‘Yönetişmeyelim’ Lütfen

19 Kasım 2014 Çarşamba

Türkiye’de söylemleriyle “sol”da yer alan, kitlelerde büyük umutlar yaratan kimi politikacılar aynı zamanda siyasette büyük rota değişikliklerinin de öznesi olabiliyorlar. Bülent Ecevit bu politikacılardan sayılabilir. 1973 seçimlerini kazanmış fakat hükümet kurmakta zorlanmıştı. Koalisyon ortağı olabilecek parti ise AKP hükümetlerinin öncülü olan Necmettin Erbakan’ın Selamet Partisi idi. Cumhuriyetin bu birbirine ideolojik olarak tamamen zıt iki partisi nasıl bir araya gelecekti? Çözüm Türkiye’de siyasetin kodlarını değiştirecek iki sözcükle bulundu: “Tarihsel uzlaşma.” Bu uzlaşma o tarihten sonra sosyal demokratları sola değil sağa bakmaya koşulladı. O gün bu gün “uzlaşma” arıyorlar.

***

Kim kiminle hangi ideolojik temelde uzlaşıyor tam belli olmasa da bu tarih, Cumhuriyetle hesaplaşmayı uzun vadeli gündemine almış olan siyasi hareketin kendine meşru zeminde sağlam bir temel edinmesine yol açtı. Sonrası biliniyor. Erdoğan’ın partisinin bu yolu ustalıkla kullandığı, Cumhuriyet savunucularının ise bigünah oldukları halde “hanelerine yazılmış bin türlü günahtan” kurtulamadıkları, Cumhuriyetin en önemli kazanımı laikliği demokrasi içinde tarif edemedikleri için o tarihten bu yana iktidar yüzü göremediler.

***

Göremediler çünkü, rotanın nasıl olup da yön değiştirdiği konusuna kafa yormadılar. Daha çok devletin 1950’lerden sonra biçimlenmiş “yeni” kodlarına sadakati Cumhuriyeti savunmakla karıştırdılar. Bu bir yanda NATO’culuksa, onun mütemmim cüzü olarak IMF’cilik, soğuk savaş zehrini sonuna kadar içine çekmek, ABD ile Batı ile bağımlılık ilişkilerini modernleşmenin doğal karakteri saymaktı. Bağımsızlık konusunda, “Başka bir dünya kurulur biz de orada yerimizi alırız” ya da “Haşhaş ekiminde karar bizimdir” gibisinden bir iki “tarihsel” söz dışında kahramanlık yoktur.

***

Peki, bu neden böyledir? Sosyal demokrasi ya da demokratik sol ya da her ne ad verirseniz verin bir siyasi parti neden “devlet”in politikalarıyla kendini bu kadar özdeşleştirir? Bunu yapar, yani devleti korumanın yollarını ararken yaşadığı ideolojik savrulmaları neden görmezden gelir? Türk sosyal demokratları Marksizmle ilişkisiz bir sosyal demokrasi olmanın “gururunu” yaşarken, Marksizmden sapma Batılı hemcinsleriyle neo liberalizmde buluştular. Her ne kadar küçük bir rötuşla bu ekonomik programı “sosyalleştirdiklerini” iddia ediyorlarsa da biliyorlar ki, bu bir yalandan ibarettir. Piyasa ekonomisi hiçbir koşulda sosyalleşemez.

***

İşte bu nedenle CHP’nin ekonomiden sorumlu uzmanı Selin Sayek Böke de çaresiz bir şekilde “sosyal piyasadan” söz ediyor, kendisine yöneltilen eleştirileri yeni öğrendiği politikacı diliyle karşılamaya çalışıyor. Akademisyen politikacı, AKP hükümetinin 2008’e kadar sürdürdüğü politikaları över, o tarihten sonra bu “müthiş” politikalardan sapmakla suçlarken, IMF politikalarının, AKP’nin ideolojisiyle bir sorunu olmadığını, “istikrarlı hükümet” modellerini her zaman pek “takdire şayan” bulduklarını, Kemal Derviş’in de “istikrarı” o zamanın koalisyonuna dayattığını anlatıyor aslında. Partililerin “Peki, 2002-2008 arasında uygulanan ekonomi politikası doğru ise biz ne demeye muhalefet ettik” diye sormalarını beklemiyor olmalı ki rahat konuşuyor.

***

O politikaların Türkiye’de işsizliği nasıl artırdığını, sendikaları nasıl esir aldığını, tütüne, pamuğa, zeytine, tarıma neler yaptığını bilmezden geliyor Selin Hanım. İşsizliği artıran pek “sosyal” kemer sıkma politikalarını canla başla savunurken hep makro konuşuyor, hep “büyümeden” söz ediyor; gelir dağılımı yerine şu meşhur “pastayı büyütelim sonra paylaşırız” masalını anlatıyor. İdeolojilerin kavramlarla vücut bulduğunu ve pek kolay yutturulabildiğini bildiği için Dünya Bankası-IMF kökenli “yönetişim” gibi “sihirli” kavramlarla o eski ideolojinin propagandasını yapıyor partili arkadaşlarına.
Ama CHP içinde de sokakta olmayı seçen, orada gerçekleri yerinde gören ve “yönetişim” tuzağına düşmeyecek birikime sahip partililer de var. Hiç değilse onlar “Selin Hanım, bu piyasanın neresi sosyal” diye sormazlar mı? “Bu bizim bildiğimiz kapitalizm hem de vahşisi, bağımlısı” demezler mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları