Türkiye'nin bugünü, 50'lerin Amerikası gibi

'Tüm devlet erkânına kıvançla duyurulur: Beat Kuşağı Antolojisi.'Sel Yayıncılık ve Altıkırkbeş'in, dayanışma kültürüyle ortaklaşa yayımladığı kitabın sunuşu bu. Beat kuşağıyla ilgilenenler için kapsamlı bir kitap olmasının yanı sıra, son günlerde yaşanan davalara da yanıt niteliğinde.

Türkiye'nin bugünü, 50'lerin Amerikası gibi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.06.2011 - 09:39

Önce Sel Yayıncılık tarafından Türkiye’de yayımlanan William S. Burroughs’un Yumuşak Makine’si yargılandı. Sonra da Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Amerikalı yazar Chuck Palahniuk’un Ölüm Pornosu’nun müstehcen olduğu gerekçesiyle toplatılmasına dair dava açıldı. Hatta Ölüm Pornosu’nun çevirmeni Funda Uncu, ifade vermeye gittiğinde, “Sen manken misin?” diye soruldu, çevirdiği kitap için “Böyle bir şeyi nasıl yazarsın” dendi. Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu, yeraltı edebiyatını takibe almıştı. Sanmayın ki bu örnekler bir, iki. Sadece yakın zamanda yaşananlar bunlar. O yüzden zaten, tüm bunlara cevaben Sel Yayıncılık ve Altıkırbeş bir ortak kitap yayımladı:

“Beat Kuşağı Antolojisi”. Şenol Erdoğan’ın hazırladığı bu antolojide belki de Türkiye’de asla yayımlanamayacak olan, ilgili kuşağın tüm şair ve yazarları bir araya getirildi. Zaten kitabın tanıtım metninde de belirtiyorlar: “Beat Kuşağı Antolojisi, bu muzır kuşağın yasaklanması gereken tüm yazar ve şairlerini bir araya toplayarak, ülkemiz çocuklarını muzır olan eserlerden korumak ve halkımızın ahlakının sınırlarını çizmek amacıyla kurulan Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’na yardımcı olmak amacıyla hazırlandı ve yayımlandı. Umarız işlerini kolaylaştırmışızdır.” Gerisini, Şenol Erdoğan anlatıyor.

- Yumuşak Makine, Ölüm Pornosu, internette yasaklanması planlanan kelimelerden biri olan beat tartışılırken bu antolojiyi bir yanıt olarak mı çıkardın?

Nasıl olsa sittin sene belli isimler haricinde çoğunun kitaplarını yayımlayamayız düşüncesinden dolayı, 2004’te başladım aslında yazmaya. 2005 sonunda da antoloji tamamlanmıştı. Büyük boy, hardcover bir baskı yapmaya niyetlendik ama düşük bütçeli bir yayınevi olduğumuz için normalde beş kitabı bastıracak parayı tek kitaba veremedik. Bu beat hikâyeleri başladığında biz de yayınevi olarak basımına karar verdik. İstedik ki bir kılavuz olsun.

- Kitabın bu rüzgâra yetişmesinde ticari kaygı da var mı peki?

Yetişmedi çünkü 2004’te başladı bu macera. Oturup bir anda yazılmış bir kitap değil. Zamanı değildi o yıllar.

- Şimdi zamanı geldi mi?

Bir anlamda evet, ticari olarak da doğru bir hareket. Bakarsanız, bu edebi tür, Türkiye’de harcanan parayı geri getirmiyor. Yoksa kültürel anlamda, toplumsal entelektüel IQ açısından hayır şimdi değil elbette, asla. Ama en nihayetinde geçen gün Kadıköy-Beşiktaş vapurunda, uzun tırnakları kırmızı ojeli, döpiyesli dört kadın gördüm, Ölüm Pornosu’nu okuyorlardı. İşte bu bir kara mizah. Devlet bir kitabın üzerine gidiyor, o kitap belki de hiç okumayacak bir kitlenin eline ulaşıyor. Ortalama 2 bin satacak kitap birdenbire 10 bin satıyor.

- Günümüzde, bir “küçükleri muzır neşriyattan koruma” konusudur gidiyor. Daha çok kitabın yasaklandığını göreceğiz gibi...

Sosyal medya sayesinde bugün yasaklanan kitaplar gündeme taşındı. Oysa bundan önce de çok kitap yasaklandı ya da çok kitaba dava açıldı. Haddi ve hududu olmayan bir mekanizma bu. Ama şunu bilmek gerek. Bu kurum, çocuğu suistimal ediyor. Burroughs’u yasaklamak için 18 yaş altındaki çocuğu, cinselliği kullanarak taciz ediyor.Çocuğun o kitaptan haberi yok ki. Yasaklanınca çok satmaya başlıyor. Hiç sesi çıkmasa kitap bin basacaktı, şimdi kitap çok satanlar listesinde.

- Önsözde yeni dünyanın ticaret malı olan antolojilerle, antoloji olmayı hak edenleri ayırmak gerektiğini söylüyorsun. Peki bu kitapla kendini nasıl aklıyorsun?

Beat kuşağına beslediğim duygusallık çok başka. Bu kitabı da, o yakınlık ve duygusallıkla yazdım. Evet, önsözde bir kızgınlık var. Çünkü bu işin üzerinden büyük yayımcıların, büyük paralar kazanmasından hoşlanmıyorum. Bu, özellikle Avrupa’da büyük bir kapital. Oysa bu kitabı, biyografi ve metin örnekleri olarak hazırlamadım. Bölümlerle bölünmeyen tek bir kitap olarak okunabilir bir dili var, roman gibi. Antoloji burada zorunlu bir isim.

- Peki ya bugün? “Bugünün vahşi çocukları kayıp değiller” demişsin. Bu kuşağın günümüzdeki yansıması ne?


Bu bir dönemdi, kapandı. 1950-65 yılları arasında Amerikan edebiyatı içerisinde olmuş bitmiş bir şey. Türkiye’de bir tekabülü yok. Okuyucu olarak yansıyabilir ancak. 1955 Amerikası’yla, bugünün Türkiyesi’nin sosyal ve politik yapısı birbirine çok benziyor. Savaş sonrası, ortada bir buhran dönemi vardı ve öyle bir durumda ortaya çıktı ki bu kuşak, halk onlara yapıştı. Çünkü artık küfretmeleri, alıp başlarını gidebilmeleri gerekiyordu. Biliyorsun, Türkiye’nin de 1984’ten bu yana bitmeyen bir savaşı var. O yüzden, Türkiye’de böyle bir edebi türün, yalandan da olsa ilgi görmesi aslında mantıklı geliyor.

- 90’lardan bu yana evrilen, dönüşen bir şey var mı peki? Ya da olacak mı?

1998 yılında Türkiye’de bir patlama yaşandı bu anlamda. Sonra bir sessizlik geldi. Kitaplar basılamamaya, tirajlar düşmeye başladı. Öyle bir sessizlikten sonra, son iki yılda yeniden bir kıpırdanma oldu. Halkın hükümete duyduğu ve yakın zamanda onaylanan o tuhaf güven, aynı zamanda devletin halkın bütününe dayattığı bir sürü şey, o bütünün içinden birtakım insanların sen bunu bize dayatamazsın sessizliği... Gönül ister ki Türkiye’den de ses, şiir ya da yazı olarak çıksın, yeni bir kuşak patlasın. Ama bana göre şu anda dünyanın en zor şeyi edebiyatta yeni bir akım yaratmak.

- 90’larda bu kuşağın Türkiye’de vuku bulduğundan söz ediyoruz. Sen o yılları özlüyor musun?


Tabii ki. 34 yaşındayım ve o yıllar hayatımın gerçekten özgür yıllarıydı. Bugünkü anlamda insanlara “ahlaksız” gelen hareketler, yaşam biçimleri, belki bazı bölgelerde ama yaşanıyordu. Sonra her şey takır takır elimizden alınmaya başlandı. Bir avuç insanın yaşadığı bir şey vardı, devlet gördü ve aldı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler