Hem En Yakın, Hem En Uzak

26 Kasım 2014 Çarşamba

Erivan’dan baktığınızda Ağrı Dağı’nı görürsünüz. Sanıyorum Iğdır’dan bakıldığında da Erivan’ın tepeleri görülebilir. Haritada da iki şehir birbirlerine çok yakın görünüyorlar. Ama Iğdır’dan Erivan’a gitmek isterseniz arabayla yüzlerce kilometre kat edip 10 saatten fazla bir yolculuğu göze almanız gerekiyor. Çünkü Türkiye - Ermenistan sınırı 1993’ten beri kapalı. Ermenistan’a Gürcistan üzerinden ulaşılabiliyor. Alican Sınır Kapısı açık olsaydı herhalde 1 - 1.5 saatte Iğdır’dan Erivan’a gidilebilirdi. “Hem en yakın, hem en uzak” dememin ilk nedeni bu.
Ermenistan’la Türkiye’nin birbirine “en uzak”ta olmasının çok daha önemli nedenleri var. En önemli neden “1915”. İster soykırım, ister tehcir, mukatele, kırım densin ortada bir gerçek var ve bu konuda adımı Türkiye’nin atması gerekiyor.
Yakınlıkların ise çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. Türkler ve Ermeniler daha doğrusu Anadolu halkları yüzyıllarca bir arada yaşamışlar. Gelenekleri, görenekleri, alışkanlıkları ve görünümleri birbirlerine çok benziyor. Birbirlerinin en yakını olmuşlar.
Hrant Dink Vakfı, Avrupa Birliği’nin (AB) desteği ile iki komşu ülke halkı arasında doğrudan temasların artırılması ve her alanda işbirliklerinin teşvik edilmesi amacıyla “Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu” açmış. Bu fonla 16 aylık bir sürede 200 kişi Türkiye- Ermenistan arasında seyahat edecek. Bu seyahatlerde gerçekleştirilecek buluşmalarda Ermenistan ve Türkiye’den sivil toplum, gençlik ve gönüllülük politikaları, insan hakları ve demokrasi, eğitim, çevre, tarih, kültür-sanat, kalkınma, spor, bölgesel işbirliği ve Avrupa entegrasyonu gibi çeşitli temalar çevresinde gerçekleştirilecek işbirliklerine katkı sunmak hedefleniyor.
Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu” ile dört günlüğüne Erivan’a gittik. Amacımız Ermeni yayıncılık sektörünü tanımak, işbirliği olasılıklarını araştırmaktı. Yayınevlerini, kitabevlerini, kütüphaneleri ziyaret ettik, sektör temsilcileri ile toplantılar yaptık.
Ermenistan için Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1990 bir milat. Kitap dünyası için de 1990 yayıncılık sektörünün sıfırlanıp yeniden kurulduğu bir tarih olmuş. Sovyetler döneminde her şey gibi yayıncılık sektörü de devlet kontrolündeymiş, destekleniyormuş. 1990’da dolaşımda 10 milyon kitap varken 1995’te bu sayı 500 bine düşmüş. Günümüzde de rakamlar pek iç açıcı değil ve her yıl daha da düşüyor. 2012’de 1549 başlık kitaptan 993 bin adet üretilmiş. 1995’e göre bir büyüme var gibi görünse de 2009’da 2064 başlıkta 2 milyon 392 bin adet kitap üretildiği düşünülürse kitap üretiminde çok ciddi bir gerileme var.
Ermenistan’da 140 yayınevi var. Ama yayıncılık üretiminin yarısını iki yayınevi yapıyormuş. Bu iki yayınevi matbaaları, dağıtım şirketleri ve kitabevleri ile de sektörü yönlendiriyor. Erivan’da 20 kitabevi var. Kitapların ortalama baskı sayısı 640. Kitap üretiminin yüzde 80’inin ders kitapları olduğu düşünülürse edebiyat ve kültür kitaplarında bu rakamların çok daha düşük olduğu anlaşılır.
Ermeni yayıncılık sektörü içinde çevirinin payı sadece yüzde 6. 2012’de 89 kitap çevrilmiş. En çok kitap çevrilen diller Rusça ve İngilizce. Kitabevlerinde yaygın olarak Rusça kitaplara rastlanıyor. 1991’den beri Türkçeden Ermeniceye çevrilen kitap sayısı sadece yedi. Kitapçılarda Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı”, Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur” romanlarının çevirilerini gördük.
Erivan’da yayıncı, kitapçı ve kütüphaneciler bizi büyük bir heyecanla, sıcak bir dostlukla karşıladı. Toplantılar dışında uzun sohbetler yaptık. Ne kadar yakın olduğumuzu tekrar hatırladık. Uzaklıklarımızın nedenlerini anlamaya çalıştık. Bu bir ilk adımdı. İkinci adımı Ermeni yayıncı dostlarımız atacak, İstanbul’a gelecekler. Bu adımlar sıklaştıkça işbirlikleri oluşacak ve uzaklıkları aşıp daha da yakınlaşacağız.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ara Güler Müzesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları