Zehirli "güzellik"

Filmiyle güzellik kavramını masaya yatıran Oliver Hermanus, "Güzellik zehirli bir şey haline gelince onu elde etmeye takıntılı oluyorsunuz" diyor.

Zehirli
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.04.2012 - 06:32

Güney Afrikalı yönetmen Oliver Hermanus’un, 2011 Cannes Film Festivali’nde “Queer Palm” (Eşcinsel Palmiye) ödülüne değer görülen filmi “Skoonheid” (Güzellik), İstanbul Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluştu. Aldığı ödülden de anlaşılacağı üzere bir eşcinsel sineması örneği olan film, Güney Afrika’da yaşayan, beyaz, evli, orta yaş üzeri François’nın hikâyesini konu alıyor.

Filmde, kodlanmış kurallar üzerinden yürüttüğü yaşantısından bunalan ve kendini baskı altında hisseden François, cinsel kimliği ve yönelimlerini bastırmaya bir son vererek arkadaş grubuyla eşcinsel ilişkiler yaşamaya başlıyor, ancak bu onu tatmin etmiyor. Aile dostlarının “güzel” oğlu Christian’ı gözüne kestiren François, gözü dönmüşlüğün, nefretin ve hırsın; âcizliğe ve yıkıma dönüşmesini gözler önüne seriyor. Yönetmen Hermanus, “Filmde, bugüne kadar çoğunluk üzerinde tahakküm kuran beyaz Güney Afrikalıların, artık kendi koydukları kuralların; yani çoğunluğun altında ezildiğini de görüyoruz” şeklinde anlatıyor yaşananları, gerisini ondan dinleyelim...

- “Skoonheid” Cannes’da yarışan ilk Afrikanca film olma özelliği taşıyor. Peki Güney Afrikalı izleyici ve eleştirmenler nasıl karşıladı filmi?


Filmin uluslararası arenada da ödül almasının ardından Güney Afrikalı eleştirmenler, filmi beğenmeleri gerektiği yönünde üzerlerinde adeta baskı hissettiler. İzleyici ise bazı görüntülerden rahatsız oldu. Filmi genellikle gençler beğendi, çünkü onlar artık bu tür konuların konuşulabilir olmasını istiyorlar.

- Filmde, François’nın Christian’a hissettikleri üzerinden adeta “felaketine” tanık oluyoruz. Filmde özellikle hangi kavramın peşine düştünüz?

Aile, evlilik, eşcinsellik gibi kavramlara tek tek bakmak yerine, hepsini “güzellik” kavramı altında vermeye çalıştım. Çünkü medya, içinde yaşadığımız kültür ve toplum, bireye sürekli güzellik kavramının ne olduğunu dikte ediyor. Bu durumda birey de güzelin ne olduğuna kendi bakışıyla karar veremiyor. François’nın da güzel olarak algıladığı ve yalnızca bu nedenle arzuladığı Christian, onu yıkıma götürüyor. Bu durumda güzellik zehirli bir şey haline geliyor, yalnızca onu elde etmeye takıntılı oluyorsunuz.

- Francois gerçek bir röntgenci ve seyirci de bir süre sonra bu röntgenciliğin parçası oluyor. Bu durum seyircinin Francois’ya yönelik empatisini arttırıyor mu?

Aslında izlediğiniz her filmde zaten röntgencisinizdir. Ben yalnızca röntgencilik halini daha da vurguladım. Evet, seyircinin Christian’a Francois’nın gözünden bakmasının empatiyi arttırdığını düşünüyorum.

- Bir röportajınızda “Seyirci down sendromludur, onu eğitmek gerekir” şeklinde bir ifadenizi okudum. Biraz açar mısınız?

Bunu aslında Güney Afrikalı seyirci için söylemiştim. Klasik Güney Afrikalı seyirci genellikle alışageldiği türden filmler izlemek ister, sürprizlere açık değildir. Benim de filmime yönelik bu tür beklentileri oldu, Christian gelip François’yı öldürmeliydi onlara göre...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler