Adnan Binyazar

Atatürk’ün sözleri

10 Mayıs 2019 Cuma

Son günlerde kendilerine çokbilir süsü veren kişiler türedi internet dolaşımında. Atatürk’ün özdeyiş değerindeki sözlerini, Hz. Ömer, Hz. Ali, Kâzım Karabekir, Kanuni Sultan Süleyman, Jean-Jacques Rousseau, Decimus Junius Juvenalis gibi düşünürlere mal ederek ülkesine çağdaş dünyanın yolunu açan o eşsiz devrimciye duyulan güveni sarsacaklarını sanıyorlar. Sözde “10. Yıl”, “İzmir”, “Dağ Başını Duman Almış”, “Memleketim”, “İzci”, “Cenaze” marşları çalıntı, Atatürk’ün cephelerde çekilen fotoğrafları düzmece imiş.
Amaçları gerçekleri saptırarak Mustafa Kemal Atatürk’ün toplum vicdanındaki yerine kara çalmak...
Oradan buradan kırptıkları yargılarla büyük insanları küçültmeye çalışan bu tür kişiler, yerini bulan sözlerin vicdanlarda yer etmesiyle değer bulduğunu kavrama bilincinden bile yoksundur. Onlar, tarihte önemli üç beş kişi anılsa en başta Atatürk’ün adının geçtiğini örtmeye çalışan bağnaz kafalılar arasından çıkıyor.

Güneş balçıkla sıvanmaz
Atatürk’ün sözleri başka kişilere mal edilse de güneş balçıkla sıvanmıyor. Konu olmuşken bu deyimin anlamını da aktarayım buraya: Açıkça meydana çıkmış, hemen herkesin bildiği gerçeği inkâr etmek, gizlemeye çalışmak, yalan dolanla değiştirmeye yeltenmek...
Atalarımız arasında kim bilir hangi beyni cevahir yüklü bir bilgenin düşünce derinliklerinden süzülerek bugünlere ulaşan bu deyim, günümüzde de bilinç yoksunu kafalıların kavram alanının dışında kalıyor.
Oysa her çağda insanı kötülüklere bulaşmaktan bilimsel düşünmenin aydınlığını düşürmek kurtarmış, kavramları kötüye kullanıp olayları çarpıtmak ise onu karmaşalar içinde bunalımlara sürüklemiştir.

Söylenmedik söz...
İnsan soyu, sözün erdemine ererek insan oldu. Önce söz vardı, temel din kitaplarının temel cümlesidir. Nasıl kaçınılmaz bir etkileşim aracı olmalı ki, insan, sözü belgeleyip sonsuza erdirmek için yazıyı bulmuştur. O nedenle her çağda, ileriye yönelik her oluşumda uygarlık göstergesi olmuştur söz. Kimin ağzından çıkmış olursa olsun, toplumsal vicdana yerleşti mi evrenselleşir. Yeter ki insanlığı yücelticilerin ağzından çıkarak yerini bulmuş olsun.
Kuran’da geçen “Kalem ile hokkanın ve onun yazdıklarının tanıklığına sığınıyorum” ayetini, ilk gençliğimde Mehmet Selimoviç’in Derviş ve Ölüm romanın alınlığında okumuştum. Derin düşüncenin yaratıcısı Yunus Emre’nin belleklerde yer eden şu dizelerinin özüne varan, sözün kamu vicdanındaki anlamını da kavrar:
Sözünü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz /Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz /Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı /Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz...

Toplumsal yaratı olarak söz
Tanrı kelamı, peygamber buyruğu, düşünürlerin, şairlerin, yazarların yaratısı da olsa her sözün bir söyleyeni vardır. Sözler her düşünce kuşağıyla yaratıcılığın ocağında pişerek bilince dönüşür. Ancak belleğine atasözleri, deyimler, özdeyişler yerleşenler, yaşadıkları düşünce ortamını bilgiyle donatır.
Bu bağlamda düşünülürse, toplumunun çağdaş kültür ortamında yer tutmasının yolunu açan Atatürk’ün kullandığı Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir./ Adalet mülkün temelidir./ En hakiki mürşit ilimdir sözleri, yalnızca şu ya da bu dönemde söyleyenlerin değil, insanı uygarlık meşalesiyle aydınlatan beyinlerin ürünüdür.
Bu da akıldan çıkarılmamalı, ancak sözün değerini kavrayıp beynini kültürle besleyen ulusların bireyleri toplumda çözülmeye, çürümeye, ayrışmaya uğramadan varlığını sürdürüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları