Türkiye'nin ilk dergi fuarı meraklılarını bekliyor

Türkiye'deki dergicilik tarihini gözler önüne seren, edebiyattan sanata, tasavvuftan tarihe kadar geniş bir yelpazedeki yayını, bir bütün halinde izlenime sunan ''1. Türkiye Dergi Fuarı'' ziyaretçilerin ilgisini bekliyor.

Türkiye'nin ilk dergi fuarı meraklılarını bekliyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.10.2010 - 08:47

Türkiye Dergi Editörü ve Yayın Yönetmenleri Birliği'nce, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Kültür Merkezi'nde açılan fuarın organizatörlerinden Mahmut Bıyıklı, ''1. Türkiye Dergi Fuarı''nın bu yıl Türkiye'de ilk kez gerçekleştirildiğini, kitap fuarlarına aşina olan okurların bu fuarda, yayın hayatına devam eden 40'a yakın derginin faaliyetleri, editörleri, yazarlarıyla 4 gün boyunca bir araya geleceğini ifade etti. Türkiye'de okumayla ilgili bütün alanlarda olduğu gibi dergicilik sektöründe de bazı sıkıntıların yaşandığını anlatan Bıyıklı, ''Dergilerde öncelikli olarak dağıtım sıkıntısı var. Dergiler okuruna ulaşamıyor, bayilere gidemiyor, bazı şehirlerde kitapevlerine gitme problemi oluyor. Dergiler gittiği zaman geri dönüşü ya da mali olarak paylaşım sağlıklı olarak yerine getirilemiyor. Ayrıca dergilerin içerik, personel, kurumsallaşma ve tanıtım sorunlarıyla ilgili birçok sorunu var'' dedi.

Bu fuarda 4 gün boyunca dergilerin temel meselelerine de eğileceklerini ve çözüm yollarını araştıracaklarını ifade eden Bıyıklı, şunları kaydetti: ''Birçok dergi çıkıyor, gazetelerin kültür sayfalarında, televizyonların kültür bölümlerinde kendilerine yer bulamıyorlar. Kapalı bir alanda çıkıp, kapalı bir devre halinde okuyucuya ulaşıyorlar ya da ulaşamıyorlar, kapanıyorlar. Türkiye'deki reklam pastasının hiçbir zaman büyük bir kısmını dergiler almamış. Genel alanda bir paylaşım yaptığımızda, çok küçük bir rakam dergi reklam alanında kendisini bulmuş. İçerik ve görsel anlamda, değişen bir zaman var, akan bir hayat var. Bu akan hayatın canlılığı, zamanın renkliliği dergilere tam yansımıyor. Editoryal zihnin daha gelişmesi, çağa uygun dergiler çıkarması adına fikir birliktelikleri oluyor. İçerikteki yenilik, görsel tasarımdaki uzmanlık da her geçen gün değişiyor.''

Mahmut Bıyıklı, bu tür sorunların zamanla aşılabileceğini, ancak dergiye, yayın dünyasına yön verecek ilgililerin daha fazla kafa yorması ve çözümler üretmesi gerektiğini ifade etti.
Türkiye'de yayın yapan dergi ve gazete sayısının 6 binin üzerinde olduğunu anlatan Bıyıklı, bu dergilerin içinde sektörel, edebiyat, sanat, fikir, bilim dergilerinin yer aldığını anlattı. Bıyıklı, gazeteler çıkarıldığı zaman dergi sayısının 5 bini bulduğunu belirtti. Türkiye'de 600 bin, 150 bin, 70 bin, 30 bin abonesi olan dergilerin bulunduğunu dile getiren Bıyıklı, ''Bu dergilerin çok olmaları, çok alındığından değil. Dergiler kendi içerisindeki sistemlerini o yönde kurmuşlar. Kurumsallaşmalarını abonelik üzerinden kurmuşlar ve onların değişik kitleleri var ve o kitlelerine ulaşabilmişler. Ama aslında asıl dergi okuru, dergiyi gidip bir kitapçıdan, bir bayiden alan okurdur ki o has okur, o kaliteli okur dediğimiz üst seviyedeki okur çok az. Bu okurlar genellikle edebiyat, kültür, güncel aktüel dergileri takip ederler. O okurlar da bin ila 500 arası'' diye konuştu.

'Türkiye bir kapanmış dergiler cenneti'

Fuar kapsamında açılan sergilerden en ilgincinin, ''kapanmış dergiler sergisi'' olduğunu ifade eden Bıyıklı, ''Türkiye bir kapanmış dergiler cenneti. Yıl 1 Sayı 1, Yıl 1 Sayı 2 diye birçok hüzünlü dergi logosuyla karşılaşabiliyoruz. Türkiye'de dergi anlamında kaybedilmiş birçok savaş var. Birçok dergi kapatılmış, editörü, yazarı suskun hale gelmiş durumda'' dedi. Fuarda yayın hayatına devam eden ve yayın hayatına hüzünlü bir şekilde veda etmiş dergilerin okuyucuyla buluştuğunu belirten Bıyıklı, ''Bizim duamız, ümidimiz bütün dergilerin yaşayan dergiler stantlarında olması, kapatılan dergiler kısmının daha az olması. Ama bir Türkiye gerçeği olarak görüyoruz ki kapatılan dergiler bölümümüzdeki dergiler daha çok, yaşayan dergiler bölümündeki dergilerin sayısı daha az'' diye konuştu.
 

'Çocuk dergileri yayın hayatına sessizce veda etti'

Mahmut Bıyıklı, fuarda bütün dergi kategorilerindeki dergilerin sergilendiğini ve içeriklerinin de çok zengin olduğunu belirtti. ''Türkiye'de çok kaliteli, belki de 100 yıl sonra araştırmacıların ortaya çıkaracağı çocuk dergileri, sessiz bir şekilde yayın hayatına veda etti'' diyen Bıyıklı, şunları anlattı: ''Mavi Kuş dergisi, içeriği, tasarımı özgün, günümüz çocuklarının anlayabileceği bir dergiydi. 2.5 yıl devam etti yayın hayatına. Yeni Dünya dergisinin bir yan kuruluşu olarak yayın yapıyordu. İstenilen oranda kurumsallaşıp, istenilen oranda kendi ekonomik iktidarını ya da hüviyetini kazanamadığı için kapanmak zorunda kaldı. Selam dergisi ise bir neslin yetişmesinde büyük emeği olan bir dergi. Bugün birçok yazarın söyleşisine baktığınızda, (Yazarlığa ilk adımı nerede attınız?) diye sorulduğunda (Selam) dergisinin ismini çok duyarsınız. Selam, Can Kardeş dergileri, birçok yazarın yetişmesinde emeği olan dergiler. Türkiye Çocuk dergisi de 1980-1990 kuşağındaki birçok çocuğun, edebiyatla, dergiyle, sanatla tanışmasına vesile olmuş dergiler. Birçoğu yaşıyor, ama birçok çocuk dergimiz yayın hayatına veda etmek zorunda kaldı.''

Mahmut Bıyıklı, çeşitli nedenlerle yayın hayatına son veren dergiler arasında ''Vaha'', ''Düşünce'', ''Gül Çocuk'', ''Edebi Pankart'', ''Rumeli Kültürü'', ''Düş Çınarı'', ''Biat'', ''Sonbahar'', ''İslami Araştırmalar'' ve ''Fidan'' dergilerinin de yer aldığını söyledi. Bugün Türkiye'de okuma oranının nasıl arttırılabileceğinin konuşulduğunu anlatan Bıyıklı, ''Anaokulundan itibaren çocuk, dergiyle tanışmalı ki sonraki yıllarında dergiyle, kitapla, başka bir yayınla bütünleşsin. Bunu tabana indirmemiz gerekiyor, bunu tabana indirmenin yolunun, çocuk dergileri olduğunu bildiğimiz halde, Türkiye'deki çocuk dergilerinin sayısı parmakla gösterilecek kadar çok az'' dedi.
 

34 yıldır yayımlanıyor

Bıyıklı, fuarda yayın hayatına devam eden 40 derginin yer aldığını, bunlar arasında 34 yıldır yayın hayatına devam eden ''Türk Edebiyatı'', 30 yıldır okuyucuyla buluşan ''Dergah'' ve ''Altınoluk'', 250'inci sayısına ulaşan ''Yedigün'' dergilerinin ilgi çektiğini belirtti. Mamut Bıyıklı, ''Yüce Devlet'', ''Tarlayolu'', ''Hanzala'', ''Çekirdek'' adlı fanzin (Farklı yöntemlerle çoğaltılan örnekleri olmakla beraber genellikle fotokopi aracılığı ile çoğaltılarak, satış amacı güdülmeden dağıtılan yayınlardır. Dergiden,süreli yayınlardan, ayrı olarak, süresi belirsiz olarak çıkar ve daha amatörce hazırlanır) dergilerin de okuyucuyla buluştuğunu söyledi. Bu dergilerin, bugünlere gelinceye kadar salim yollardan gelmediğini, çeşitli sıkıntılar, çileler çektiklerini dile getiren Bıyıklı, ''(Dergin var mı derdin var) sözünü ortaya koyan birçok hatıra yaşanmıştır bütün dergilerin sayfalarında'' dedi.

Çok talep edilen, popüler olan kitapların korsan sorunuyla karşı karşıya olduğunu, ancak dergilerin hiçbir zaman popülerliği sağlayamadığını belirten Bıyıklı, ''Dergi o anlamda mahsundur. Mahsun olanın, geride olanın fazla taliplisi olmaz. Dergicilikte korsanlık yok'' şeklinde konuştu. Bıyıklı, İstanbul'da çıkan bir derginin başka bir şehirde ilgi görmesi halinde, dergi merkezinden orjinalinin istenmesi yerine fotokopi olarak çoğaltıltıldığını anlattı.

'İyi bir tarih dergiciliği eleştiriyle ortaya çıkar'

Araştırmacı-yazar Mustafa Armağan da Türkiye'de tarih dergiciliğinin başlangıcının 1910 yılına dayandığını, Tarihi Osmani Encümeni Mecmuası'nın ilk sayısının 14 Ekim 1910'da çıktığını, bu derginin daha sonra Türk Tarih Kurumunun ''Belleten'' adıyla çıkardığı dergiye dönüştüğünü söyledi. Türkiye'de dergicilik alanında küçümsenmeyecek bir geleneğin bulunduğunu, insanların tarihi merak ettiğini belirten Armağan, ''Fakat bilgi, disiplinli ve sistemli bir şekilde öğretilmediği için insanların zihninde çok büyük boşluklar var. Dolayısıyla bir tarih felsefesi verilmediği için her söylenene inanmak gibi garip bir eğilim içinde, (öylemiymiş, bu da mı varmış?) şeklinde, iyi bir tarih eğitiminden geçen insanların yapmaması gereken bir davranış. Böyle bir boşluk olunca, asparagas tarihçilik üreyebiliyor. Her şeyi kabul ettirme, her şeyi yazdığı zaman müşteri bulabilme gibi garip bir mecra açılıyor. Şu an bu televizyona kadar sıçramış durumda'' şeklinde konuştu.

İyi bir tarih dergiciliğinin her şeyden önce eleştiriyle ortaya çıkabileceğini, eleştiri olmadan hiçbir bilimin gelişemeyeceğini ifade eden Armağan, herkesin eleştirileceğini bilerek, araştırdığı konuyu daha dikkatli araştırıp, yazma ihtiyacını duyacağını ifade etti. Türkiye'de bunun büyük bir eksiklik olduğunu, kimsenin kimseyi eleştirmediğini dile getiren Armağan, ''Çünkü muhattap almıyor, ya gömezden geliyor ya da kendi yapacağına bakıyor. Nasıl olsa yapacağı şeye bir müşteri buluyor. Dolayısıyla kimseyle ilgilenmesine gerek yok, ama bu bizim tarih kültürümüzün zayıf kalmasına yol açıyor. Bence en büyük darbe burada'' dedi.

'Mevcut tarih dergilerimizin çoğu, bilgiyi kurban ediyor'

Tarihin, geçmişin zihinde yeniden kurulması olduğunu anlatan Armağan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bugünkü olayları bile biz zihnimizde tam toparlayamazken, bir de hiç içinde olmadığımız, son derece uzak dönemlere eğilip, zihnimizde bugünkü olaylar gibi kurabilmek kolay bir şey değil. Birtakım kulaktan dolma bilgilerle ya da okuduğunu anlamadan hüküm verme çabasına girildiğinde, gerçekliğe dayanma özelliği kayboluyor, tarih buharlaşıyor. Tarih dergiciliğinin içinde bulunduğu sorun benzer bir sorun.'' Türkiye'de iyi tarih dergilerinin bulunduğunu, ancak bu dergilerin 300-500 adet basıldığını ve akademisyenlere, kütüphanelere dağıtıldığını belirten Armağan, sokaktaki insanın bu dergilerle bir alakasının olmadığını söyledi.

Akademik ve popüler dergicilik arasında bir ara bölgenin olması gerektiğini savunan Armağan, ''Sağlam bilgiden kopmadan, gerçek kaynaklarla irtibatımızı kesmeden, geniş kitleye bu bilgileri nasıl aktarabiliriz ve bu mevcut birikimleri, hatalı bilgileri nasıl telafi edebiliriz... Şu anki dergilerimizin sorunu bu. Maalesef popülerizm ve magazin uğruna, mevcut tarih dergilerimizin çoğu bilgiyi kurban ediyorlar. Bundan şiddetle kaçınmak lazım. Çünkü her yazdığınız şey insanların zihnine giriyor bunu temizlemek Fırat nehrini akıtmak gibi zor bir işe soyunmayı gerektiriyor'' diye konuştu.

Eski tarih dergilerinde, eski dönemin olaylarını, Osmanlı zamanının olaylarını bilen insanların hatıralarının yer aldığını belirten Armağan, bu insanlar, kendileri tarih oldukları için, yazdıkları yazılarla birer belge bıraktıklarını ifade etti. Bugünkü dergilerin ise daha çok yazarların ''Dergiyi nasıl sattırabilirim'' kaygısıyla dikkat çekmeye çalışarak yazdıkları yazılardan oluştuklarını dile getiren Armağan, bugünkü dergilerin görsellik, baskı tekniği açısından üstün olduğunu, fakat eski dergilerdeki samimiyetin günümüz dergilerinde bulunmadığını vurguladı.

'Düşünce dergilerinde gerileme var'

Gazeteci-yazar Ali Bulaç da Türkiye'de sosyal hayatı ve siyaseti besleyen en önemli unsurlardan bir tanesinin düşünce dergileri olduğunu, bu dergilerin her birinin birer ekol olduğunu, insanların piyasaya çıkmadan, akademik hayata ve araştırmalara başlamadan önce kendilerini dergilerde test ettiklerini söyledi. Bulaç, dolayısıyla düşünce dergilerinin, aynı zamanda o ülkenin rönesansının da en önemli beslendiği zamanlardan biri olduğunu ifade etti. Türkiye'de düşünce dergilerinin, magazin ya da sektör dergilerinden farklı olduğunu anlatan Bulaç, düşünce dergilerinin seçkin bir kitleye hitab ettiğini, bunu televizyon reytingleri gibi ölçmemek gerektiğini belirtti.

Düşünce dergisinin dolaylı etkilerinin çok olduğunu, bir düşünce dergisi, Türkiye'de 2-5 bin arasında satıyorsa, bunun amacına ulaştığını gösterdiğini belirten Bulaç, şunları kaydetti: ''Türkiye'deki düşünce dergilerinde gerileme var. Bunun da iki önemli sebebi var. Birincisi, televizyon yayıncılığının çok gelişmiş olması, ikincisi de internet ve sosyal paylaşım siteleri. Genellikle insanlar televizyonda seyrettikleri kişileri dinlediklerinde, onun düşüncesine vakıf olduklarını düşünürler. Halbuki düşünce dergileri insanı kitaba götürür, düşünmeye yöneltir. Bu iki faktör düşünce dergilerinin etkisini kırıyor. Ama yine de başka ülkelerle mukayese ettiğimizde, Türkiye Batı ülkelerinden de daha iyi durumda.''
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler