Deniz Yıldırım

Hacı Oruç ve Hacı Aga

15 Mayıs 2019 Çarşamba

Sene 2010, ramazan ayı. Ağustos sıcağı yeri göğü kavuruyor Diyarbakır’da. Hacı Oruç, sabah el arabasına meyveyi, sebzeyi yüklemiş. Sıcakta Silvan sokaklarını karış karış gezecek. Hacı Oruç niyetli, iftara yakın eve dönecek. Ekmek parası gerek. 4 çocuğuyla ve eşiyle iki göz bir evde yaşıyorlar. Yaşamak denirse. Yaşamaya çalışıyorlar. Memleketin çoğunluğu gibi.
İşler kötü bir süredir; eskiye göre seyyar para etmiyor. Marketler, zincirler, tekeller sarmış her yanı. Rekabet kolay değil. Nefsini yıl boyu yoklukla sınayan Oruç ailesi için iftar vakti yaklaştığında, Hacı eve dönüyor.
Yorgun, sıcaktan bitkin, aç ve susuzdur. İftarda orucunu açmak için sofra bekler elbette. Eşine sorar: “İftara yemekte ne var?”. Eşi, “Yemek yapacak malzeme yoktu” der; başka akşamlar da vermiştir bu yanıtı. Yemek yoktur, iftar sofrası boştur. Acı ve çaresizlik, çocuklarının önüne lokma koyamamanın hüznüyle birleşir. Önce çocuklarına sarılıp ağlar; sonra sessizce diğer odaya geçer Hacı Oruç.
Bir süre ses gelmez odadan. Eşi şüphelenip odaya girer. Hacı Oruç, odanın tavanındaki demire bir ip geçirmiş ve kendini asmıştır. Hızla ipi keser eşi, hastanede üç gün yaşam savaşı verir Hacı Oruç. Ve sonunda kaybeder mücadeleyi. 11 yıllık evli, 4 çocuk babası Hacı Oruç, 40 yaşında ayrılır aramızdan.
Soyadı Oruç olan biri, orucunu açacak yemek bulamadığı için intihar etti bu ülkede.
Ben bu yüzden her ramazanda Hacı Oruç’u hatırlarım. Memleketimizde Hacı Oruç çoktur. Sofraya yemek götüremeyenler, iftarda ekmek ve zeytini suyla katık edenler, gün boyu çalıştıktan sonra dualarla bereket ve huzur dileyenler çoğunluktadır.
Bir de azınlık vardır. Lüks otellerde 50 çeşit yemekle orucunu açar, dönemine ve adamına göre davranır; oda sayısı binleri bulan binaların rejiminde ihale, koltuk, makam veya korunma elde etmek için dindarlık taslar millete. Hacı Oruç’ların karşısında tufeyliler vardır öyleyse.

Tufeyliler ve Hacı Aga
Ekonomik gidişat bozulunca, sofraların davetsiz misafirleri çoğalmış geç Abbasi devrinde. Sonradan, üretmeden tüketenler sınıfını anlatmak için kullanıla kullanıla yayılmış “tufeyliler” ifadesi. Düşünce dünyamıza büyük katkılar vermiş Hilmi Ziya Ülken, ömrü vefa etmediği için basılışını göremediği Hakimiyet adlı nefis kitabında şöyle diyor tufeyliler için: “Bunlar gasp eseri olan mülkleri ile yaşarlar. Arsa fiyatlarının yükselmesinden faydalanan mülk sahipleri, faizciler, murabahacılar bunlardandır… Toplumda hiçbir iş görmeden kazanan zümreye, tufeyli diyoruz”.
Tufeyliler, emek vermeden başkalarının sırtından geçinenlerin toplamıdır yani. Yıllarca okulda dirsek çürüten gencin gelmesi gereken yere eş, dost, yandaş yardımıyla atanan da tufeylidir; halkın vergileriyle lüks içinde yaşayanlar da. Hak yiyenler, ihale zenginleri, koltuk düşkünleri, yüzlerce işçiyi madene gömenler, millete emeğinin karşılığını vermeden zenginleşenler bu sınıftandır.
Bu sınıf bir ülkeye, bir millete, bir inanca özgü de değildir. Nereye gitseniz, üreten ve çalışan çoğunluğun sırtından geçinen ve üreten, çalışan çoğunluğu en sonunda Hacı Oruç olmaya iten bir sınıf vardır.
İran edebiyatının usta kalemi Sâdık Hidâyet’in meşhur Hacı Aga tiplemesi bunun en güzel dışavurumudur. Hacı Aga her devrin adamıdır. Servetini ve statüsünü korumak için kullanmayacağı değer yoktur. Din de elbette bunların başındadır. Şöyle öğütler
Hacı Aga romanda: “Dünyada iki türlü insan vardır: Çarpan ve çarpılan. Çarpılanlardan olmak istemiyorsan, başkalarını çarpmaya bak… Yüzsüz olmaya çalış, unutulma sakın! Günün adamı olmak lazım… Her şeyin aslı paradır. Dünyada paran varsa, onurun, itibarın, namusun, her şeyin var demektir.”
Hacı Aga için her şeyin ölçüsü paradır. Para için dindar görünür, para için oruç tutar, para için dinden de döner.
Hacı Oruç’ların kaderini parasızlık belirliyor; Hacı Aga’ların kararını para sahipliği.
Hacı Oruç’ları yaşatmak için daha adil, daha demokratik bir düzen gerekiyor. Hacı Aga’ların hükmünü kırmak için de elbette.
Öyleyse aslında mücadele, Hacı Oruç ile Hacı Aga arasında biraz da.
Ramazan ayı vesilesiyle anlatmak, hatırlatmak boynumuzun borcudur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları