Yerel Seçimler ve CHP...
Türk halkı bir çıkış, bir umut arayışı içindedir. Bu seçim hem arayış içindeki milyonların hem de CHP’nin kader seçimidir. Bu nedenle, Türkiye’deki solcular, sosyal demokratlar seçim sonrasındaki bir hesaplaşma beklentisi içinde ve CHP’nin başarısızlığını bekler bir konumda olmamalıdır.
Türkiye 2009 Mart ayında yapılacak yerel seçimlere hazırlanıyor. Medyada bu konudaki haberler giderek daha fazla yer tutuyor. Öte yandan Türkiye bu süreçte bir yandan terörün acı sonuçlarını yeniden yaşarken ve teröre yönelik önlemleri tartışırken, diğer yandan ABD’de başlayan ve Avrupa’ya da yayılmaya başlayan mali krizin etkilerini hissetmeye başlıyor. Ekonominin önümüzdeki günler ve haftalarda, terörle birlikte ülke gündeminin ilk sırasında yer alacağı gözleniyor. Bu gelişmeler Ergenekon davası etrafında yaşanan tartışmaların ve Deniz Feneri ve diğer yolsuzluk olaylarının önemini de azaltmıyor.
Gündemin bu denli sıcak olması, özellikle terör ve ekonomik gelecek kaygısı nedeniyle, yerel seçimler halkın gündeminde henüz yer almıyor ama giderek ağırlığını arttıracaktır. Bütün bu, başka ülkeler için ‘olağanüstü’ ama Türkiye için artık ‘olağan’ kabul edilen gelişmeler içerisinde, aslında yerel seçimlerin önemi daha da artıyor. Çünkü her şeye rağmen, seçimler halkın demokratik tercihinin bir göstergesi olacaktır. Bu bakımdan yerel seçimler iktidar ve muhalefet partileri açısından, politikalarının halk nezdinde yeniden değerlendirilmesi için de ciddi bir fırsattır.
Bu seçimler genel olarak iki parti arasında, iktidar ile ana muhalefet arasında geçecektir. Elbette mahalli özellikler, bazı adayların kişisel güçleri, belirli il ve ilçelerle özdeşleşen kimi parti ve adaylar gibi unsurlar da seçim sonuçlarında etkili olacaktır ama bunlar Türkiye geneli ile kıyaslandığında sayıca az kalacaktır, genel fotoğrafı değiştirmeyecektir.
Seçmen eğilimleri hakkında bugüne kadar yapılan araştırmalar, seçmenlerin oy kullanma tercihlerinde büyük kent merkezlerinde partinin ve adayın etki gücünün eşit olduğunu göstermektedir. Yerleşim birimi küçüldükçe, yani ilden ilçeye, ilçeden beldeye inildikçe, oy kullanma tercihinde adayın etkisi artmaktadır. Bir başka deyişle, büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere büyük il merkezlerinde aday ve parti eşit ölçüde etkili olurken, ilçelere ve beldelere inildikçe etki ibresi adaydan yana yükselmektedir.
2009 Mart ayında yapılacak seçimlerin ertesi günü, yani sonuçlar açıklandığında, kamuoyu ve medya, oy oranlarıyla birlikte, simge niteliğindeki belirli yerlerde seçimin hangi parti tarafından kazanıldığına bakarak da değerlendirme yapacaktır. Özellikle İstanbul, İzmir, Antalya, Diyarbakır, Eskişehir gibi illerin yanı sıra, Çankaya, Bakırköy, Beşiktaş gibi ilçelerde ortaya çıkacak sonuçlar, değerlendirmede ölçü alınacaktır. Seçimlerde alınacak genel sonuçlar bu noktalarla birlikte değerlendirilecektir.
Örnek vermek gerekirse: Yuvarlak rakamlarla CHP 2004 yerel seçimlerinde yüzde 19, 2007 genel seçimlerinde ise yüzde 22 oranında oy almıştır. Bu seçimlerde de CHP’nin oy oranı artı-eksi bu civarda olması halinde dahi CHP açısından seçim sonuçları esas olarak Antalya, Ankara ve İstanbul gibi simge yerlerde alacağı sonuçlara bakılarak değerlendirilecektir. İstanbul’un, Antalya’nın, Ankara’nın birini veya birden fazlasını kazandığında, bu Türk siyaseti ve CHP açısından yeni bir heyecan yaratacak, yeni bir dönem başlatacaktır.
Benzer şekilde, AKP’nin oy oranı da yuvarlak olarak 2004’te yüzde 41 ve 2007’de yüzde 47 olarak gerçekleşmiştir. AKP bu seçimde oyunu arttırmasa, hatta oylarında azalma olsa dahi, örneğin Diyarbakır, Çankaya veya İzmir’in kazanılması AKP açısından Türkiye’de yeni bir toplumsal dönüşüm başlatacaktır.
Özetlersek, 2009 Mart yerel seçimleri genel olarak iktidar ve ana muhalefet arasında geçeceği gibi, sonuçlar da simge niteliğindeki yerleri kazanan partiye bağlı olarak da değerlendirilecektir. Seçim stratejisinin, hedeflerin ve hazırlıkların buna göre belirlenmesi gerekmektedir.
İstanbul’a dikkat
İstanbul yerel seçimlerde her zaman en büyük önem taşıyan ilimiz olmuştur. 1963’te yapılan yasa değişikliğine kadar belediye başkanları, halk tarafından seçilen belediye meclislerinin içinden seçiliyordu, yani iki turlu bir seçim söz konusuydu. 27 Temmuz 1963 tarihinde kabul edilen 307 sayılı yasa, belediye başkanlarının da halk tarafından tek dereceli olarak seçilmesi hükmünü yürürlüğe soktu.
O tarihten bu yana İstanbul’da 9 seçim yapıldı. Bu seçimlerin sonuçları şu şekildedir:
Görüldüğü gibi, bugüne kadar İstanbul’da yapılan 9 yerel seçimde hiçbir belediye başkanı iki defa üst üste seçilmemiştir. Hem partilerin hem de seçime hazırlanan adayların bu tabloyu iyi okuması gerekir.
2004 yerel seçim sonuçlarına bakıldığında, seçimi kazanan AKP adayı Kadir Topbaş’ın 1 milyon 918 bin 686, seçimde ikinci olan CHP adayı Sefa Sirmen’in ise 1 milyon 224 bin 174 oy aldığı görülmektedir. Bu seçimlerde toplam seçmen sayısı 6 milyon 455 bin 404, seçime katılı oranı ise yüzde 68’dir. Bir başka deyişle, seçime katılmayan, dolayısıyla oy kullanmayan seçmen sayısı yaklaşık 2 milyon 100 bin civarındadır. Bu sayı belediye başkanı seçilen Kadir Topbaş’a verilen oylardan da fazladır.
Önümüzdeki yerel seçimlerde İstanbul’un anahtarı buradadır. Seçime katılmayan bu kitleyi heyecanlandıran, umut ve coşku veren bir adayla sandığa götüren bir çalışma, İstanbul’un kaderini, dolayısıyla Türk siyasetinin geleceğini tayin edecektir. CHP’nin, İstanbul’u kazanmayı hedefleyen böyle bir çalışması, iktidara giden yolun kapısını açacaktır.
Her şeyden önce seçmeni heyecanlandıracak, ezberleri bozan, seçimi kazanma iddiasını taşıyan, seçmene umut veren ve sandığa gitmelerini sağlayan bir adayı göstermek gerekir. İstanbullu seçmenlerin, bu seçimi CHP adayının kazanabileceği duygusunu, peşinen aday açıklandığı anda edinmeleri gerekir. CHP’nin stratejisi bu nitelikte bir adayla, İstanbul’da sandığa gitmeyen seçmeni sandığa götürecek bir çalışmayı gerçekleştirmek olmalıdır. Bir diğer koşul ise, CHP İstanbul örgütünün iliyle ve ilçeleriyle tek bir vücut halinde çalışarak seçmenlerle tek tek, kapı kapı ve yüz yüze görüşerek onları ikna etmesidir.
İlçelerde de, hem belirlenecek adaylarda hem de sürdürülecek çalışmalarda bu anlayışa uygun bir davranış sergilenmelidir. İlçe adayları da, oyları ilçe belediyeleri ile birlikte büyükşehir belediye seçimlerine taşıyabilecek nitelikte, heyecan yaratan, umut veren kişiler olmalıdır. Adaylar birleştirici, bütünleştirici, sürükleyici olmalı, aday gösterilmeyenler de adaylar etrafında kenetlenerek çalışmaya katkı vermelidir.
Bu başarılmalı, Türkiye siyasi rüzgârın değişimini konjonktür yerine, halkın demokratik tercihlerine bağlı olarak gerçekleştirmelidir. Bu süreçte, geçmişteki kırgınlıkların, kişisel hesapların ve bugüne kadarki dargınlıkların Türkiye’yi getirdiği noktayı göz önüne alarak, bunlar bir yana bırakılmalı ve birleştirici, bütünleştirici dinamik adaylarla halka umut ve heyecan verip sandığa gitmeleri sağlanmalıdır.
Seçmen ikaz edebilir
Aday belirleme sürecinde ve seçim kampanyasında bugüne kadar yapılan yanlışlardan ders alınmalı ve bu yanlışlar tekrarlanmamalıdır. Bu bakımdan, süreçteki karar vericilerin, toplumsal bir sorumlulukla hareket etmelerinde ve karar verirken Türkiye’de gelinen durumu göz önüne almalarında zaruret vardır. CHP, adaylarını belirlerken, seçimleri özellikle simge yerlerde en fazla oyu alabileceği ve partinin iktidar yolunun da açılabileceği bir seçim olarak görmelidir.
Seçmenin bazı yerel seçimlerde iktidardaki partilere ikaz niteliğinde oy kullandığı da olmuştur. 1989 yerel seçimlerinde olduğu gibi, iktidar partisi ANAP’ın, “Oyunu bizim adaylarımıza kullandığın takdirde daha iyi hizmet alırsın” propagandası karşısında, seçmenler iktidar partisi ANAP’ı ikaz ederek SHP’yi birinci parti yapmışlardır. Türk seçmeninin bu özelliğine dikkat ederek, bugünlerde uygun bir konjonktürün varlığını da göz önüne almak gerekir.
Türk halkı bir çıkış, bir umut arayışı içindedir. Bu seçim hem arayış içindeki milyonların hem de CHP’nin kader seçimidir. Bu nedenle, Türkiye’deki solcular, sosyal demokratlar seçim sonrasındaki bir hesaplaşma beklentisi içinde ve CHP’nin başarısızlığını bekler bir konumda olmamalıdır. Herkes açısından yapılması gereken gerçekçi düşünmek, Türkiye’nin bugününü ve geleceğini düşünerek, bu seçimlerde başarı için bütünleşmek, katkı vermek olmalıdır. Tabii ki bu yöndeki iyi niyetli davranışları, niyet ve katkıları yöneticilerin istismar etmemesi, başarı için gerekli stratejiye uygun davranması da karar vericilere düşen büyük bir sorumluluktur.
Bülent TANLA 22. Dönem CHP Milletvekili
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!