Türkiye'nin Dış Politikası

Türkiye'nin Dış Politikası
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.05.2012 - 06:36

Prof. Davutoğlu’na şu çağrıda bulunuyorum: Yürütmekte olduğunuz dış politikayla artık yüzleşin ve Türkiye’nin başına badireler açacak ideolojik yaklaşımlarınız yerine, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda ilkeli, tutarlı, ölçülü ve sonuç alıcı politikalar geliştirin.

Türkiye’nin ulusal güvenliği bugün tehdit altındadır. Bunun sorumlusu AKP iktidarı ve Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu’dur. Türkiye, tarihimizde ilk defa neredeyse bütün komşuları tarafından hedef alınmakta, doğrudan tehdit edilmekte, müttefiklerince dışlanmakta, Suriye ve İran konularında olduğu gibi dış güçlerin etkisiyle bağımsız bir dış politika izlemekten alıkonulmaktadır. Buna karşılık AKP hâlâ dış politikada başarıdan bahsedebilmekte, bunu göremeyenleri de âciz olmakla suçlamaktadır. İşte asıl tehlike bu noktada ortaya çıkmaktadır: Davutoğlu, yürüttüğü dış politikanın sakınca ve yanlışlarını sorgulamamakta, “stratejik derinlik” nazariyesinin bir “kara deliğe” dönüşmekte olduğunu maalesef fark edememektedir. Bir dışişleri bakanının kendi içine böylesine kapanması düşündürücü, tehlikeli ve ürkütücüdür.

İran’dan sonra Rusya da NATO’nun füze kalkanıyla bağlantılı tesislerini vurabileceğini açıklamıştır. Bu tehditler, füze kalkanının yararları daha ortaya çıkmadan AKP’nin ikili bir düzenleme yaparak ABD’nin Kürecik’te radar istasyonu kurmasına aceleci, gereksiz ve hatalı izin verme kararının sonuçlarıdır. Ermenistan’la protokoller sürecindeki yanlışlar komşu ülkeyle aramızı daha da açmış, 2015’e hazırlık yapan Ermenilere yeni kozlar vermiş ve Azerbaycan’la ilişkilerimizi zedelemiştir. İran bir yandan ülkemize tehditler savururken diğer yandan nükleer diplomasisinde Ankara’yı pasif bir araç olarak kendi çıkarları için kullanmaktadır.

Başta Başbakan Maliki olmak üzere, Irak merkezi yönetimiyle tırmanan gerginlik ve giderek sertleşen söylemler vardır. Suriye’yle çatışma ihtimali bilinçli olarak gündemde tutulmaktadır. İsrail’le yaşanan gerginlik Türkiye’yi Ortadoğu barış sürecinin dışına iterek büyük etki ve saygınlık kaybına neden olmuştur. Kıbrıslı Rumlar Türkiye’ye meydan okurcasına Doğu Akdeniz’de İsrail’le işbirliği yaparak doğalgaz ve petrol kaynaklarına el atmaktadırlar. Yunanistan’la sağlanacağı Davutoğlu tarafından ilan edilen açılımlar sözde kalmış, Ege ve Batı Trakya sorunlarının çözümünde hiçbir ilerleme kaydedilememiştir.

Batılılar Avrupa-Atlantik camiasından koptuğu için Türkiye’ye kendi tercihleri dışında roller biçebilmekte ve görevler yüklemektedirler. Bir hezimetler zinciri haline gelen Türk dış politikası, sahiplerinin iddiasının aksine parmakla gösterilen bir dış politika değil, başkalarının parmak işaretleriyle belirlenen bir süreç haline dönüşmüştür.

AKP dış politikası bu hazin ve kaygı verici durumdayken Prof. Davutoğlu şimdi de “Türkiye olarak bundan sonra da Ortadoğu’daki büyük değişim dalgasını yöneteceğiz, bu değişim dalgasının öncüsü olmaya.. geleceği belirleme kudretine sahip ülke olarak.. yeni Ortadoğu’nun sahibi, öncüsü, hizmetkârı olmaya devam edeceğiz” diyebilmektedir. Bu sözler masum bir fantezi olsa, tebessüm eder geçeriz. Ancak bu iddianın sahibi Türkiye’nin Dışişleri Bakanı olduğu için sözlerini ne yazık ki ciddiye almak durumundayız.

Zira bu iddianın peşinden koşulduğu an Türkiye’nin karşılaşacağı sonuç yine hüsran, yalnızlaşma ve daha bir dizi olumsuzluk olacaktır. İlk olarak, herkes bilmelidir ki bölge dinamiklerinde söz sahibi olabilmek öncelikle kendi ülkeni iyi yönetip yönetemediğine bağlı bir husustur. Prof. Davutoğlu’nun önce Türkiye’nin dış politikasını iyi yönetmesi ve sınıfı geçmesi gerekir. AKP’nin hangi başarı, hangi performans ve hangi birikimle Ortadoğu’yu yöneteceğini anlamak olanaksızdır.

İkincisi, bölgemizdeki hangi ülke veya ülkeler değişim sürecinde Türkiye’nin kendilerine rehberlik etmesini talep etmişlerdir? Davutoğlu bölge kaynaklı ne gibi somut verilere dayanarak kendisine böyle bir rol biçmektedir? Bölge ülkelerinde böyle bir ihtiyaç dile getirilmemekte, tam aksine her ülke geleceğini kendi halklarının tercihleri doğrultusunda belirlemeye çalışmaktadır. Türkiye’nin öncülük, yöneticilik taslaması Arap ülkelerinde Osmanlı dönemiyle ilgili olarak zaten süren rahatsızlıkları pekiştirecek ve derinleştirecektir. Bu iddia Arap halklarına karşı saygısızlık, Osmanlıcılık özlemlerinin ve AKP hükümetinin bölgeye yönelik kibirli söyleminin olumsuz bir yansımasıdır.

Hal böyleyken Davutoğlu TBMM kürsüsünden Ortadoğu’nun düzenleyicisi rolünü kendilerinin üstlendiğini ifade ederek AKP iktidarının tarifi dışarıda belirlenen yeni görevini mi ilan etmiş olmaktadır? TBMM’ye Davutoğlu’nun dinlemek için değil, sadece haber vermek için geldiği anlaşılmaktadır.

İçerde demokrasi, laiklik, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, insan hakları gibi evrensel değerlerin hepsi yoğun ve hızlı bir yıpranma içindeyken Türkiye hangi gerekçeyle ve hangi performansla Ortadoğu’daki değişim sürecini sahiplenmeye kalkışmaktadır? AKP başkalarına akıl verme zaaf ve alışkanlığından derhal vazgeçmelidir.

Sonuç olarak bu koşullarda bölgenin düzenleyicisi rolüne soyunmanın tehlikeli bir fantezi olduğunu, bölge ülkelerinde böyle bir beklenti olmadığını ve herkesin kendi aklının kendine yeteceğini AKP’nin kabullenmesi ve bölgemizdeki diğer ülkelere yönelik buyurgan söylemini terk etmesi gerekmektedir. Ayrıca, fantezi, sanal varsayımlar ve hayallere dayanan yaklaşımlar Türk dış politikasını çıkmaza sokmakta, inandırıcılığına ve saygınlığına ağır darbeler vurmaktadır. Prof. Davutoğlu’na şu çağrıda bulunuyorum: Yürütmekte olduğunuz dış politikayla artık yüzleşin ve Türkiye’nin başına badireler açacak ideolojik yaklaşımlarınız yerine, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda ilkeli, tutarlı, ölçülü ve sonuç alıcı politikalar geliştirin.

Faruk Loğoğlu-Eski Dışişleri Müsteşarı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler