Balık Baştan Kokar! (3)

21 Kasım 2014 Cuma

Gazetemizin dün 3. sayfasında okumuşsunuzdur! Ağaçları Soma Yırca’da kesilen Cemil Çelik (50), yerden topladığı zeytini fabrikaya götürdükten sonra trafik kazasında öldü. Bu yazılarımı zeytin şehidi O’na adıyorum!

***

Yayıncı dostum Nezih Başgelen Atinalı devlet adamı ve ozan Solon’un (İÖ 640 -559) koyduğu yasalara göre “bir zeytin ağacı kesen kişinin ölüm cezasına çarptırıldığını” anımsattı. Bu yasaya göre Yırca’da ağaçları kestiren Kolin Şirketi sahibi Celal Koloğlu da 6 bin kez ölüm cezasına çarptırılabilirdi.
Geçmişteki gözü dönmüş yöneticilerden kurtulmak için Atina kenti, Solon’u yönetici seçmişti. Ekonomi berbattı… Solon, ekonomiyi düzeltmek için zeytin ağacı dikimini ve zeytinyağı dışsatımını teşvik etmişti. Buna karşılık, halkın kendisini doyurabilmesi için öteki ürünlerin satışını yasaklamıştı.

***

Antik Yunan söylencesine göre “deniz tanrısı” Poseidon ile “bilgelik” tanrıçası Athena arasında bir anlaşmazlık çıkınca, baştanrı Zeus araya girer. İkisine kent halkına birer hediye vermelerini, onların beğeneceği hediyeye göre kente o adın verilmesini önerir.
Poseidon üç çatallı silahını bir kayaya saplar, birden denizden dört at çıkar. Atlarla dünyayı dolaşır. Athena’nın mızrağını sapladığı yerden bir zeytin ağacı çıkar. Yüzyıllar yaşayacak bu ağacın meyvesi olan zeytin yenilir, yağı üretilir. Halk bu hediyeyi seçince, tanrıçanın adı günümüze Yunanistan’ın başkenti olarak süregelmiştir.
Okurlarımız anımsayacaklardır. Antalya Elmalı’da bulunan “yüzyılın definesi” içinde tanesine milyon dolarlık değer biçilen Atina “dekadrahmi’lerinin (on drahmi)bir yüzünde, başında zeytin yaprakları ile süslü tanrıça Athena, öteki yüzünde “bilgeliğin” simgesi “baykuş” ve köşesinde “zeytin” görülür.

***

Solon ile çağdaş, Aydın-Miletli hemşerimiz filozof ve matematikçi Thales’in geometri kurallarını liseden anımsarsınız. Güneş tutulmasını önceden saptamış, ticaret için gittiği Mısır’da gölgelerini ölçerek piramitlerin yüksekliğini saptamıştı.
Zamanını felsefe ve matematikle geçirdiği, doğru dürüst iş yapmadığı için eleştirilere tepki olarak zeytin hasadı konusunda bilgeliğini kanıtlar. Thales, salı günkü yazımızda belirttiğimiz gibi “zeytinin bir yıl iyi, bir yıl kötü olduğunun” bilincindedir.
Bir sonraki yıl verimin yüksekliğinden emin olduğu için, Milet ve yakın Ege adalarında ne kadar zeytin ezme aracı varsa hepsine para yatırır. Halk, gelecek hasattan emin olmadığı için devreye giremeyince, bunları çok ucuza kapatır.
Zaman gelip verim yüksek olunca, halkın bu araçlara gereksinimi olur; Thales de onlara yüksek fiyattan kiralayarak “istediği takdirde ne kadar zengin bir işadamı olabileceğini” de kanıtlar!
O dönemlerde yapılan zeytin toplama yöntemini yansıtan bir fotoğraf ile günümüzde İzmir - Aliağa’nın Güzelhisar köyündeki yöntem arasında yüzyıllardır en ufak bir fark yoktur. Bu olgudur ki zeytin ağacı bir yıl iyi, bir yıl kötü ürün verir. Thales de bu bilgeliğini ekonomik yatırıma dönüştürmüştü.
İzmirli hemşerimiz âmâ ozan Homeros da, zeytinyağını “sıvı altın” olarak tanımlamıştı! Solon da döneminde zeytinyağını günümüz petrolü gibi kullanmıştı!

***

İsa, Kudüs’teki Zeytindağı’nda göğe yükselmişti. İlk kez 1982’de ve son olarak 2008’de gittiğim o yöredeki bazı zeytin ağaçlarının o yıllardan beri yaşadığı söylenmişti.
Geçenlerde Sultan, partisinin grup toplantısında Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Zeytindağı adlı kitabının önsözünden bir bölüm okuyorum” demişti. Bir uyarı üzerine, yazarın adını Falih Rıfkı Atay olarak düzeltmek zorunda kalmıştı!
Ünlü meslektaşımız Atay, 1. Dünya Savaşı’na Cemal Paşa’nın Zeytindağı’ndaki 4. Ordu Karargâhı’nda yedek subay olarak katılmıştı. Atay, kitabında Cemal, Talat, Enver paşalar döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki çöküşüne ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına ilişkin anılarını anlatır.
Atay’a göre, Osmanlı değil Arapları Türkleştirmek, Türkler izlenen “ümmetçilik siyasası ile Araplaştırılmışlar”dı! Dinler, “Ortadoğu’da bir pazar, Kudüs ise dinsel oyun içeren Batı’nın yarattığı bir tiyatro” idi... Günümüzde de bu “tiyatro”da ölümlü trajediler oynanmıyor mu?
Atay özetle şöyle yazıyor: “Filistin’de üzümü Arap gündelikçi sıkıyor, şarabını semiz Yahudi içiyor. Filistin ikiye ayrılmıştır. Eski Filistin Arapların, yani hizmetçilerin; yeni Filistin ise tüm güzelliği ve görkemiyle Yahudilerin. Burada din pazarlanıyor.”
Atay, Enver Paşa’yı “diktatör” olarak tanımlamakta, “Türkiye’nin geleceğinin Enver Paşa gibilerden kurtulmakla olanaklı olduğunu” vurgulamaktadır. Sultan, kitabı okumuş olsaydı, 100 yıl önceki olayların günümüzde de tekrarlandığını, Atay’ın kendisine ayna tuttuğunu algılayabilirdi… Günümüze yine döneceğiz…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları