Özdemir İnce

Sartre ve biz

05 Mart 2019 Salı

“Sartre ve biz” türünden deyişler mukayese düşüncesi içerir. Kuşkusuz Sartre’ın yazarlığı ile Türk (“Türkiyeli” değil) yazarlarını mukayese edecek değilim, ama bu yazının içinde bir tür mukayese de var.
Jean-Paul Sartre (21.6.1905-15.4.1980) ve Albert Camus (7.11.1913-4.1.1960) 50’li ve 60’lı yıllarda bizim kuşağın en çok ilgilendiği iki yazardı. “Ne yazmalı”, “Nasıl yazmalı”, “Kim için yazmalı”, “Yazarın sorumluluğu” gibi sorunların yanıtlarını ikisinde arıyorduk. 1980’li yıllarda ortaya çıkardığım gibi (*), Sartre’ın bazı yazıları sünnet edilerek tercüme edilmişti. Bir başka terslik ise “engagé” sıfatının başlangıçta “güdümlü, güdümlenmiş” olarak çevirilmesi ve sözlüklere bu anlamda girmiş olmasıydı. Oysa yazar güdülmüyordu; kendi savının, davasının peşinden gidiyordu.

***

Bugün derdim başka: 18-19 yaşımda kendime örnek aldığım Sartre’ı 83 yaşımda hâlâ okuyorum. Geçenlerde “Yetmiş Yaşında Otoportre”yi (**) bir kez daha okurken aklıma bu yazıyı yazmak geldi. Daha önce aklıma gelmemişti. Yakın çevresine bulunan Michel Contat’nın yaptığı söyleşiyi, Le Nouvel Observateur dergisinin 23 Haziran, 30 Haziran ve 7 Temmuz 1975 sayılarında yayımlandığında okumuştum.
Michel Contat, “Yetmiş yaşına girdiniz, sağlığınız nasıl?” diye soruyor. Sartre, “İyi olduğumu söylemek güç ama kötüye gittiğini de söyleyemem” diye başlıyor. Sonra, yürüme zorluğundan söz ediyor. On yıl önce de sağ ayağını sürürdü. Görürdüm. Sonra hipotansiyona giden bir hipertansiyonu var. İlaçla idare ediyor. Asıl sorun gözleri. Sağ gözü üç yaşından beri görmüyordu ama şimdi sol gözü de hemen hemen kör. Gerisinde bir kanama var. Şekilleri şöyle biraz farkediyor ama artık okuyamıyor ve yazamıyor. Sadece konuşabiliyor ama konuşmakla yazmak aynı şeyler değil. Bazen halüsinasyona kapıldığı da oluyormuş.
Sartre böyle beş yıl daha yaşadı. 15 Nisan 1980 günü öldüğünde Paris’teydim. O günü anlattığım bir yazım vardır. Bir gazete, Sartre’ın ölümüyle 1960’ta ölen Camus’nün yeniden öldüğünü yazmıştı.

***

Gelelim karşılaştırmaya: 83 yaşımdayım. Sartre’dan 13 yıl daha fazla yaşamışım. Önemli bir sağlık sorunum yok sayılır. Kırk beş yıllık bel fıtığı arada bir ziyaretime geliyor. B tipi şekerim denetim altında. Abur cubur yemiyorum; her sabah tartılıp kilomu kontrol altında tutuyorum; zorunluluklar dışında sadece pazar günleri içki içiyorum. İçki de pipo ve sigara gibi Ülker’in gözetimi altında.

***

Bütün kitaplarını sadece Gallimard yayınevinde yayımladı. Hiçbir zaman yayınevi sorunu olmadı. Gallimard batmadı, yayınevi yönetimiyle dalaşmak zorunda kalmadı. Gallimard, Sartre’a “Bu siyasal ortamda sizin yeni kitabınızı yayımlayamam” demedi. 50 yıllık yazarlık hayatında, yazarken “Cumhurbaşkanına hakaret suçu kaygısı” taşımadı. Cezayir Savaşı sırasında Fransa karşıtı “121’ler Bildirisi” imzalayıp önderlik ettiği için kimse yakasına yapışmadı. De Gaulle tarafından hain ilan edilmedi. 68 ayaklanmasında öğrencilerin arasında ve önündeydi; onlarla birlikte devrimci gazete ve dergi sattı. Bu nedenle mahkemelere çıkmadı. Dinbaz basın ve bireyler tarafından tehdit edilmedi. Çünkü Türk yazarı değildi!
Bize gelince: İç güveysinden halliceyiz. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de gözaltına alındık; işkenceden geçirildik; işlerimizden atıldık, istifa etmek zorunda kaldık; zorla emekli edildik; yazdığımız gazeteden atıldık. Her an başımıza bir şey gelebilir. Yayınevi sorunumuz var! Bir zamanlar, kendi adıma, “Neden öldürmek istiyorsunuz. Nasıl olsa ölmeyecek miyim?” diye yazmıştım.

(*) Mevsimsiz Yazılar, Doğan Kitap 2002; s. 199-214 (**) J.-P. Sartre, “Politique et Autobiographie, Situations, 10”, Gallimard, 1976, s.133



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları