'Yeni Osmanlıcılık' Gerçeklerle Bağdaşabilir mi?..
‘Yeni Osmanlıcılık’ Gerçeklerle Bağdaşabilir mi?..
Aydınlarımız, acaba “Yeni Osmanlıcılık” yerine niçin “Atatürkçülük”ü benimsemekten kaçınmaktadır?.. “Yeni Osmanlıcılık”; boyun eğmek, sindirilmek, yenilgiye uğratılmak, küçük düşürülmek, hor görülmek, diğer devletler nezdinde itibarını yitirmek demektir.
Osmanlı dönemine öykünen ‘sözde aydınlar’ımız; bakalım, bunda haklılar mı?..
Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda sonun başlangıcındadır, yani çöküş dönemini yaşamaktadır. “Büyük Güçler” olarak isimlendirilen Rusya, Avusturya, İngiltere ve Fransa, Osmanlı’ya 19. yüzyılın ikinci yarısında artık “Hasta Adam” gözüyle bakmakta; bu “hasta”yı tedavi etmek yerine, onu, uzuvlarını parçalayarak ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.
Rusya’nın gözü İstanbul’da ve Boğazlar’dadır. Rus Çarı Deli Petro zamanından beri Rusya’nın başlıca hedefi, İstanbul ile Boğazlar’ı ele geçirerek, Akdeniz’e inebilmek olmuştur.
Rusya’nın en büyük rakibi konumunda olan ise, İngiltere’dir. İngiltere, egemenliği altındaki Hindistan’a giden ticaret yolunu tehlikeye düşürmemek amacıyla, bu yolun, güçlü bir Rus Çarlığı yerine, güçsüz ve kendi denetimi altındaki Osmanlı Devleti’nin elinde kalmasını yeğlemektedir.
Fransa, Osmanlı Devleti’nin egemenliği altında bulunan Katolik halkların koruyucusu rolünü benimsemekte ve Osmanlı’dan sağlamış olduğu kapitülasyonlarla, bu devleti ekonomik açıdan sıkı sıkıya kendine bağlamak istemektedir.
Batılı devletler
Osmanlı padişahları, 18. yüzyılın sonlarında, artık Osmanlı Devleti’nin kendi ayakları üzerinde duramayacağının ayırdına vararak, ilk kez Batı’ya kapılarını açmışlar ve yabancı devletlerle “sürekli diplomasi” uygulamasını başlatmışlardı. Öte yandan, Osmanlı Devleti, Büyük Güçlere yönelik olarak denge politikasını uygulamaya başlamış ve dönemin koşullarına koşut olarak, ancak sırtını güçlü bir devlete dayamak suretiyle, varlığını sürdürebilmeyi başarmıştı.
Bu gelişmeyle birlikte, Batılı Büyük Güçler, bundan böyle Osmanlı Devleti’ni kendi denetimleri altına almak yoluyla, bu devletin varlığını sürdürmesine izin vermiş; Osmanlı Devleti de, dış politikaya ilişkin kararlarını, kendi özgür iradesi sonucunda değil, Batılı Güçlerin buyrukları doğrultusunda alabilmişti. 19. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı padişahlarının, İngiltere’ye danışmadan hiçbir savaş ya da barış kararı alamadıkları gayet iyi bilinmektedir.
Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) fermanlarının, büyük ölçüde Batılı devletlerin diretmeleri ve baskıları sonucunda Osmanlı padişahları tarafından çıkartılmış oldukları bir gerçektir.
Ayrıca, padişahların söz vermiş oldukları reformların uygulanmasını denetlemek istediklerini ileri sürenler de, yine aynı Batılı devletler değil midir?..
Osmanlı Devleti, 19. yüzyılın başlarından itibaren, kendi egemenliği altında bulundurduğu Balkan topraklarını teker teker yitirmiş; Balkan halklarından olan Yunanlılar, Sırplar, Karadağlılar, Romenler, Bosna-Hersekliler, Arnavutlar ve Bulgarlar, Osmanlı’dan önce özerkliklerini, daha sonra da tam bağımsızlıklarını sağlayarak, kendi ulus-devletlerini kurmuşlardı. Bu, önüne geçilemeyecek olan bir gelişmeydi, çünkü 1789 Fransız Devrimi’nin öne çıkarttığı “ulusçuluk” ilkesi, bağımlı halkların, kendilerini imparatorlukların egemenliklerinden kurtarmalarına ve ulusal devletlerini kurmalarına yolu açmıştı.
İçlerine sindiremediler
Kendilerini “Yeni Osmanlılar” diye nitelendirenler, acaba Osmanlı’nın 19. yüzyılın özellikle ikinci yarısında düşmüş olduğu bu acıklı durumun, yeniden sahneye konmasına mı özenmektedir?..
Batılı devletler, her zaman için kendilerinden küçük gördükleri Müslüman Türk’ün, Mustafa Kemal Atatürk gibi mucizevi bir liderin önderliğinde, Osmanlı’nın küllerinden yeniden doğuşunu hiçbir zaman içlerine tam anlamıyla sindirememiştir.
Onlar, Atatürk’ün onlara başkaldırışını ve savaş alanında kazandıklarını, aynen diplomasi masasında da kendilerine kabul ettirebilmesini hiç hazmedememişlerdir. Batılılar, Atatürk döneminden sonra Türk’ü, aynen Osmanlı’ya yapmış oldukları gibi, yeniden hizaya getirebilmeyi hiç akıllarından çıkarmamışlardır.
AKP hükümeti, Batılıların bu tuzağına düşmemeye özen göstermelidir. Başka devletlerin isteklerine boyun eğerek ve onların hiçbir sözünden çıkmayarak, bağımsız bir devlet yönetilemez. O zaman Osmanlı’nın son dönemini aynen yaşamak zorunda kalırız.
Hiçbir Cumhuriyet Hükümeti’nin, Türk ulusunu böyle bir durumla karşı karşıya bıraktırmaya hakkı ve haddi yoktur.
Aydınlarımız, acaba “Yeni Osmanlıcılık” yerine niçin “Atatürkçülük”ü benimsemekten kaçınmaktadır?.. “Yeni Osmanlıcılık”; boyun eğmek, sindirilmek, yenilgiye uğratılmak, küçük düşürülmek, hor görülmek, diğer devletler nezdinde itibarını yitirmek demektir.
Oysa, “Atatürkçülük”; başı dik olmak, yenilmemek, başka devletlerle eşit statüde bulunmak, uluslararası toplulukta itibar sahibi olmak ve onurlu olmak demektir.
Sizler, bu iki düşünce sisteminden hangisini benimserdiniz?..
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama