Üniversitelerimiz...

Üniversitelerimiz...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.01.2010 - 06:47

Yer yerinden oynuyor, her gün yeni bir olay, yeni bir olgu ile karşılaşıyoruz. Adeta toplumsal bir deprem geçiriyor gibiyiz.

Gerçekten, vatandaşın güvencesi, toplumsal yaşamın düzenli sürmesini sağlayan yargı yıpratılıyor, ulusumuzun gözbebeği ordumuz, uyduruk savlarla örseleniyor, üniversitelerimizin değerli öğretim üyeleri, ilerici aydınlarımız, bir gecenin sabahında yataklarından kaldırılıp gözaltına alınıyor, şeriat yanlıları, cemaat bağlantılıları, devletin üst düzey orunlarına (makam) yerleştiriliyor, laik Cumhuriyetimizi ılımlı İslam devletine dönüştürecek, ülkemizi bölünmüşlüğe götürecek davranışlar sergileniyor. Ne ki, tüm bu olumsuzluklara karşın, Atatürk’ün, Cumhuriyetimizi ve bağımsızlığımızı emanet ettiği gençlerimiz suskun ve rahat.

Oysa toplumsal coşkuyu oluşturmak, kamuoyu yaratmak, önce birer bilim ocağı olan üniversitelerimizin görevi olması gerekir. Bu öncelikli görevi, 1933 yılında üniversite kurulurken, dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Reşit Galip, Darülfünun’un kapatılma nedenlerini açıklarken, bu kurumun, sosyal gelişmenin gerisinde kaldığını, yapılan sosyal ve siyasal devrimlere uyum sağlayamadığını bildirmiş ve kapatılmaya yol açan öteki nedenleri şöyle sıralamıştır:

“İktisadi alanda esaslı değişiklikler oldu, Darülfünun bunlara habersiz göründü.

Hukukta radikal değişiklikler oldu, Darülfünun yalnız yeni kurumları programına almakla iktifa etti (yetindi).

Harf inkılabı oldu, öz dil hareketleri başladı, Darülfünun hiç tınmadı.” Görüldüğü gibi, kimi çevrelerce diktatör olarak eleştirilen Mustafa Kemal’in genç bakanı özgürce, üniversiteleri ülke sorunlarıyla ilgilenmeye çağırıyordu. Yazar Sefahattin Konakçı, “Avrupa’nın çoğu ülkelerinde üniversite yalnız mektep olarak kalmamıştır. Üniversiteler, milli kültürün, milli coşkunun, milli ahlakın en mahrem, en tılsımlı birer mabedi olmuşlardır” sözleriyle üniversitelerin, ulusal coşkuyu yaratmak görevinde olduklarını vurgulamıştır. Bu ve benzeri uyarı ve öneriler, özellikle üniversite gençliği üzerinde etkili olmuştur. Gerçekten, benim kuşağımın üniversite gençliği, ülke sorunları üzerinde gerekli duyarlılığı göstermiştir. Örneğin, diktatör Mussolini’nin, Antalya yöresi üzerinde saldırgan bir söz sarf etmesi nedeniyle basınımızla, genç-liğimizle başımızı kaldırmış “Çizmeyi giydirme”, “Dokunmayın bu arslana” gibi sloganlarla alan toplantıları, coşkulu gösteri yürüyüşleri düzenlenmiştir. Kıbrıs konusunda “Ya taksim ya ölüm... Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır” haykırışlarıyla yapılan yürüyüşler belleklerimizden silinmemiştir. Turan Emeksiz’lerin, Nedim Özpolat’ların şehadeti uğruna, büyük bölümüyle gençliğin başardığı 27 Mayıs Devrimi’ni coşkuyla anımsamaktayız.

Işık içinde yatsın Prof. Tarık Zafer Tunaya, dönemin iktidarına karşı kaygılarını şöyle belirtmiştir: “Meseleler gittikçe çözülemez biçimde düğümlenmiştir. Karanlık servilerin gölgesi altında, belki de, yeni mezarlar kazınacaktır; tarif edilemez karanlık bir ortam yaratılmıştır.”

Bir başka öğretim görevlisi, sanki bugünü anlatıyormuş gibi, “İliklerine kadar karşıdevrimci oldukları halde, gençlikten yana gözükmek isteyen, ona sahip çıkmaya çalışıp yanlış yollar gösterenlerin ikiyüzlülüklerini ve karşıdevrimlerini su yüzüne çıkaracağız” uyarısında bulunmuştur.

Üniversiteli bir genç, günümüz iktidarına sesleniyormuş gibi “Mustafa Kemal’in devrimci eylemleri karşısında sinen irtica, zamanımızda, iktidarın himayesinde hortlamış, dış kaynaklardan beslenerek devrimcilere karşı saldırıya geçmiştir” uyarısıyla, gençliğin sesini topluma duyurmuştur.

Günümüzde siyasal iktidarın benzer tutumu karşısında üniversitelerimizin bu denli suskun kalmasının nedeni nedir?

Bana göre, yukarda sözünü ettiğim uyarı ve eleştirileri yapan gençler, Mustafa Kemal’in çocukları olan Reşit Galip, Mustafa Necati, Hasan Âli Yücel gibi, üst düzey yöneticilerin ve Cemil Bilsel, Sıddık Sami Onar, Tarık Zafer Tunaya gibi Atatürkçü bilim insanlarının öğretip eğittiği öğrencilerdi. Mutafa Kemal’in “Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır” öğüdünde bulunduğu gençlerdi onlar...

Kuşkusuz, imam kılıklı Soros çocuklarının eğitici, yönetici olduğu üniversitelerden aynı coşkuyu, aynı yürekliliği beklemek olanaksızdır.

Ama yaşlı kuşak olarak biz, Soros çocuklarından bir beklentimiz olmasa da gençlerimizden umutluyuz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon