Yazıları yetim kalan yazar: Sabahattin Ali
“Başına indirilen bir odun parçasıyla, kanlar içinde yığıldı yere. Yeşil mürekkepli dolma kalemi düştü cebinden. Çantasından, yeni romanının sayfaları savruldu etrafa. Yazıları yetim kalmıştı. Biricik kızı Filiz de öyle.”
Ahmet Külsoy /- İstanbul
Edebiyatımızın temel taşlarından büyük yazar Sabahattin Ali’nin “kayıp” edilmesinin üzerinden 70 yıl geçti. Sabahattin Ali, 70 yıl önce bugün, 31 Mart 1948 sabahı yurt dışına çıkmak üzere İstanbul’dan ayrıldı. Ailesi ve arkadaşları kendisinden bir daha haber alamadı. Sabahattin Ali’nin akıbeti bugüne kadar karanlıkta kaldı.
Devletin resmi açıklaması “Sabahattin Ali Bulgaristan’a kaçarken, milli hisleri galeyana gelen kaçakçı tarafından öldürüldü” olsa da, yakın çevresi Sabahattin Ali’nin, Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü’nde işkenceyle sorgulanırken öldürüldüğüne ve bedeninin kaybedildiğine inandı.
Sosyalist olan Sabahattin Ali, baskıcı hükümet politikalarına muhalefet ettiği için polis tarafından sürekli izleniyordu ve antikomünist histerinin propagandacısı sağ basın tarafından hedef tahtasına konulmuştu. İktidarın hoşuna gitmeyen eleştirel düşüncelerini açıklayan kişilerin “düşman”, “vatan haini” ilan edildiği bir ortamda, “hep birlikte, özgür ve eşit biçimde ‘insan gibi’ yaşamak mümkündür” diyen yazıları ve yoksulluğu, yolsuzlukları gündeme getirmesi nedeniyle “yıkıcı propaganda” yapmakla suçlanıyor, hakkında soruşturmalar, mahkûmiyetler veriliyordu. Sabahattin Ali, çalışamaz, üretemez duruma gelmişti. Yurt dışına çıkmak istiyordu ama pasaport alamıyordu. Sonunda bir kaçakçı ile anlaşarak yurt dışına çıkmaya karar verdi.
Ali Ertekin’in ajan olduğunu anlayamadı
Sabahattin Ali, dönemin haber alma teşkilatı MAH için çalışan Ali Ertekin’le yurt dışına çıkmak için anlaştı. Sabahattin Ali, başına geleceklerden habersizdi. Ertekin, onu ‘sınırı geçeceğiz’ diyerek Kırklareli’ne götürdü. Sonra bilinmezliğe terk edildi. Sabahattin Ali’nin cansız bedeni bir çoban tarafından 16 Haziran 1948’de Sazara Köyü ormanlık alanında bulundu.
Olayın kamuoyuna yansıması ise 9,5 ay sonra, ciddi hükümet krizinin yaşandığı günlerde oldu. 12 Ocak 1949 tarihinde gazetelerde “Komünist yazar Sabahattin Ali yurt dışına kaçarken Bulgar sınırında öldürüldü” şeklinde yansıtıldı. Devletin resmi açıklaması bu olsa da, yakın çevresi, Sabahattin Ali’nin Kırklareli Emniyet Müdürlüğünde sorgulanırken öldürüldüğü ve olayı örtbas etmek için Ali Ertekin’in paravan olarak kullanıldığı görüşünde birleşti.
Albay Talat Turhan, bir üst düzey emniyet görevlisinin “Sabahattin Ali sınırdan Kırklareli’ne getirildiğinde sorguya çekildi. Fakat konuşmadığı için sıkıştırıldı ve bu sıkıştırılma sırasında öldü. Hem de inleyerek kollarımda can verdi” dediğine tanık olduğunu söyledi.
“Hangi gizli örgüte mensupsun” diye soruyorlardı…
Gazeteci yazar Osman Balcıgil, “Yeşil Mürekkep” adlı kitabının 402. sayfasında şunları yazıyor:
“Sabahattin, hücresinden sorgu odasına kaç kez götürüldüğünü hatırlayamaz hale gelmişti. Sopayla dövülmekten elleri ayakları mosmor olmuştu. O kadar ki, elleri tutmaz, ayakları ayakkabısına sığmaz hale gelmişti. Sonraki günlerde çırılçıplak soyup ıslatarak dövmeye başlamışlardı. Bu süreç içinde, cevabı olmayan, daha doğrusu ne cevap verirse versin karşı tarafı tatmin etmeyen sorular soruluyordu. Başlangıçta biraz çantasından çıkan tabancanın üzerinde oyalanmışlardı.
‘Nereden buldun tabancayı?’ diye tutturmuştu sorgucu. O da anlatmıştı olup biteni, tam da olup bittiği gibi. Ardından ‘kaç cinayet işledin bu silahla?’, kendileri bile inanmadan. Sonra ‘Senden sonra Bulgaristan sınırından birilerinin daha kaçacağını söylemişsin. Kim onlar?’ diye sormuşlardı.
‘Ben o lafı Ali Ertekin’in ağzına bir parmak bal çalmak için ettim’ dediyse de, zinhar inandıramamıştı karşısındakileri. Arada bir ‘Hangi gizli örgüte mensupsun?’ diye soruyorlardı. ‘Hiçbir örgüte mensup değilim’ dedikçe yiyordu sopayı Sabahattin…”
Galatasaray Meydanı’nda Sabahattin Ali çığlığı
Cumartesi Anneleri, 679. kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Ünlü yazar Sabahattin Ali’nin akıbeti soruldu. Kızı Filiz Ali, sağlık sorunları nedeniyle etkinliğe katılamadı ancak kaleme aldığı mektup okundu.
Mektupta şu görüşlere yer verildi:
“Sabahattin Ali gibi tanınmış, sevilen bir yazarın hunharca öldürülmesinin yarattığı dehşet ve korku, toplumu suskunluğa sevk ederken öte yandan her türlü muhalefeti sindirmeyi vazife bilen karanlık güçlere de cesaret verdi. Her on yılda bir tekrarlanan askeri darbeler ile ‘karanlık güçler’ denen, aslında içimizden birileri, diğerlerini yok etmeye devam ettiler. Öldürülen gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, bilim insanlarının ardından toplumda gitgide derinleşen ve hiçbir biçimde tedavi edilmeyecek yaralar açıldı. Yetmiş yıl sonra gelinen noktada toplum, toptan pasifize edilmiş, her türlü haksızlık, hukuksuzluk, cinayet ve dehşet kanıksanmış durumdadır. Ne var ki, güneşin her sabah doğması kadar doğal, değişmez bir gerçek var evrende: Hafıza. İnsan hafızası kaybolan, kaybedilen, yok edilen, yakılan, parçalanan değerlerimizi unutmaz. Onlar, bu kayıp değerleri hiç umulmadık bir yerde, umulmadık şekilde toplumun karşısına çıkarır ve ‘susmaktan hiç utanmadınız mı?’ diye sorar.”
Öte yandan, İHD İstanbul Şubesi, Sabahattin Ali’nin hayatını konu alan bir belgesel izlettirdi.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- DEM Partili vekillerle 'Suriye' atışması!