Din Dersi Boykotuna!

26 Eylül 2014 Cuma

Önceki gün Küçükçekmece’deki Garip Dede Türbesi’nde bir Alevi dedesi ile görüştüm.
Çocuğunu ilk gün okula yollamış. Din dersinde hoca sınıfa girer girmez, “İyi günler öğretmenim” diyen çocukların sözünü düzeltmiş:
Bundan böyle “Hayırlı günler” demelerini tembihlemiş.
Sonra da Sübhaneke duasını öğretmeye girişmiş.
“İlk derse girdi ama bundan sonra hiçbir din dersine girmeyecek” dedi dede…
Kişisel bir tasarruf mu?
Değil, kitlesel bir karar bu…
Aleviler, Sünnilik eğitimine karşı demokratik mücadeleye hazırlanıyor.
“Bedeli ne olursa olsun”, dayatmaya direnecek, zorunlu din derslerine girmeyecekler.

***

Haksızlar mı?
Kesinlikle haklılar.
Daha geçen hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’den 14 başvuruyu karara bağladı ve istemeyen öğrencilerin zorunlu din dersinden muaf tutulması gerektiğine hükmetti.
“Devlet dini konularda yansız ve tarafsız olmalıdır. Zaman geçirmeden zorunluluk kaldırılmalıdır” dedi.
Başbakan ne cevap verdi:
“Ben Marksist olmadığım halde, iktisat eğitimi alırken Marx’ı okudum. Bir ateist dahi bilgi sahibi olmak için din dersi almalı.”
Bu cevap üzerine Twitter’da “Marksizm zorunlu ders olsun” kampanyası başladı.

***

Şaka bir yana bu cevap devletin, ders kitaplarının içeriğini de Alevilerin şikâyetini de umursamadığını gösteriyor.
Oysa ulusal içtihadın üstünde olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, devletler için bağlayıcı olduğunu biliyoruz.
Hükümet, evrensel hukuku hiçe sayma pahasına Sünnilik eğitimine devam etmeyi düşünüyor anlaşılan...
O zaman geriye bir tek yol kalıyor:
Sivil itaatsizlik.
Çocuklarımızı “sorunlu” din dersine yollamak zorunda değiliz.
Size “hayırlı günler” öğretmenim!

Her yönden sıkıştılar
Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Kurulu’nda, seyircisiz maça çıkmış takım gibi boş sıralara konuşması, içerde onu “dünya lideri” diye pazarlayanların yelkenlerini suya indirmiş olmalı.
Bu Türkiye’nin, Ortadoğu politikasıyla hem Batı’da, hem bölgesinde, hem İslam dünyasında yalnız kaldığının resmidir.
Peşi peşine feci hatalar yaptı Türkiye…
İkisini, dün Yeni Şafak’ta Ali Bayramoğlu yazdı:
Esad’ın hemen yıkılacağını zannetti.
Ve IŞİD’i destekledi.
IŞİD dünyanın ve kendisinin başına bela olunca da arada kaldı. Belayı görmezden geldikçe Batı’da “terör destekçisi” sayıldı; geri adım atıp IŞİD’i kınamaya kalktığında ise hem Batı’da ciddiye alınmadı, hem de IŞİD’in tepkisiyle karşılaştı.
Şimdi ABD’nin IŞİD saldırılarının Esad’ın elini daha da güçlendirmesi, Ankara’da hepten uykuları kaçırıyor.
Kürt cephesine gelince…
Şu anda Türkiye’nin güney sınırını Kürtler koruyor. Buna rağmen Türkiye, IŞİD’e verdiği destek nedeniyle onlarla da arayı açmış durumda… Ve bu durum, içeride barış sürecini de tehdit eder hale geldi.
Karayılan, üç gün önce “Kobane saldırısıyla süreç bitmiştir” dedi.
İmralı’ya gidecek heyet de bakanları ziyaretinde, “Süreci zorlayacak bir aşamaya gelindiğini” söyledi.
Paralel mücadele”de de hükümetin durumu iyi görünmüyor:
HSYK için Yargıtay’da yapılan seçimi kaybettikten sonra HSYK seçimini de kaybedeceklerini anladılar. Utku Çakırözer’in, dünkü Cumhuriyet’te Yalçın Akdoğan ziyaretinden aktardığı bilgiler, orada da telaş yaşandığını, daha şimdiden seçimi tanımama bahanelerinin, referanduma sığınma çarelerinin arandığını gösteriyor.
Sizce bu kadar köşeye sıkışmış bir iktidarı, 10 yaşında bir kız çocuğunun örtüsü kurtarabilir mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları