'Zamanın Ruhu'
Geç saatlerin “Neler oluyor/ Türkiye nereye gidiyor?” programlarını izlerken yorulmuş olmalıyım. Söz, “zamanın ruhu”na gelince ekranı kapattım. Sabah, dilimin ucundaki “zamanın ruhu” ile uyandım. Türkçe sözlüklerde “zamanın ruhu” kavramı yok ama son günlerde “zamanın ruhu” söylemi, dillerden düşmüyor. Ne olduğu, nereye varacağı şimdilik belirsiz görünen bir ruh!
Zamanın ruhu
Almanca zeit ve geist sözcüklerinden türetilen zeitgeist, Batı dillerinden Türkçeye “zamanın ruhu” (aklın fikri, ortak eğilimi, sesi soluğu) olarak aktarılmış. Zihinlerde yarattığımız zeit (zaman), geist (ruh) ile yan yana gelince, “sanalın sanalı” oluyor. Sonsuz ya da sıfırın karesi, eksi sayıların karekökü gibi, yazılan, çizilen, ancak sayıya, hesaba kitaba gelmeyen soyut, gerçeküstü bir kavram.
Tarihçi Hegel, Almanca geist kavramını , “medeniyet” adı verilen tarihi varlık alanında, “zaman ve mekânda olup bitenlerden bağımsız olarak kendini gerçekleştiren, mistik bir güç” anlamında kullanmıştı; sosyal bilimcilerin karmaşık “yapı”, insanbilimcilerin “kültür”, tarihçilerin “medeniyet”, psikologların “ruh”, ilahiyatçıların “kutsal ruh” ya da “vahiy” dediği bir varlık veya onu yöneten, yönlendiren güç... Osmanlıca “zemin”; beş duyumuzla tutulur, görülür, duyulur, koklanır ve tadılır bir varlık alanı; “zaman” ise duyularımızla algılayamadığımız sanal bir kavramdır. Fransızca roman türü için kullanılan “zaman kurgusu” ile konjonktür (uygun veya geçerli durum), Almanca zeitgeist’a yakın kavramlardır.
Mekânın ruhu
Halk dilinde, “geçti Bor’un pazarı”, denir ve Niğde yolu gösterilir… Pazarlar, mekânlar döngüseldir, gece-gündüz, mevsimler geçer gider, iklimler yinelenir. Zamanın ruhu ise tarih gibidir; yenilenmez, yinelenmez. Şair, “Hiçbiri bir yere gitmiyor, geçip giden biziz” diyor. Tarih tekerrürdür sözü, evrensel değilse bile yaygın bir yanılgıdır. Mehmet Akif uyarmıştı: “Ders alsaydık tarih tekrarlar mıydı hiç?” Zamanın ruhu deyimi “eski hamamın eski taslarıyla” karıştırılınca, türlü sorunlara yol açar. Bu yüzyılın başında, zamanın ruhu, “küreselleşen dünya” idi. Ne olduğunu tam anlamadan o ruha sarıldık, şimdi ondan sıyrılmakta zorlanıyoruz. “Barış için savaş ruhu”na kapılan insan, çıkış yolunu bulamıyor. Gerçekler karşıtlarıyla geçerlidir; dillerdeki her atasözünün tam zıtları vardır. Yerine göre, karşıtının geçerliği öne çıkabiliyor.
‘Barışa Son Veren Barış’
David Fromkin, 1914-22 yıllarında Ortadoğu barışını ve Osmanlı’nın çöküşünü incelediği eserinin adını, Mareşal Wavel’in “Barışa Son Veren Barış” tanımlamasını koymuştu (Türkçesi, Epsilon Yayınları). Birinci Savaş sonrasında, zamanın ruhu “barış” istiyordu. Wavel’e göre, barış yapmak için Paris’te toplanan diplomatlar, barış yerine İkinci Dünya Savaşı’nın tohumlarını ektiler.
İkinci Savaş da Birleşmiş Milletler’in barış özlemleriyle sonuçlandı; ama yorgun dünyamız, medeniyetin sonu demek olan nükleer bir savaşın eşiğinden döndü. Süper güçler, nükleer gücün tekelini korumak istiyor. “Zamanın ruhu” zaman zaman “BARIŞ” diyor ama sömürüye son verip huzurun ve devletin temeli olan adil düzeni kuramıyor; kurulanı yaşatamıyor. Sorun söylemde değil, eylemde. Herkes barış istiyor ama barışa son vermeyen bir barış!
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı