Ayşe Buğra ve Osman Kavala

12 Ağustos 2018 Pazar

İktisat Profesörü Ayşe Buğra’yı 1995 yılında “Devlet ve İşadamları” adlı eseriyle, benim de jüri üyesi olduğum Sedat Simavi Sosyal BilimlerÖdülü’nü kazandığında tanımıştım.
Sosyal ve akademik yaşamda bir daha da yollarımız kesişmedi.
Sadece, Sedat Simavi Sosyal BilimlerÖdülü’nden başka birçok ulusal ve uluslararası ödül kazandığını ve başarılı bir akademisyen olduğunu biliyorum.
Derken, Cumhuriyet’te, Seyhan Avşar’a, eşi Osman Kavala’nın tutukluluğu ile ilgili olarak söylediklerini okudum ve içim burkuldu:
Sanmayın ki içimin burkulması sadece Ayşe Buğra ve Osman Kavala içindi:
İçim, bir siyasal lider tarafından “Altın dönemini yaşıyor” diye nitelenen Türkiye’deki “Tek Adam Yargısı” dolayısıyla burkuldu; Atatürk’ün temellerini attığı, Anayasasında “Demokratik ve Laik, Sosyal Hukuk Devleti” yazan Türkiye Cumhuriyeti’nin adaleti bu olmamalıydı.

***

Seyhan Avşar’ın sorularının ve Ayşe Buğra’nın açıklamalarının bir bölümü şöyle:
“Osman Bey, ‘Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme’, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, gibi ağır ithamlarla suçlanıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
“Bu suçlamalar bana fantastik geliyor. İçinde, ‘Terör örgütü üyeliğinden’, ‘Gezi olaylarının organizatörü ve finansörü’ olmaya varan birtakım acayip suçlamalar var.
Zaten Osman’ın gözaltına alınması ve tutuklanması kendi içerisinde o kadar acayip, o kadar olmayacak bir şey ki. Bu kadar saçma bir şey, bu kadar tuhaf bir şey olduysa, suçlama da tuhaf olacak haliyle.”
“Osman Bey 9 aydır tutuklu. İddianame ise henüz yazılmadı. Bu süre boyunca sessizliğinizi korudunuz...”
“İlk başında dosyada kısıtlılık varken ve iddianame henüz çıkmamışken konuşmanın doğru olmayacağını düşünüyordum. Sustum ve çevremdekileri de susturmaya çalıştım.
‘Yapmayın, bekleyin, sakin olun, bir görelim neler olacağını’ dedim.
9 ay geçtikten sonra hâlâ iddianame beklerken bu çok anlamlı olmuyor. Onun için şimdi eskisi kadar dikkatli davranmaya çalışmıyorum.
Bu 9 aylık süre boyunca, her ay tutukluluğa itiraz dilekçeleri verildi, tutukluluğun uzatılması kararının mahkemeyle verilmesi talep edildi ve bunlar otomatik olarak reddedildi.
Bunlar insanın yargıya güvenini sarsıyor tabii.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptık. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurumuzu yaptık. Bunların sonuçlarını bekliyoruz.
Tabii iddianameyi de bekliyoruz.”

***

Aslında söyleşi çok daha uzun...
İçerdeki ve dışardaki okurlarıma, yüreğimin Türkiye’deki adalet için burkulduğunu anlatmak amacıyla buraya sadece iki soru ve iki yanıt aldım.
ADALET KAVRAMI, İNSANLIĞIN ÜRETTİĞİ EN YÜCE KAVRAMLARDAN BİRİDİR:
ADALETİN OLMADIĞI YERDE DEMOKRASİ HİÇ OLMAZ...
DİREN EVRENSEL HUKUK VE ADALET! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları