Yalnızca on aile kaldı
Diyarbakır’ın geçmişindeki çokkültürlü yapıyı belge ve fotoğraflar aracılığıyla bugüne taşıyan “Diyarbakır’ın Kayıp Halkları - Eski Diyarbakır’da Kültürel Çeşitlilik” sergisi, Diyarbakır’ın ardından İstanbul’da da açıldı.
Birzamanlar Yayıncılık’tan Osman Köker’in küratörlüğünü üstlendiği sergide, 1890-1914 yılları arasında Diyarbakır’da yaşamış halklar ve onların gündelik hayatları, kentin mimari dokusu ile paralel bir şekilde anlatılıyor. Osman Köker, “Türkiye’de” diyor, “resmi tarih Türkler ve Müslümanlar üzerinden anlatılır. Öteki unsurlar ise 20. yüzyılın başında birdenbire ortaya çıkar, düşmanla işbirliği yapıp sahneden çekilirler. Biz de, bu topraklarda Türkler ve Müslümanlar dışında halkların da yaşadığını, bu tarih anlayışının yanlış olduğunu gösterme amacıyla bu sergiyi açtık.”
Neden yalnızca Diyarbakır ele alınıyor, Diyarbakır’ın önemi nedir? Çünkü sergi, 19. yüzyıl sonunda yapılan nüfus sayımında 35 bin çıkan Diyarbakır nüfusunun yarısının gayrimüslimlerden oluştuğunu, büyük bir çoğunluğu Ermeni olan bu nüfusun içinde ayrıca Rum, Süryani, Yahudi, Keldani, Yezidi ve Şemsilerin bulunduğunu gösteriyor izleyiciye. “Bu halkların büyük bir çoğunluğu 1915’te, geri kalanlar ise 1980’e kadar farklı nedenlerle yok oldular. Bugün bu farklı halklardan en fazla 10 aile var Diyarbakır’da. Ve işin kötü yanı, eski Diyarbakır bilgisi bırakın Türkiye’yi, yerel halkta bile yok” diyor Köker.
Bu anlamda sergiyi ilk olarak Diyarbakır’da açmak da oldukça anlamlı olmuş, ancak Köker’in anlattığına göre sergi kapsamındaki belge ve fotoğraflara ulaşmak hiç kolay olmamış. Ermeni yerel tarih kitapları, Orlando Carlo Calumeno’nun koleksiyonu ile ABD’deki araştırma merkezi Projectsave’in Köker’in yararlandığı temel kaynaklar olması, bir başka deyişle bu topraklarda yaşamış halkların bilgisine “dışarıdan” ulaşılması da işin, üzerinde düşünülmesi gereken bir başka yönünü ortaya koyuyor.
Köker, Diyarbakır’ın kaybolan halklarının kentteki varlığına dair izleri sıralıyor. “Ticari yıllıklar, şehrin zanaat ve ticaret hayatının büyük ölçüde Ermenilerin elinde olduğunu gösteriyor. Yerel yönetimde ise Diyarbakır Belediyesi’nde Ermenilerden bir kişi, ikinci başkan olarak görev alırdı. Belediye meclisi üyelerinin yarısını, vilayet idare meclisinin üyelerinin önemli bir kısmını başta Ermeniler olmak üzere Hıristiyanlar oluştururdu” diyor.
Gündelik hayata, sokağa yansıyan özellikleriyse kentin sosyokültürel yapısını ve zenginliğini ortaya koyuyor: “Gayrimüslimlerin tiyatro toplulukları, Ermeni ve Süryani bandoları kent hayatının oldukça renkli olduğunu gösteriyor. Diyarbakır’da avukat, doktor ve eczacıların tamamına yakını Hıristiyandı, çoğunluğu ise Ermeniydi. Kentte Osmanlı’nın son döneminde faal olan 7 büyük kilise var, ikisi Ermeni, biri Protestan, biri Katolik, bir Süryani kilisesi, Keldani ve bir Rum kilisesi. Savaş yıllarında bu kiliseler başka amaçlarla kullanılmış, bir tek Süryani kilisesi o yıllarda faaliyetini devam ettirebilmiş.”
Son soru bugüne dair. AKP’nin başta Kürt açılımı olmak üzere Türkiye’de yaşayan halklara yönelik polikalarını nasıl değerlendirdiğini, resmi tarih anlayışının değişip değişmediğini soruyorum Köker’e, şöyle yanıt veriyor:
“AKP’nin politikası ile bizim amaçladıklarımız paralel gidiyor diyemem. Eski politikaların yavaş yavaş kırıldığını görmekle birlikte çok da içselleştirilmiş bir yaklaşım yok farklılıklara karşı. Çokkültürlülük yalnızca etnik değil aynı zamanda dinseldir de çünkü.”
Türkçe, Kürtçe ve İngilizce hazırlanan sergi, 10 Mart’a kadar Tütün Deposu’nda görülebilir.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!