Yeni Petrol Kanunu: Açık Konuşmak

Yeni Petrol Kanunu: Açık Konuşmak
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.05.2013 - 06:10

Rezerv ya da petrol fiyatının artmasıyla devlet ile yatırımcı arasında
çıkar paylaşımı orantısız biçimde oluşuyor. Bu oluşum petrol
yasalarında ana ilke olan çıkarların devlet ile yatırımcı arasında adil biçimde paylaşılması ilkesine açıkça ters düşmektedir. Bunun nedeni, tasarıda benimsenmiş olan, katı yapılı DH/V sistemidir.

Yeni Petrol Kanunu tasarısı hemen hiçbir değişiklik yapılmadan 26.03.2013 tarihinde TBMM Enerji Komisyonu’nda kabul edildi. Yakında tasarının Genel Kurul’da onaylanıp Cumhurbaşkanı’na imzaya gönderilmesi beklenmektedir. 1954’te yürürlüğe giren 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun yerini alacak olan bu tasarının ciddi eksik yanlarını yarı-kapalı bir ifade ile bir önceki yazımızda dile getirmiştik (Cumhuriyet, 21.2.2013). Kaygılarımız stratejik olduğu kadar önemli ölçüde ekonomik alanda idi. Bu bağlamda birtakım soruları gündeme getirmiş, komisyonun müzakerelerinde bu sorulara yanıt aramasının önemine değinmiştik.

Vurgulamak gerekir ki, tasarının bugünkü şekliyle kanunlaşması Türkiye için bir şansızlık olacaktır.
Bu yazının amacı, gündeme getirdiğimiz soruları kendimiz yanıtlayıp ekonomik yöndeki kaygılarımızı daha açık bir ifade ile dile getirmek. Tasarının öteki yanları konumuz dışı. Ekonomik sorunlar tasarının dizaynı şekli ile yakından ilgili. Tasarı şimdiki haliyle
Devlet Hissesi/Vergi (DH/V) sistemini benimsiyor. Biz Üretim Paylaşımı (ÜP) sisteminin daha uygun olacağını belirttik. Sorduğumuz 4 soruyu şimdi mercek altına alalım:
Soru: Tasarı hükümleri çerçevesinde devletin ve yatırımcının kazanımları değişik senaryolar kapsamında ne olabilecektir, tahminen saptanmış mıdır?
Yanıt: Petrol yasası tasarıları normal olarak ileriye dönük ekonomik öngörüler (projeksiyonlar) çerçevesinde düzenlenir, gereğince ayarlama yapılır. Öngörü çalışmalarından yoksun yasa taslakları bir anlamda “boşluk” içinde düzenlenmiş sayılırlar. Öngörüler değişik senaryolar (rezerv, üretim düzeyi, petrol fiyatları vb. hususlar) bazında yapılır ve entegre meslek çalışmalarına dayanır. Öngörü değerlendirmelerinde devletin ve yatırımcının üretimden elde ettikleri kazanım dereceleri büyük önem taşır. Kazanım derecesi devlet için genellikle “devletin aldığı”, yatırımcı için “iç kârlılık oranı” kıstasları ile ölçülür.

Ekonomik öngörüler

Bütün görünümler, sözü geçen yasa tasarısının düzenlenmesinde ekonomik öngörülerin yapılmadığına işaret ediyor. Tasarıya şekil veren çalışma grubu toplantılarından yansıyan haberler bu yönde. Aynı şekilde komisyonun kaleme aldığı “muhalefet şerhi”nde bu noktada bir çekince yok. Öngörü çalışmalarında ev sahipliği yapması gereken Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün (PİGM) bu hususta kamuoyuna açıklama yapması beklenir. Öngörü çalışmalarının yapılmaması ciddi bir eksiklik. Petrol şirketleri genel olarak bu tür öngörü çalışmaları yapar; devlet niye yapmıyor?
Soru: Bu kazanımlar dünya normlarına kıyasla ne anlam ifade eder?
Yanıt: Karadaki petrol ve doğalgaz faaliyetlerini kapsayan çalışmalarımız, tasarı altında devletin kazanımının değişik rezerv/üretim senaryolarında genellikle yüzde 30-40 dolaylarında olacağını göstermektedir. Yatırımcı için iç kârlılık oranı 4 milyon varil rezervden 60 milyon varil rezerve kadar sürekli artıyor, yüzde 75 düzeyine çıkıyor. Çalışmalarımız deniz faaliyetlerini kapsamadıysa da bu kazanım trendlerinin bu faaliyetlerde de geçerli olacağı düşünülmektedir.
Devlet için yüzde 30-40’lık kazanım dünya ortalamasının oldukça altında. Devletin kazanımı zengin petrol ülkelerinde yüzde 90-95’e kadar çıkar ise de dünya ortalaması yüzde 67. Yatırımcı için görünen kârlılık dereceleri gayet çekici.
Soru: Petrol ve doğalgaz fiyatlarının belirli ölçüde yükselmesi ve düşmesi kazanımları rakamsal olarak nasıl etkileyecektir? Bu durum Petrol Kanunu’ndaki “istikrarı” nasıl etkiler?
Yanıt: Kara faaliyetleri ile ilgili çalışmalarımız petrol fiyatlarının belirli ölçüde artması durumunda devletin kazanımının yüzde 30-35 dolaylarında durağan kalacağı, hatta bir miktar düşeceği, buna karşılık yatırımcının iç kârlılık oranının petrol fiyatlarına paralel olarak artacağını göstermektedir. Aksi durumda, petrol fiyatları düştüğünde yatırımcının kârlılığı doğal olarak düşüyor; devletin kazanımı da bir miktar azalıyor, genel olarak durağanlığını koruyor.
Bu demek oluyor ki, rezerv ya da petrol fiyatının artmasıyla devlet ile yatırımcı arasında çıkar paylaşımı orantısız biçimde oluşuyor. Bu oluşum petrol yasalarında ana ilke olan çıkarların devlet ile yatırımcı arasında adil biçimde paylaşılması ilkesine açıkça ters düşmektedir. Bunun nedeni, tasarıda benimsenmiş olan, katı yapılı DH/V sistemidir.
Aynı sistem üzerine kurgulanmış olan yürürlükteki 6326 sayılı Petrol Kanunu altında kimi şirketin Türkiye’de bir zamanlar yüzde 100’ü aşan iç kârlılık oranını gerçekleştirdiğini bir ek not olarak eklemekte yarar var. Bu kârlılığa sektörde çok ender rastlanır.
Petrol fiyatlarının düşmesi durumunda oluşabilecek başka bir gelişmeye de değinelim: Fiyatların düşmesiyle yatırımcının kârlılığı buna paralel olarak düşecek, küçük rezervlerin geliştirilmesi aksayacak, belki de iptal edilecektir. Üretimi artırma gibi özel yöntemler de askıya alınabilecektir. Bu tür gelişmeler enerji açısından bir kayıp anlamındadır. Bunun nedeni yine tasarıda benimsenen DH/V sistemi. ÜP sistemi ve özel teşviklerle bu tür sakıncalar giderilebilir.

Yatırımcı mağdur olur

Fiyat dalgalanmaları şimdiki sistem altında devleti ya da (daha çok) yatırımcıyı mağdur edebilecektir. Mağduriyetler devlet ile yatırımcı arasındaki ilişkileri (“istikrarı”) olumsuz etkileyebilecek, yasaya dönük revizyonlar ve yargı başvuruları gündeme gelecektir. Nitekim DH/V sistemini barındıran ülkelerde tek yanlı yasal revizyonlar (İngiltere’de yaklaşık 20 kez) sektörde hoşnutsuzluğa ve belirsizliğe yol açmış, yatırımları aksatmıştır.
Soru: Doğalgaz kaynaklarının stratejik önem kazandığı Doğu Akdeniz’de kıyıdaş ülkeler Mısır, Suriye, İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Lübnan modern ÜP sistemini benimsemişken Türkiye’nin DH/V sisteminde direnmesinin nedeni nedir?
Yanıt: Bu soruya yanıt vermemeyi yeğliyor, okuyucunun yorumuna bırakıyoruz. Ancak şurasını belirtmekte yarar var: Petrol sektörü 1954’ten bu yana çok değişti; petrol fiyatlarındaki istikrarlı dönem tarihe karıştı. Oysa yeni tasarı dizayn açısından hemen hiçbir yenilik getirmiyor. Tasarıyı geçmişe saplanmış bir zihniyetin ürünü olarak görmemek mümkün değil. Anlaşılıyor ki bu direnişin arkasında “bürokratik zorluklar” algısı var. Kanımızca “bürokratik zorluklar” bir mazeret; 70 küsur milyonluk Türkiye için yakışık almayan bir tutum. ÜP sisteminin zengin rezerve sahip ülkeler için daha uygun olduğu inancı da gerçekle bağdaşmıyor. DH/V ve ÜP sistemlerinin benimsenmesinde rezerv zenginliği rol oynamaz.
Evet, Doğu Akdeniz’de kıyıdaş ülkeler ÜP sistemini benimsemişken (Mısır ve Suriye eskiden beri; İsrail, GKRY, Lübnan son yıllarda) Türkiye’nin DH/V sisteminde direnmesinin nedeni nedir? Bu sistemin sakıncaları olduğu yadsınamaz.
Son olarak kayda değer ki, yukarıda belirtilen hususlar keşfedilmiş sahaların işletilmesi ile ilgili. Madalyonun öbür yanı arama süreci. Rezerv zenginliği ve teşvikler bu noktada r
ol oynar. Bu başlı başına bir konu. Tasarının aramacılık açısından da eksik noktaları olduğunu bir önceki yazımızda kısaca belirttik.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler