Olaylar Ve Görüşler

Birinci yıl geride kalırken...

25 Haziran 2019 Salı

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, Ekrem İmamoğlu’nun kişiliğinde demokrasi güçlerinin büyük zaferiyle sonuçlandı. Türkiye, bugünden başlayarak yepyeni bir döneme giriyor.
Yarınlar, geçmişin üzerinde yükselir. Bu noktadan hareketle, 24 Haziran’da birinci yılını tamamlamış olan Başkanlık Rejiminin son bir yılda öne çıkan kimi özelliklerinin tarihe not düşmenin ötesinde bir yaklaşımla ve yarının yapılanmasında yararlanmak üzere değerlendirilmesi gerekiyor.
Son bir yıl boyunca, hukuk, eğitim, hak ve özgürlükler, barış ve demokrasi gibi toplumsal yaşamı derinden etkileyen ana alanlarda, daha önce yaşanan olumsuzluklar, giderek daha da ağırlaştı. FTÖ’nün siyasal ayağının ve yolsuzlukların üzerine gitmeyen Rejim, ekonomiyi ve dış siyaseti yönetmede de, her gün yeni bir örneğiyle yaşandığı gibi, hiç de başarılı değildir. Başkanlık uygulanırsa uçuracaklarını söyledikleri ekonomi, üretimsizlik, işsizlik, borç ve enflasyon dörtlüsünün ağında çırpınmaktan bir türlü kurtarılamıyor. Dış siyasette ise, tam bir serseri mayın yalpalanması yaşanıyor.
Ancak Rejimin yarattığı sorunlar çok daha ağırdır. Rejim, kendi oluşturduğu ve daha etkin ve verimli çalışacakları beklentisiyle tek kişiye bağımlı kıldığı kurumları çalıştıramıyor. Ülke, kurumsal bir yıkım yaşıyor.

İstanbul’un kanıtladığı
İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin yinelenmesi süreci, kurumsal yapılarının nasıl yanlış çalıştığını kanıtladı. Önce, en tepedeki kurum, Başkanlık, İstanbul seçimleri bağlamında, bir kez daha, tamamıyla sağlıksız sarsıntılar yaşadı. Başkan ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, bugüne dek, üstelik hiçbir somut kanıt ya da yargı kararı olmadan, terörist, işbirlikçi hain olarak suçladığı siyasal muhalefeti, geçen hafta çok daha da ağır sözlerle, azgın azınlık, dahası, halk düşmanı faşist zihniyet olarak damgaladı. Dahası Başkan Erdoğan, İmamoğlu’nun seçilmiş olmasını anımsatarak 31 Mart’ta Yunanlar sevindi; dedikten ve olayı 1453’ün rövanşı olarak adlandırdıktan sonra 23 Haziran’da Sisi mi Binali mi, diye soruyor. Yetinmiyor; Ordu olayına dayanarak, seçime birkaç gün kala özür dilemedikçe ...böyle bir makama gelemez diyebiliyor. İplerini elinde tuttuğu yargı ceza verirse belediye başkanlığı düşer sonucuna varıyor. Böylece Erdoğan’ın istediği sonucu alamazsa sandık sonuçlarını bile tanımayacağı kanısı, 10.5 milyon dolayında insanın oy vereceği günlerde, bir karabasan gibi ülke siyasetinin üstüne çöküyor.
Sonra, devletin tarafsız olması gereken kurumlarının yanlı tutumları nedeniyle ülke bölünüyor. Bir iktidar düşünün ki, aynı kişiye, Ekrem İmamoğlu’na Trabzon’da yaptığı VIP’ten geçiş uygulamasını, üstelik iki gün sonra ve VIP kullanımıyla ilgili hiçbir yeni düzenleme yapmadan, Ordu’da yapmıyor ya da yaptırmıyor. Trabzon-Ordu uygulama farkının bir benzeri İstanbul’da yaşanıyor, seçilmiş Başkan’ın yerine kayyım olarak atanan vali, belediyenin olanaklarını AKP adayı için kullanıyor. Bu iki olayın, “bu nasıl yönetim anlayışıdır” diye kamuoyu tarafından derinlemesine sorgulanması gerekirken yandaş basın- yayın İmamoğlu’nu suçlama makinesine dönüşüyor.
Ek olarak, 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarının açıklanması sırasında, iki kamu kurumu, Anadolu Ajansı ve YSK’nin ne denli yanlı ve yanlış çalıştıkları görüldü. 23 Haziran’a doğru da, kamu yayın organı TRT, bir kez daha, adaylara eşit davranmıyor. TÜİK’in özellikle işsizlik ve enflasyon istatistiklerine hiç güvenilmiyor. Osmanlı’nın Divan-ı Muhasebat olarak kurduğu, kamunun parasal işlemleriyle ilgili kurumu Sayıştay, 2017 Raporu nedeniyle Rejim tarafından topa tutuldu; kurumsal iç çatışma o boyutlara vardı ki, İçişleri Bakanı, Sayıştay’ın yaptığı o raporla ilgili suya-sabuna dokunmayan bir açıklamaya bile dayanamadı, onu cinslik olarak adlandırabildi.
Kurumsal açıdan çok önemli , ancak İstanbul seçiminin gölgesinde saklanan bir örnek olay, geçen günlerde yaşandı. Cumhuriyetin Başkent Ankara’ya kazandırdığı kültür ve yaşam alanı, Gençlik Parkı, birkaç gün önce, 5-10 yıllık kira sözleşmeleri yapılarak yatırımcısına faizsiz sabit getiri sağlayan ve bir İslami finansman aracı olan sukuk konusu yapıldı. AOÇ, Gar, Güven Parkı, Atatürk Bulvarı, Çankaya Köşkü gibi Cumhuriyet Ankarası’nın bu simgesi de yok edildi.
Kurumsal sapma ve yanlışlar o noktalara vardı ki yine geçen günlerde Cumhuriyetin bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı, bir amacı da Cumhuriyetin 1924’te kaldırdığı Halifeliği yeniden oluşturmak olan 1920’lerde Mısır’da kurulan İhvan’ın mahkeme salonunda ölen lideri Mursi için, Türkiye’nin 81 ilinde gıyabi cenaze namazı kıldırıyor!

Uğraşmayın; onarım tutmaz!
Geçen bir yılın olayları, özellikle yerel seçimler iyice kanıtlamıştır ki, Erdoğan’ın mimarı benim dediği Başkanlık Rejimi tam anlamıyla başarısızdır.
İç tutarsızlık ve çelişkilerinin bir yansıması olarak, İstanbul seçiminde Kürt seçmenin oylarını almak için kendi koyduğu yasaları çiğneyip bir özel kişi görevlendirerek Öcalan’ın yerli ve milli olduğunun öne sürülmesine neden olan ve Kürt siyasetinin bölünmesinden medet uman Rejimin kurumsal çürümüşlüğü çok nettir.
Tüm bu ve daha çoğu söylenebilecek nedenlerle, Rejimin, birkaç bakanın değiştirilmesi ya da Başkan Erdoğan’ın AKP Genel Başkanlığını bırakmasıyla düzelmesi olasılığı, yerinde bir deyimle, sıfırdır. Nesnellikten uzak bu kurumsal yapı, toplumu asla esenliğe çıkaramaz. Toplumun, kendisine oy vermeyen yaklaşık yarısını, yukarıda çok kısa olarak özetlenen sözlerle dışlayan bir anlayış, toplumsal bölünmüşlüğü daha da derinleştirmekten başka bir şey yapamaz.
Sorun, kişilerden bağımsız olarak, Rejimin kendisidir; özünde antidemokratik olan bu Rejim dikiş ya da onarım tutmaz; bütünüyle değiştirilmelidir. Bu nedenle, bugünden başlanarak ve yerel yönetimlerde oluşturulacak özgürlük ve barış süreçlerinden ve ülkenin geçmiş demokratik anayasa deneyimlerinden yararlanılarak yeni bir demokratik başlangıç üzerinde çalışılmalıdır.

Prof. Dr. Yakup KEPENEK  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları