10 yıl içinde başına ne geleceğini bilir mi? Mısırı ve buğdayı ithal eden devlet tarım üreticilerini aydınlatmak için nasıl bilgi dağıtıyor?
Bu soruların sorulmasını gerektiren çağdaşlaşma bağlamında, şunu anımsamak gerek: Kandinsky üzerinde ilgi ve bilgi sahibi olmakla ekolojik olasılıklar üzerinde fikir sahibi olmak aynı kültür ortamında ve basamağında nefes almak anlamına gelir.
Bizim gibi ülkeler bu sorunları içeren çağdaşlık dairesine üye olacak bilgi yoğunluğuna ve entelektüel birikime sahip olmadıkları için sorunlarını çözemiyorlar. Çünkü kimse doğru soru soramıyor. Buna Google’daki derleme ansiklopedik bilgilerle erişilemez.
ÇEVRE ATLASINDA TÜRKİYE NEREDE?
Türkiye’de 1990’larda Orta Anadolu’da bir çölleşme tehdidi vardı. Bunun düzelmesi ya da kötüleşmesi ile ilgili istatistiklere ulaşılabilir mi? Türkiye 1990’larda su sıkıntısı çeken ülkeler arasındaydı. Bu sıkıntının gelecek on yıl içinde gelişmesi olumlu mu, olumsuz mu olacak?
1990’da yayınlanmış bir çevre atlasında Türkiye’ye ilişkin hiçbir sayı görülmüyor.
Acaba yirmi yılda bu sayılar saptandı mı? Türkiye’de 1990’da rüzgâra ve güneşe dayalı enerji üretimi önemsiz büyüklükte idi. Bugün yirmi yıl öncesine göre gelişme nedir? On yıl sonra ne olacak? Bu gelişme bizi çağdaş ülkelere yaklaştırıyor mu? Uzaklaştırıyor mu? Toprağın verimliliğini sürdürebilmesi için ne yapıyor bu toplum? Bizim politikacılar neden bunları sormuyor ve halka anlatmıyorlar? İktidar başka türlü muhalefet başka türlü konuşabilir. Ama konu her zaman toplumun geleceğidir. Bu geleceği bugünün yaşamı saptayacak. Kim nerede konuşuyor bunları? Ve bilgi, eğer üretiliyorsa halka nasıl ulaşıyor? Siz hiç Halk Partisi’nin bu soruları sorduğunu işittiniz mi? Çünkü bu sorulara yanıtları hazır değil. Ne var ki bunlar politik değil, toplumun yaşamını sürdürme sorunlarıdır.
Çocuklara Kuran öğretirken, on yıl sonra onların karınlarını doyuracak uzmanlar yetiştirmek gerektiğini unutursak, Kuran öğrenmek karınları doyurmaz. Dünyanın oyuncağı olmaktan kurtulmak iradesi, Türkiye’nin 10 yıl sonraki enerji programını toplumun karşısına çıkarmayı gerektiriyor.
Patriot füzelerini neden Alman askerleri kullanacak? Çanakkale günlerine geri mi döndük? Bu sorunlar politika ile değil, amacından sapmış öğretimin yetersizliği ile ilgilidir. Enver Paşa bizi Birinci Dünya Savaşı’na mı sokmuştu? Dünyada hiçbir şey bir adamda bitmiyor. Toplumun cahilliği ona bu olanağı vermişti. Böyle davranışların toplumun bilgisi ve üretimi ile ilgisi var. Kendisi yaratıp üretemeyen toplumun dünya politikasının oyuncağı olmaktan öte bir şansı yoktur.
Türkiye’de kaç yabancı marka otomobil ya da telefon var? Kaç tanesi yerli? Yerli olanlar, önemli parçaları ithal edilmezse, piyasaya çıkar mı?
Bu soruları bu günün yaşamını ertesi güne uzatmaktan başka bir şey düşünemeyen halk sormaz. Eğitimin ve öğretimin amacı bunları soracak insanların yetişmesidir. Bunu gerçekleştiremezsek gelişmiş denen zorba devletlerin yollarını temizleriz. Onların istedikleri de başka bir şey değil.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı
- Kayıp Amerikalı Suriye'de bulundu: 'Hacıyım' dedi...