Türkiye'de Alman Sermayesi ve Sendikalar
Güncel saldırılardan korunmak için başını iki elinin arasına almış Türkiye aydını, eğer daha fazla olaylara seyirci kalmak istemiyorsa, doğrulmak ve ivedilikle özgür ve demokratik örgütlenmenin yollarının açılması için çalışmaya başlamak zorundadır. Bunun başında işçi hareketinin önündeki yasal ve siyasal engellerin kaldırılması gelir. Gerçek özgürlükçü sendikacılık yasayla sınırlandırılamaz veya işverenlerin birliğiyle ortak yapılmaz.
“Türk Alman Dostluğu” nun tarihçesi çok eskilere dayanır: Kimi zaman herhangi bir anlaşma olmadan ama çoğu zaman anlaşmalarla, Türkiye ile Almanya iki dost ülke olduklarını dünya kamuoyunun gözünde de pekiştirmeye çaba sarf etmişlerdir. Mustafa Kemal’in ölümünden iki yıl sonra İsmet İnönü ile Hitler arasında yapılan 25 Temmuz 1940 tarihli 40 milyon mark hacmindeki Ticaret Anlaşması, aslına bakılırsa, Türkiye’nin bütünlüğünü korumak, yani o zamanki Almanya’nın faşist iktidarının Anadolu topraklarına kadar yayılmasını önlemek amacındadır. İnönü bunu nihayet 18 Haziran 1941 tarihli “Türk-Alman-Dostluk-Anlaşması” ile başarmıştır. Ama bu tarihten çok daha önce, 17’nci yüzyıldaki Osmanlı döneminde, Almanların Türklere gösterdikleri ilgi ve “hayranlık”, örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda yerini “silah arkadaşlığına”, bırakmış, giderek Türklerin Alman hayranlığına dönüşmüş, hatta Osmanlı’nın son dönemlerinde Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İslamın koruyucusu, hakiki Müslüman ve hacı ilan edilmesine kadar ilerlemiştir. Kimi tarihçiler Osmanlı’nın son genelkurmay başkanlarının dahi Alman olduğunu, kısaca: başta Almanlar olmak üzere Avrupalıların din üzerinden emperyalist oyunlar sergilediğini ortaya sürüyorlar. (Bkz.: Cengiz Özakıncı, “Türkiye’nin Siyasi İntiharı”)
Dini araç olarak kullananlar
1960’lı yıllardan itibaren Anadolu’dan Almanya’ya başlayan ve halen sonuçlanmayan göç için de benzeri “dostluk-arkadaşlık-kardeşlik” şarkıları söylenmedi mi? Bu şarkılarla avutulan Anadolu insanının sırtına -kendisinin ve gelecek kuşaklarının yaşamı pahasına- Alman ekonomisinin son derece zor ve pis işlerini yüklenmedi mi? Bu insanlar üzerinde sergilenen oyunlar halen sahne sahne devam etmiyor mu? Dini bir araç olarak kullanmayı ustaca beceren bazı Alman siyasetçileri “ılımlı İslam” faaliyetlerini boş yere mi sürdürüyorlar? Kendi insanlarını göç serüvenine iten gelmiş geçmiş Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri hatırı sayılır bir işsizler ordusunu Avrupa’ya ihraç etmekten ve onların sırtından rant sağlamaktan başka ne yaptı? Geldiği günden bu zamana kadar Almanya’da dışlanmış, yıllarca törpülenmiş, iki kültür arasında sıkışmış kalmış ve nihayet son çareyi dinde bulduğunu sanan saf insanların zaaflarına sığınarak iktidar olan, din adına yola çıkan, din ile siyaset yapan günümüzün AKP iktidarı, maddi ve manevi desteği aynı yoğunlukta Almanya’dan başka nerede bulabilirdi?
Almanların İslam hayranlığı
İşte bu “Türk-Alman Dostluklar Dizisi”nin güncel halkalarından birini de, Türkiye topraklarını yatırım ve pazar alanı olarak çoktan keşfetmiş olan Almanya kökenli sermaye grupları ve işletmeleri oluşturmaktadır. Bazıları 100 yıldan daha uzun bir süreden beri Türkiyeyi stratejik yatırım ve pazar alanı seçmiş bulunmakta.
Deutsche Bank 1908–1913 yılları arasında Türkiye toprakları üzerinden Bağdat ve Hicaz’a ulaşan demiryolları projesinin ana bankasıdır. Almanların Türkiye ve İslam “hayranlığı” Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinde de katmerli bir biçimde devam etmiş, bir krizden diğerine geçtiği halde hortlamışçasına tüm hızıyla ilerleyen küreselleşmenin yasaları gereği, Türkiye’yi ucuz işçilik cenneti ve müthiş bir pazar alanı sayacak kadar ilerlemiştir.
Bilineceği üzere 24 Ocak 1980 tarihi, Türkiye’nin liberal piyasa ekonomisine kapısını sonuna kadar açtığı tarihtir. Bu tarihte oluşan yapının ustası Özal’dır. Bu tarihten itibaren sürat ve cüret kazanan talan projeleri şu ana kadar Türkiye’de 20 binden daha fazla yabancı kökenli şirketin faaliyet göstermesine ulaşmıştır. Bunların arasında Almanya kökenli şirketlerin sayısı 2009 Mayıs ayı itibarıyla 3585’tir. Sadece Alman şirketlerinin cirosu 6 milyar Avro’nun üstündedir. Bu sermayenin dağıldığı sektörler, ticaret hacimleri vb. konularda detaylı bilgiler TC Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü üzerinden de alınabilir. 2005 yılında “AB’nin yatırım üssü olacağız” diyen Devlet Bakanı ve o zamanın Başmüzakerecisi Ali Babacan’ın sanal dünyada yabancı sermayeye davetiye çıkarmasından üç yıl sonra, yani 2008 sonlarında, Türkiye’ye yabancı sermaye girişi üç kat artacak ve Milli Hasıla’nın neredeyse dörtte birini oluşturacak boyuta tırmanacaktır.
Uzun vadeli hesaplar
2009 yılında Türkiye’de faaliyet gösteren 3600’e yakın Almanya kökenli şirket (bunların arasında Daimler, MAN, Simens, Bosch gibi dev tekeller bulunmaktadır) genelde uzun vadeli hesaplar peşindedir. Bu şirketlerin amacı Türkiye’nin istihdam alanını genişletmek değil, Türkiye’ye bilim ve teknoloji transferi hiç değil, ağırlıkla burada ham üretim ve pazarlama için elverişli ortamı yaratmak ve rant için eline geçen olanakları sonuna kadar ve her yerde kullanmaktır.
Kaldı ki, Alman şirketleri Türkiye’de istihdam edilen işçilerin sendikasını dahi kendileri belirlemektedirler. Günün birinde belediyelerin su şebekeleri de içinde olmak üzere kamu hizmetlerinin neredeyse tamamı rant meselesine dönerse buna şaşmamak gerekir. Almanların neden yüzyıllardan beri İslam “hayranı” olduğu belki o zaman daha iyi anlaşılır.
Sonuç:
Güncel saldırılardan korunmak için başını iki elinin arasına almış Türkiye aydını, eğer daha fazla olaylara seyirci kalmak istemiyorsa, doğrulmak ve ivedilikle özgür ve demokratik örgütlenmenin yollarının açılması için çalışmaya başlamak zorundadır.
Bunun başında işçi hareketinin önündeki yasal ve siyasal engellerin kaldırılması gelir. Gerçek özgürlükçü sendikacılık yasayla sınırlandırılamaz veya işverenlerin birliğiyle ortak yapılmaz. Çıkarların taban tabana zıt olduğu yerde işçiler ağır ellerini tek bir yumruk yapabilirlerse kurtuluşa erebilirler.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Colani’nin arabası
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'