Yalnızca on aile kaldı

Diyarbakır’ın geçmişindeki çokkültürlü yapıyı belge ve fotoğraflar aracılığıyla bugüne taşıyan “Diyarbakır’ın Kayıp Halkları - Eski Diyarbakır’da Kültürel Çeşitlilik” sergisi, Diyarbakır’ın ardından İstanbul’da da açıldı.

Yalnızca on aile kaldı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 14.02.2012 - 17:43

Birzamanlar Yayıncılıktan Osman Kökerin küratörlüğünü üstlendiği sergide, 1890-1914 yılları arasında Diyarbakırda yaşamış halklar ve onların gündelik hayatları, kentin mimari dokusu ile paralel bir şekilde anlatılıyor. Osman Köker, Türkiyede diyor, resmi tarih Türkler ve Müslümanlar üzerinden anlatılır. Öteki unsurlar ise 20. yüzyılın başında birdenbire ortaya çıkar, düşmanla işbirliği yapıp sahneden çekilirler. Biz de, bu topraklarda Türkler ve Müslümanlar dışında halkların da yaşadığını, bu tarih anlayışının yanlış olduğunu gösterme amacıyla bu sergiyi açtık.

Neden yalnızca Diyarbakır ele alınıyor, Diyarbakırın önemi nedir? Çünkü sergi, 19. yüzyıl sonunda yapılan nüfus sayımında 35 bin çıkan Diyarbakır nüfusunun yarısının gayrimüslimlerden oluştuğunu, büyük bir çoğunluğu Ermeni olan bu nüfusun içinde ayrıca Rum, Süryani, Yahudi, Keldani, Yezidi ve Şemsilerin bulunduğunu gösteriyor izleyiciye. Bu halkların büyük bir çoğunluğu 1915te, geri kalanlar ise 1980e kadar farklı nedenlerle yok oldular. Bugün bu farklı halklardan en fazla 10 aile var Diyarbakırda. Ve işin kötü yanı, eski Diyarbakır bilgisi bırakın Türkiyeyi, yerel halkta bile yok diyor Köker.

Bu anlamda sergiyi ilk olarak Diyarbakırda açmak da oldukça anlamlı olmuş, ancak Kökerin anlattığına göre sergi kapsamındaki belge ve fotoğraflara ulaşmak hiç kolay olmamış. Ermeni yerel tarih kitapları, Orlando Carlo Calumenonun koleksiyonu ile ABDdeki araştırma merkezi Projectsavein Kökerin yararlandığı temel kaynaklar olması, bir başka deyişle bu topraklarda yaşamış halkların bilgisine dışarıdan ulaşılması da işin, üzerinde düşünülmesi gereken bir başka yönünü ortaya koyuyor.

Köker, Diyarbakırın kaybolan halklarının kentteki varlığına dair izleri sıralıyor. Ticari yıllıklar, şehrin zanaat ve ticaret hayatının büyük ölçüde Ermenilerin elinde olduğunu gösteriyor. Yerel yönetimde ise Diyarbakır Belediyesinde Ermenilerden bir kişi, ikinci başkan olarak görev alırdı. Belediye meclisi üyelerinin yarısını, vilayet idare meclisinin üyelerinin önemli bir kısmını başta Ermeniler olmak üzere Hıristiyanlar oluştururdudiyor.

Gündelik hayata, sokağa yansıyan özellikleriyse kentin sosyokültürel yapısını ve zenginliğini ortaya koyuyor: Gayrimüslimlerin tiyatro toplulukları, Ermeni ve Süryani bandoları kent hayatının oldukça renkli olduğunu gösteriyor. Diyarbakırda avukat, doktor ve eczacıların tamamına yakını Hıristiyandı, çoğunluğu ise Ermeniydi. Kentte Osmanlının son döneminde faal olan 7 büyük kilise var, ikisi Ermeni, biri Protestan, biri Katolik, bir Süryani kilisesi, Keldani ve bir Rum kilisesi. Savaş yıllarında bu kiliseler başka amaçlarla kullanılmış, bir tek Süryani kilisesi o yıllarda faaliyetini devam ettirebilmiş.”

Son soru bugüne dair. AKPnin başta Kürt açılımı olmak üzere Türkiyede yaşayan halklara yönelik polikalarını nasıl değerlendirdiğini, resmi tarih anlayışının değişip değişmediğini soruyorum Kökere, şöyle yanıt veriyor:

AKPnin politikası ile bizim amaçladıklarımız paralel gidiyor diyemem. Eski politikaların yavaş yavaş kırıldığını görmekle birlikte çok da içselleştirilmiş bir yaklaşım yok farklılıklara karşı. Çokkültürlülük yalnızca etnik değil aynı zamanda dinseldir de çünkü.

Türkçe, Kürtçe ve İngilizce hazırlanan sergi, 10 Marta kadar Tütün Deposunda görülebilir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler