Dünyanın en iyi, en namuslu şairine selâm olsun!

Usta gazeteci ve yazar Zeynep Oral ile 120. yaş günü tüm dünyada geniş kapsamlı etkinliklerle kutlanan ölümsüz şairimiz Nâzım Hikmet’i ve Oral’ın da kurucuları arasında yer aldığı, 30. yılını kutlayan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın kuruluşunu ve etkinliklerini konuştuk.

Yayınlanma: 28.01.2022 - 00:03
Abone Ol google-news

Zeynep Oral, Joan Baez, Vera Tulyakova

CESUR AYDINLAR OLMASAYDI

- Kısa bir süre önce ülkemizin bir çok yerinde Nâzım Hikmet’in 120. yaş günü kutlandı, Bu yılki kutlamalara Nâzım Hikmet Kültür Sanat Vakfı’nın 30. Yıldönümü de damgasını vurdu.

Siz bu vakfın kurucularından birisiniz ve o gün bugün yönetiminde çalışıyorsunuz.

Bizi o kuruluş günlerine götürüp biraz anlatır mısınız? Nasıl kuruldu? Neden kuruldu? Böyle bir gereksinim nasıl doğdu?

30 yıl… dile kolay… Her anı emekle, sevgiyle, hayranlıkla, dayanışmayla, vefayla, tutkuyla, mücadeleyle işlenmiş 30 yılın öyküsüdür bizim Vakfın öyküsü… Hani Nâzım Hikmet der ya:

“Ben içeri düştüğümden beri, güneşin etrafında/ on kere döndü dünya./ Ona sorarsanız: “Lâfı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.”/ Bana sorarsanız: “On senesi ömrümün.”// Bir kurşun kalemim vardı, ben içeri düştüğüm sene./ Bir haftada yaza yaza tükeniverdi./Ona sorarsanız: “Bütün bir hayat.”/ Bana sorarsanız: “Adam sen de, bir iki hafta.”

En baştan anlatacak olursam önce şunu anımsamak gerek:

Yalnız ülkenin değil dünyanın en iyi, en etkin, en namuslu, en dürüst şairini yıllarca hapsetmiş, yasaklamış, işkence etmiş, yaşamını zindana çevirmiş, onu öldürmeye çalışmış bir ülkede yaşıyoruz…

Bu yetmezmiş gibi, şairin ölümünden sonra bile eserini yasaklamış, yok saymaya kalkmış, yaşarken çektirdiği zulüm yetmezmiş gibi, ölümünden sonra da sesini, eserini ortadan kaldırmak isteyen bir ülke burası. Buna razı olmayan birçok aydının ortaya çıkması elbet kaçınılmazdı!

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, şairin kız kardeşi Samiye Yaltırım’ın isteği üzerine kuruldu, ancak unutmayalım ki, müteşekkir olduğumuz kimi insanların hizmetini asla unutamayız.

Nâzım’ın da “Oğlum” dediği, düşüncelerini aktardığı Piraye’nin oğlu Mehmet Fuat olmasaydı, Nâzım Hikmet külliyatı bugün elimizde olmayabilirdi.

Cem Yayınları, Adam Yayınları gibi cesur yayınevleri olmasaydı; Ruhi Su, Zülfü Livaneli, Genco Erkal’lar 60’lar sonu, 70’lerin başında onun şiirlerini kitlelere sunmasaydı, onu tanımamız daha da gecikebilirdi.

‘NÂZIM HİKMET ŞİİRİYLE 60’LI YILLARDA TANIŞTIM’

- Siz Nâzım Hikmet şiiriyle ne zaman tanıştınız?

60’lı yıllarda. Daha orta okuldayken. Ama okul nedeniyle değil, ailemin çok yakın dostu, şair Müştak Erenus bizim evde onun şiirlerini ezberden okurdu. Ablam ve ben gizli gizli defterlere yazar, çok güvendiğimiz arkadaşlara gösterirdik…

1964’de yurt dışına üniversiteye gittiğimde ilk Nâzım Hikmet kitabımı satın aldım. Kıpkırmızı kumaş ciltli... Bir yanı İtalyanca, bir yanı Türkçe “Paesaggi Umani” (Memleketimden İnsan Manzaraları)…Hâlâ evimin başköşesindedir…

AYBAR’DAN, ÇAMBEL’E, DOĞAN’DAN KURDAKUL’A, KEMAL’DEN, NESİN’E, SU’DAN ERKAL’A; NÂZIM DOSTLARI

- Ne güzel bir anı… Vakfa dönersek...

Vakfı kurma hazırlıkları bir yılı aşkın sürdü… İlk toplantı 1990 yazındaydı. Mülkiyeliler Birliği’nde… Orada, Vakfın Nâzım Hikmet şiirini, tüm eserlerini genç kuşaklara aktarmak konuları ön plana çıktı.

Katılanlar ya Nâzım’ı tanımış ya da onun eserleriyle haşır neşir olanlardı. O ilk toplantıda, Mehmet Ali Aybar’dan Halet Çambel’e, Ferruh Doğan’a, Şükran Kurdakul’a, Mahmut Dikerdem’den Kemal Sülker’e kimler yoktu ki…

Aydın Aybay başkanlığında bir avuç hukukçu, kuruluş çalışmalarını sürdürmeye başladı… Yaşar Kemal’den Aziz Nesin’e, Ruhi Su’dan Genco Erkal’a çok büyük bir kesimden destek gördük… Geçici Girişim Kurulu böyle oluşturuldu.

Ama gelin görün ki Vakıf kurmak için o günün parasıyla 250.000 TL gerekiyordu. Ve böyle bir para kimsede yoktu. 1990 yazında alelacele Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda bir konser düzenleyip bir gelir elde ettiğimizi ama neredeyse gelir kadar masraf da ettiğimizden bu parayı toparlayamadığımızı anımsıyorum.

Sonunda benim aklıma şöyle bir fikir geldi - daha önce çok yapılmış bir şeydi -: Onlarca ressam ve heykeltraş dostumuz vardı, onlardan birer eser hibe etmelerini isteyecek ve bir sergi açacaktık.

Resimleri topladık. Metin Deniz imdadımıza yetişti, Cemal Reşit Rey Salonlarında harika bir sergi düzenlemesi yaptı. Sergimiz açıldı. Bir saat içinde tüm eserler satıldı ve gerekli parayı toplamış olduk! Anlattığım kadar kolay olmadı elbet!

- Neydi zorluğu?

Ne yoktu ki ! Neden sadece benden istemediniz? Neden falancadan da istediniz? Siz alçaksınız, neden benden istemediniz? Vay efendim neden sağcı ressamlardan resim aldınız? Ayıkla pirincin taşını!

Ressamın sağcısı, solcusu olmaz! İyi ressam, kötü ressam vardır o kadar dedik. Kırılanlar, küsenler, öfkelenenler oldu vb…

Sonunda 22 Mayıs 1991’de Vakfın kuruluşu onaylandı. O zaman Girişimci Kurul, geçici sıfatını attı. Danışma kuruluna dönüştü. İçlerinden seçilenlerle Yönetim Kurulu’nu oluşturduk. İlk başkanımız Samiye Yaltırım’dı. Onun vefatıyla Aydın Aybay başkanımız oldu… 2002 Yılından bu yana Vakıf Başkanı, değerli tiyatro sanatçımız Rutkay Aziz.

GÖLGE BAŞKANIMIZ TARIK AKAN’IN EMEKLERİ KİMSEYLE KIYASLANAMAZ!’

İlk günden bugüne kadar yönetim kurulunda görev alan… son zamanlara dek üç kişiydik. Tarık Akan, Kıymet Coşkun ve ben…

Ancak hemen şunu belirteyim: Tarık Akan’ın Vakıf içindeki konumu ve gerçekleştirdikleri hiç kimseninkiyle kıyaslanamaz. Vakıf ne zaman dara düşse, ne zaman bir güçlükle karşılaşsa, ne zaman neye ihtiyacı olsa, ilk imdada koşan Tarık Akan’dı.

Onun verdiği maddi ve manevi katkının haddi hesabı yoktu. Son gününe dek, hem kitap gelirlerini, hem çektiği belgesellerin gelirini Vakfa hibe etti. Emeğiyle, kişiliğiyle hep gölge başkanımızdı.

Onu çok, hem de çok arıyoruz! Bugün Yönetim Kurulu’nda en yaşlımız 100 Yaşındaki Moris Gabay, en gencimiz Barış Pehlivanoğlu.

Çizim: ZAFER TEMOÇİN

NÂZIM VE GENÇ KUŞAKLARI BULUŞTURMAK ÜLKÜSÜ

- Vakfın amaçlarını nasıl belirlediniz?

En net ve kısa yanıt şöyle:

1- Nâzım Hikmet'le ilgili dünyadaki tüm yazı, kitap, yayın, fotoğraf, resim, film, müzik, heykel, anıt vb. nitelikte bütün çalışma ve yapıtları veya onların örneklerini toplayacak bir merkez kurmak.

2- Şaire ilişkin her tür kültürel, sanatsal, bilimsel çalışmaları desteklemek.

3- (En önemlisini sona bıraktım) Ülkede ve dünyada genç kuşaklara Nâzım Hikmet’i ve eserlerini tanıtmak, anlatmak, genç kuşakların onu ve eserini araştırmasını, yorumlamasını, değerlendirmesini sağlamak. Böylelikle ülkenin toplumsal ve sanatsal, kültürel düzeyine de katkıda sağlamak.

Bu amaçlar doğrultusunda, kitaplar yayınlamak… Bilimsel toplantı, seminer, panel, sempozyum ve kurslar düzenlemek… Yarışmalar açmak… Benzer kuruluşlarla ilişki ağları kurmak… Bunları yapıyoruz…

‘TÜM DÜNYADA 120. YAŞ GÜNÜ GÖRKEMLİ ETKİNLİKLERLE KUTLANIYORSA BUNDA

VAKFIMIZIN PAYI BÜYÜK’

- Sizce başta koyduğunuz hedeflere, bu amaçlara, ulaşabildiniz mi ?

Hepsine benim arzu ettiğim biçimde ulaştığımızı söyleyemem. Ancak daha yenilerde, Türkiye’nin dört bir yanında Nâzım’ın 120. yaş günü bunca görkemli kutlanıyorsa…

Dünyanın birçok kültür sanat merkezinde Nâzım Hikmet anma günleri düzenleniyorsa…(Londra’dan New York’a, Paris Unesco’dan Beijing’e, Moskova’dan Tokyo’ya, Barcelona’dan Havana’ya, kendi yaptığım Nâzım Konuşmalarını unutamıyorum.)

Dünyadan ve Türkiye’nin her yerinden insanlar Şişli’deki Nâzım Hikmet Merkezi’ne gelip, Anı Odası’nı görmek istiyorsa… Dünyada ve Türkiye’de Nâzım Hikmet ve eserleri üzerine sergiler düzenleniyorsa… Yetişkinler ya da öğrenciler arasında yarışmalar açılıyor, belgeseller çekiliyorsa… Evet, Vakfımızın önemli bir işlevi yerine getirdiğinde inanıyorum.

Bakın Vakfın görünen ve göze görünmeyen işleri var…

“120. YILINI UNESCO’YA ‘NAZIM YILI’ OLARAK KABUL ETTİRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ’

- Ne gibi?

Görünmeyen işlerimizden biri şairin 120. Yaş günü’nü UNESCO’ya ve dünyaya “Nâzım Yılı” olarak kabul ettirmek. Dünyanın dev salonlarında çınladı Nâzım’ın dizeleri… Akademisyenler arasında düzenlenen bilimsel, eleştirel seminerler…

Görünmeyen işlerimiz araştırmacılara sunduğumuz yayınlarımız; arşivimiz.. Yoktan var ettiğimiz Şişli’deki merkezimizde hizmet veren 50 bin kitaplık kütüphanemiz…

Şairin kişisel eşyalarının Moskova’dan buraya getirilmesi… Her yıl Moskova’ya mezarına, Türkiye’den, Anadolu’dan toprak taşımak gibi, vb…

Bu arada Moskova’yla ilişkilerimizde hem kimi büyük elçilerimizden, hem de asıl Türk-Rus İşadamları Birliği Başkanlığı görevini uzun yıllar sürdüren Ali Galip Savaşır’ın çok yardımını aldık.

Daha 1992’de kuruluşumuzun 1., Nâzım Hikmet’in doğumunun 90. yıldönümünde, ilk kez bir devlet görevlisi; dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın Nâzım Hikmet’ten “Devlet adına” özür dilemesi… Bunlar unutulur şeyler değil. Lütfü Kırdar Sergi Sarayı’nda Joan Baez, Zülfü Livaneli, Genco Erkal’ın konseri sonra…

Fotoğraf: ZEYNEP ORAL

“JOAN BAEZ, ‘BENİM DE YAŞ GÜNÜM’ DİYEREK, GİTARINI KAPIP GELDİ!”

- Üç sanatçının sahnede buluşmasının hoş bir hikâyesi var. Anlatır mısınız?

Evet, yine bir 15 Ocak kutlaması yapacaktık. Harıl harıl çalışıyorduk. Hazırlık safhasındayız, Joan Baez. telefon etti. “Şu günlerde neler yapıyorsun?” diye soruyordu taa San Fransisco’dan…

Ben de “Nâzım Hikmet’in yaş gününe hazırlanıyoruz” dedim. Genco Erkal ve Zülfü Livaneli programı anlattım.

Birden kesti sözümü, “Tamam ben de geliyorum” dedi. “Konser kaşesi ödeyemeyiz” dedim. Kızdı. “Kaşe isteyen yok” dedi.

“Bizim Vakfın hiç parası yok, uçak bileti de veremeyiz” dedim. Daha da çok kızdı. “Evinde yere bir döşek ser, geliyorum” diye kesti attı.

Sonunda gitarını kapıp, “Benim de yaş günüm… Bu size değil, kendime bir armağan,” diyerek, İstanbul'a gelip aramıza katıldı… Onun da yaş günü 9 Ocak’tır. Unutulmaz bir yaş günüydü!

Şu sıralar Türkiye’yi dolaşan sevgili Nebil Özgentürk’ün çektiği “Nâzım Aramızda” adlı belgesel film de bizim Vakfın olanaklarıyla gerçekleşmiştir. Tıpkı daha önce Can Dündar’ın yaptığı belgesel gibi…

AKSOY VE VAKIF’TAN KÜBA HALKINA ARMAĞAN

- Bir de Küba’ya Nâzım Heykeli götürmüştünüz Vakıf Olarak..

Onun da hikayesi harikadır! Mehmet Aksoy’un yaptığı Nâzım Hikmet’in demir parmaklıklar ardından dünyaya kainata baktığı o muhteşem yontu, şairin “mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele!” sözü üzerine kurulmuştur.

Küba’nın ünlü şairi Nicolas Guillen, Nâzım Hikmet’in sürgün yıllarında yakın dostuydu, Aynı zamanda Küba Yazarlar Birliği’nin de başkanıydı. İki şair bu dostlukta çok mutlu olmuşlardı. Bugün ikisi de eserleriyle yaşıyor.

Nâzım Hikmet Vakfı ile Nicolas Guillen Vakfı ilişki içindeydi. Ve bu işbirliği sonucunda Mehmet Aksoy’un o muhteşem eserinin bir örneğini Küba’ya armağan etmeye karar verdik.

Bunun için de halen Vakfın 2. Başkanlığını sürdüren Özcan Arca’nın büyük katkıları oldu. Ve Mehmet Aksoy’un heykelini Havanaya, götürüp, Küba halkına armağan ettik.

- Bütün bu bilgileri ve anıları paylaştığınız için çok teşekkürler… Son olarak eklemek istediğinizleriniz var mı?

Vakfımız etkinliklerini, Şişli Belediyesi’ne ait olan Nâzım Hikmet Kültür Sanat Merkezi’nde sürdürüyor. Hayri İnönü sayesinde merkezimizi oraya taşındık.

Tiyatro ve konferans salonları, kütüphane, sergi salonları, her ay yaptığımız “Nâzım Hikmet’i Tanımak ve Anlamak” toplantılarımız, verdiğimiz ödüller ve gerçekleştirdiğimiz seminerlerle bizden sonraki kuşakların da Nâzım Hikmet’i geleceğe taşımalarına yardımcı olmaya devam edeceğiz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler