Görecek Günler Var Daha...

31 Mart 2019 Pazar

Bugün seçim var, seçim yasakları var... Kuytu ve emin sularda kalmak için kendimi kitaplara vuruyorum.
Ne zamandır, elimden düşürmediğim, her fırsatta rastgele bir sayfasından yeniden başladığım dev bir albüm sözlük yayımlandı: Adı “Görecek Günler Var Daha” (Yoksa siz bu başlığı bugünkü seçimlerle ilgili mi sandınız? Asla!)

Yarın ve Umut
Derya Bengi’nin “Sazlı Cazlı Sözlük” çalışmasının 3. cildi olan “Görecek Günler Var Daha”, (Yapı Kredi Yayınları) 70’li yılların Türkiye Panoraması. “Yarın” ve “Umut” sözcükleri de o yılların simgesi... Adını Sabahattin Ali’nin dizelerinden almış:

“Dertlerin kalkınca şaha / Bir sitem yolla Allah’a / Görecek günler var daha / Aldırma gönül, aldırma”...
Yılmaz Güney’in “Umut”u... Pınar Kür’ün “Yarın... Yarın...”ı ama aynı zamanda... Orhan Gencebay “Biz görmesek de görecekler var o mutlu yarınları”, Ali Rıza Binboğa beş parmağı havada “Yarınlar benim, yarınlar senin, yarınlar onun, yarınlar bizim” diyor.
Derya Bengi’nin deyişiyle: “Binboğa’nın şarkısı dinleyiciyle gerçekte 1971’de, 12 Mart’a bir tepki olarak yazılmıştı. İlhan İrem’in 1973 tarihli plağı ise bir aşk şarkısı dahi olsa, bilmeden, farkına varmadan, üstelik adeta 80’li yıllardan Binboğa’ya sitem yollar gibiydi: Yarınlar, yarınlar, yarınlar bizim demiştin / Yazık oldu yarınlara / Avunurum anılarla...”
Şarkılı türkülü, sazlı cazlı, siyasetli pop kültürlü A’dan Z’ye (Abba’da Zülfü Livaneli’ye; AKM’den TRT’ye; Hippiler’den Deniz Gezmiş’in Parkası’na) 12 Mart’tan 12 Eylül’e bir yolculuk... Ben okurken çoğu sayfada bir zamanların Sanat Dergisi’ni düşünmeden edemedim... Bitmeyen, muhteşem bir serüven...

Amma ömür
Yaklaşık aynı yıllardan başlayarak ama çok daha kişisel bir yolculuğa çıkaran bir başka kitap, Atilla Dorsay’ın “Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar” kitabı (Remzi Kitabevi).
Türkiye’de birkaç kuşak, sinema kültürünü Atilla Dorsay’a borçludur. Yazılarıyla, kitaplarıyla, konferanslarıyla sadece sinema değil, kent kültürünü de yayar...
Bu kitabında, filmlerle, yönetmenlerle, oyuncularla, sinema sanatını gerçekleştirenlerle değil, kendisiyle bir hesaplaşmaya giriyor. Kendini sorguluyor. Yanlışlarını, zaaflarını, kavgalarını, endişelerini, tereddütlerini ortaya dökerken kendini kayırmıyor, kendini de eleştirmekten kaçınmıyor... Çocukluk, okul yaşamı, aile ama en çok yazı hayatına odaklanıyor...
Dolu dolu yaşanmış, duyguyla, tutkuyla, aşkla yaşanmış bu ömürden seçtiği tabloları seyrederken ya da su gibi okurken, emeğine, çabasına saygı duyuyor, onu daha çok seviyorsunuz...

Okumalar
Son zamanlarda okuduklarım:
Michelle Obama’nın yazdığı “Becoming Michelle Obama” son derece ufuk açıcı, heyecan verici bir eser. Müthiş bir mücadelenin dökümü... Daha çok bir şey söylemeyeyim, yakında Can Yayınları’ndan Türkçesi çıkacak. Üstelik Pınar Kür’ün çevirisiyle. Kendiniz okursunuz.
“Sevgili Erdal” kimi satırların altını çize çize okuduğum bir kitap (Can Yayınları), Erdal Öz’e yazılmış mektuplar. Edip Cansever’den Onat Kutlar’a, Ülkü Tamer’den İlhan Berk’e, Aziz Nesin’den Gülten Akın’a... Kendimi güneşin sofrasında dostların arasında hissettiren bol dedikodulu, hey gidi hey dedirten sayfalar...
Oğlak Yayınları’ndan da iki kitap: Biri “Benimle Çıkar mısınız”. Selçuk Erez’in, “absürd” diyebileceğim kâh güldüren, kâh düşündüren, her seferinde “ters vuruş” yapıp sizi şaşırtıveren kısa öyküleri... Tipik Selçuk Erez mizahı ve ironisi...
Başarılı fotoğraf sanatçısı Lale Tara’nın ilk öykü kitabı. Bahar tazeliğinde, yemek öncesi içilen bir “aperatif” tadında... “Yağlıboya Babaanne”, duvardaki kopya Mona Lisa’yı babaannesi sanan küçücük bir kız çocuğu, 70’lerin bir genç kızının ve arkadaşlarının aşkı, kendilerini, birbirlerini arayışları ve tanımaları... Üstelik “Anna Karenina” ile yaşam arasında; gidip gelerek...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları