Yeni umutlar, yeni hayaller
Bülent Eczacıbaşı, "Babam, bu festivali İstanbullular için bir nefes alanı, kültür ve sanatla zenginleşme fırsatı olarak görüyordu. Bugün hâlâ aynı heyecan ve kararlılıkla İstanbul için yeni hayaller kurmayı sürdürüyoruz" dedi.
Nicedir Türkiye’nin kültür yaşamına damgasını vuran İstanbul Kültür Sanat Vakfı bu yıl 40 yaşında. İKSV’nin ilk gözağrısı İstanbul Müzik Festivali de 40. yaşını “Umut ve Kahramanlar” temasıyla kutluyor. Tam 20 yıl önce bugünlerde, festivalin 20. yılını Nejat Eczacıbaşı ile konuşmuştum, yine Cumhuriyet için.
Hiç unutmuyorum, Nejat Bey’in çalışma odasının duvarında babası Ferit Eczacıbaşı’nın bir portresi asılıydı, elinde Cumhuriyet gazetesiyle. Bu kez, tam 20 yıl sonra, İKSV’nin şimdiki Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ile söyleşiye oturduğumuzda, o tablodan söz açıyorum. “Evet, biliyorum” diyor. “Naci Kalmukoğlu’nun resmi. Koleksiyonumuzda hâlâ.”
Bülent Bey, “Bakalım, 20 yıl sonra kiminle konuşacaksınız?” diyor gülümseyerek. Ben de gülümsemekle yetiniyorum, ama içimde bir kaygı var. 20 yıl sonra kim öle kim kala kaygısı değil bu. Ülkenin bugünkü yönetiminin sanat, sanatçılar ve kültür konusundaki yıkıcı tutumundan kaynaklanan bir kaygı… Üstelik, bu kaygıyı, gerçek sanatla nefes alıp veren tüm aydın insanların paylaştığından kuşkum yok…
Söyleşiye, Nejat Bey’le bıraktığımız yerden başlıyoruz…
Bir nefes alanı
-İKSV o günlerden bu yana klasik müzikten caza, tiyatrodan sanat bienaline, bu ekimdeki tasarım bienaline, İstanbul’u dört mevsim bir sanat kentine dönüştürdü. Bunda Nejat Bey’in önderliği tartışılmaz. Onun kuruluş ve oluşum günlerindeki çalışmalarını, düşüncelerini, heyecanını siz nasıl anımsıyorsunuz?
-Kuruluş ve oluşum aşamasında babam Nejat Eczacıbaşı’nın İstanbul Festivali’nden heyecanla bahsettiğini hatırlıyorum. Bu festivali, İstanbullular için bir nefes alanı, kültür ve sanatla zenginleşme fırsatı olarak görüyordu. Onun İstanbul için önce kurduğu sonra da gerçekleştirdiği bir hayaldi bu. Herhalde bu yüzden bu konuda ayrı bir heyecanı vardı, yaşamında çok önemli bir yer tutuyordu. Her türlü ayrıntıyla ilgilenir, sıklıkla çalışmalarından bahsederdi.
Vakfın gelişiminde onun öncülüğü ve 20 yıllık yöneticiliğinin muazzam bir önemi olduğunu düşünüyorum. İstanbul Festivali’nin gerçekleştirilme sürecinde gösterdiği irade ve kararlılık, tüm yöneticilik sürecinde devam etmiş, bir anlamda İKSV’nin çalışma geleneğini oluşturmuş. Bugün hâlâ aynı heyecan ve kararlılıkla faaliyetlerimizi ilerletmek, geliştirmek için çalışmayı, İstanbul için yeni hayaller kurmayı sürdürüyoruz.
-Nejat Bey’den sonra İKSV Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstlenen Şakir Eczacıbaşı’nın katkılarını ve dönemini nasıl tanımlarsınız?
-Nejat Bey’in de Şakir Bey’in de İKSV tarihindeki önemi tartışılmaz. 1993 sonrası, vakfın kurumsallaşma sürecinin gerçekleştirildiği, düzenlenen dört festival ve bir bienalin kendilerini uluslararası arenada tekrar tekrar ispatladığı bir dönem. Şakir Bey, yöneticiliğinin yanı sıra çok değerli bir kültür ve sanat insanıydı. Hem yönetim kurulu başkanı olarak hem de sanatçı kişiliğiyle vakfa farklı açılardan çok büyük katkılarda bulundu.
Tarihi mekânlar
-40 yaşına gelen İstanbul Müzik Festivali, artık kuşkusuz dünyanın önde gelen müzik festivalleri arasında. Yine de, festival programlarının eriştiği nitelik düzeyi, özellikle uluslararası izleyici katılımına yansıyor mu?
-Festivallerdeki uluslararası izleyici katılımı yalnızca programın nitelik düzeyiyle ilgili değil. Uluslararası izleyiciyi çeken aslında bir “biriciklik” durumu. Yurtdışındaki sanatseverlerin İstanbul’da bir etkinliği takip etmesini sağlamak için özgün bir deneyim sağlamak şart; bu da tarihi mekânları kullanarak ya da buraya özgü, buradan başka bir yerde izlenemeyecek bir program yaratarak sağlanabiliyor.
Uluslararası katılımın en yüksek olduğu etkinliğimiz İstanbul Bienali buna bir örnek. Bienali bütünlüğüyle ancak ve ancak İstanbul’da, bienal tarihlerinde izleyebilirsiniz; bir kereye mahsus, zamana ve mekâna özgü, bir daha tekrarlanamayacak bir deneyim.
Eser siparişleri, dünya prömiyerleri, yalnızca bir kere yahut ilk kez gerçekleştirilen ortak projeler... Bu tür içerikleri yaratabildikçe uluslararası izleyicilerin ilgisi ve buna bağlı olarak katılımı da artıyor tabii.
Kamu desteği hayati
-İstanbul’un konser salon ya da mekânlarının yetersizliği ortada. Bu yetersizlik sizce nasıl aşılabilir?
-Kültür Bakanlığı’nın ve diğer kamu kurumlarının kültürel altyapının gelişimi konusunda öncü olması lazım. Altyapı olmaksızın kültür-sanat yaşamının zenginleşmesi söz konusu olamaz. Büyük gösterileri, orkestraları, yüzlerce, binlerce sanatseverle buluşturabilmek için kültüre ayrılan, akustiği, yerleşimi, teknik donanımı, sahnesiyle, gerçekten kültür-sanat etkinlikleri için tasarlanmış mekânlara ihtiyacımız var. Kültür-sanat altyapısının geliştirilmesi için kamu desteği hayati önem taşıyor. Bu yetersizliğin aşılması için kamunun adımlar atması şart.
Türkiye’ye özgü bir model
-Türkiye’nin kültür ve sanat yaşamında onsuz edilemez roller üstlenen İKSV’nin 40. yılında, kültür ve sanat dünyamız ciddi zorluklarla karşı karşıya. Örneğin, son olarak ödenekli tiyatrolar kapanma tehlikesiyle yüz yüze. Sözgelimi, ödeneksiz tiyatro, Anadolu’da varlığını sürdürebilir mi?
-Bu konunun farklı tarafların, sanatçıların, kamu kurumlarından yetkililerin, kültür kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının bir araya geleceği bir platformda tartışılması doğru olur. Yalnızca tiyatroların değil, devletin sanata destek mekanizmalarının genel olarak yeniden ele alınması, günümüz koşullarına uygun, Türkiye’ye özgü bir model oluşturmak üzere çalışılması lazım.
Toplumsal sorumluluk
-Nejat Bey, 20 yıl önceki sohbetimizde, Feshane’de açılacak bir sanat müzesinden söz etmişti. Bu proje, yıllar sonra, Feshane’de değilse de İstanbul Modern olarak gerçekleşti. Eczacıbaşı ailesi, İKSV’den, İKSV’nin düzenlediği pek çok sanat etkinliğinden İstanbul Modern’e kadar, öncü ve yön verici bir rol oynuyor çağdaş yaşamımızda. Bunun “sırrı” nedir sizce?
-Toplumsal sorumluluk duygusu hayatımızın çok önemli bir parçası. Belirli bir birikime ve duyarlılığa sahip tüm sanayici ve işadamlarının topluma katkıda bulunmak yönünde bir bilinci var; olmalı da. Eczacıbaşı Topluluğu da eğitim, bilim, bilişim, kültür-sanat ve spor alanında kuruluşlara verdiği destekle sosyal sorumluluk projelerini sürdürüyor. Bir “sır” diyebilir miyiz, bilmiyorum, ama bu alana özellikle eğilmemizin sebebi, kültür ve sanata değer ve önem vermek, ülkemizin bu konulardaki gelişimine katkıda bulunmayı öncelik olarak görmek…
Eser siparişleri
-Bu yıl, 40. İstanbul Müzik Festivali’nde, tek bir konsere gitme olanağınız olsaydı hangisine giderdiniz?
-İstanbul Müzik Festivali’nin gerçekten özenle hazırlanmış bir programı var. Tek bir konser seçmek bu yüzden haksızlık olur. Mutlaka bir seçim yapmak gerekirse, verdiğimiz eser siparişlerinin ilk seslendirilişlerinde bulunmayı ayrıca önemli bulduğumu söyleyebilirim. Ancak bu yıl festivalde bir değil iki eser siparişimizin dünya prömiyeri var, yani tek bir konser seçmek gerçekten mümkün değil; böyle bir kısıtlamam olmadığı için memnunum!
Güçlü bir mali yapı
-İKSV’nin, Nejat Bey ve Şakir Bey’den sonra yeni Yönetim Kurulu Başkanı olarak, 40. yılda geleceğe yönelik ne gibi hedefleriniz var?
-Geleceğe yönelik en önemli hedefimiz vakfın güçlü ve sürdürülebilir bir mali yapıya sahip olması. İKSV olarak İstanbul’u dünya kültür-sanat başkentleri arasında ön sıralara taşımak, kültür politikalarının geliştirilmesine, sanat üretimine katkıda bulunmak, genç sanatçı ve sanatseverlerin eğitimine katkıda bulunmak gibi temel amaçlarımıza ancak böyle bir yapıyla ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Öte yandan, İstanbul Tasarım Bienali gibi yeni ve çok büyük çaplı bir etkinliğin ilkini bu yıl düzenleyeceğiz. Önümüzdeki yıllarda İstanbul Tasarım Bienali’nin de kendi alanında öncü bir konuma gelmesini sağlamak amaçlarımız arasında.
Anayasa umudu
-İKSV olarak, düzenlediğiniz kültürel ve sanatsal etkinliklerin yanı sıra kültür politikalarının geliştirilmesi alanında da çalışmalar yürütüyorsunuz. Örneğin, kısa bir süre önce, yeni anayasa için bir öneri ve gerekçe metni sundunuz TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na ve kamuoyuna. Bu metinde, özelikle, bireylerin kültüre katılım, erişim ve katkı sağlama haklarına, kültürel demokrasiye, ifade ve yaratıcılık özgürlüğüne vurgu yapılıyor. Yeni anayasada bu kavramların geliştirilebileceğinden umutlu musunuz?
-Evet, tabii ki. Uzlaşma Komisyonu’nun bu konuda çok doğru bir yöntem olduğuna inanıyorum. Bir üretim yöntemi olarak tartışmayı nihayet keşfediyoruz. Uzlaşma Komisyonu’na bizimki gibi çok sayıda başvuru olmuş. Yeni anayasanın çoksesli ve katılımcı bir süreçle hazırlanması, anayasamızda yer almasını istediğimiz değerler açısından umut verici.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- ‘Hepinize test yapalım, bakalım kim ne kadar geçiyor!’
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt