Pınar Öğünç

Ne sorayım valime!

16 Haziran 2015 Salı

Kapısında Akçakale Süleymanşah Konaklama Tesisi yazıyor, sanırsınız çay bahçesi. Etrafı ise dün itibarıyla sayıları azalsa da son birkaç gündür Tel Abyad’dan kaçanlarla dolu. İçerde yer olmadığından gölgeliklere sığınmışlar. Büyük kısmı ilk gün otogarı doldurmuş, büyük şehirlere giden çok olmuş. Bu gördüklerimiz ise ya taze, bugün sınırı geçenler ve tekrar dönme umudu olanlar. Çoğu isim vermekten kaçınıyor, fotoğraf istemiyor, az cümle kuruyor. Neden kaçtınız sorusuna herkes önce uçakları, bombaları anıyor. Sonra “Kürtlerle DAİŞ savaşıyordu ondan kaçtık” diyor.

Harp, sulhü vurur mu?

Annesiyle gelmiş, aklı karşıdaki erkek kardeşinde olan genç bir kadın anlatıyor. Tel Abyad’daki IŞiD döneminden büyük şikâyeti yok. Üzerindeki siyah peçeyi gösterip “Üzerinde bu varsa istediğini yapabiliyorsun” diyor. Hatta Rakka’lı olup da IŞİD’den şikâyet edenle tartışıyorlar bir süre. Bu şu açıdan önemli, IŞİD’den böyle söz eden biri bile “Sizi YPG, PYD mi evinizden çıkardı!?” Sorusuna “Alakası yok” diyebiliyor. Onlarca insanla konuştuk, evet YPG’den, adını vererek PKK’den hazzetmediğini söyleyen vardı ama çok insandan da “Kürtlerle kardeş gibi yaşarız, öyle bir sorun yok” diyen duyduk. Tek bir insan böyle bir zorlamadan söz etmedi. Evinde Tel Abyad’lıların akrabaları kalan bir Akçakaleli, ismini sorunca ona “ihtiyar” dememizi istedi, Amerika’ya lanet yağdırdı uzun uzun. “Harp sulhu vurur mu, insanların evlerini niye vuruyorlar” diye söylendi. Uçak sesinden yılmış.

EMEL’İN TURKUVAZ OJELERİ

Tamamı farklı yaşlardan kadınlarla dolu başka bir gölgeliğe yanaşıyoruz. Özenle dikilmiş pullu payetli kıyafetleri içinde üç kızkardeş gözleri parlayarak anlatıyor. İki gündür buradalar, dört gün sınırda beklemişler. Fotoğraflarını gördüğümüz, tam sınıra yaklaşmışken IŞİD’in havaya ateş açarak engel olduğu gruptan onlar.

15 yaşındaki Emel “Havaya ateş açınca, insanları vurmayacaklarını anladık. Bir cesaret geldi, o an bir grup IŞİD’lilerin üzerine Yürüdük. Kadınlar da vardı hatta. Birden “Yeter” dedik” Diyor. O kargaşada sınır kapısından geçmişler. Ne yapacaklarını bilmiyorlar, başka bir yere gitmek istemiyorlar, açıkta uyuyor, evlere tuvalete gidiyorlar. Yanlarında yatak denk, birkaç parça eşya. Emel bir de turkuvaz renkli objesini atmış çantaya. Gelir gelmez oje sürmüş. Eldivensiz, peçesiz gezemiyormuş çünkü. Yanlarında akrabası Hanuf Teyze var. Sakat Kocası karşıda kalmış, herşeye rağmen nasıl güleç... Sigara istiyor bizden, yakarken “IŞİD kırt” diyor elini boğazını keser gibi sallayarak. “Toprağa gireriz onlarla olacağımıza” diyor, çevresinden IŞİD’e katılan olup olmadı mi sorusuna.

Sınır tarafı gergin, sınır tararafında kim kim bilemiyorsunuz. Kayıt tutan insanlar var farklı farklı. İçeri girenin etrafını saranlar... Onlar ikiye ayrılıyor, su verenler, bir de önce “Sizi PYD mi zorladı?” diye soranlar.

Tehdit IŞİD değil gazetecilermiş

Sabahtan beri beş yüz kadar sivil Akçakale sınır kapısından giriş yapmıştı. Her birinin kaydının alınıp aşısının yapıldığını söyleyen Urfa Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Arif Faraç az sonra Vali İzzettin Küçük’ün geleceğini, tüm gazetecileri bir yere toplarsak sorularımızı yanıtlayacağını bir müjde gibi duyurdu. Bir süre sonra cılız gölgeliklerde çuvallarının üzerine çökmüş Tel Abyad’lıların arasından bir konvoy yanaştı. Araçtan inen valinin etrafı anında kameralarla sarılmıştı zaten.

Gidin buradan

Sınırdan girenlerin nerelere yerleştirildiği sorusunun ardından ikinci olarak Die Zeit’tan Özlem Topçu, “Karşıdan gelenler tam olarak kimden kaçıyor” diye sordu. Yanıt “PKK-PYD ve Amerikan bombardımanından” oldu. Topçu’yla birlikte bütün gün sınır yakınında birlikte çalıştığımız Die Welt’ten Deniz Yücel de, “Görüştüğümüz insanlardan tam olarak böyle bir şey duymadık, siz neye dayadırıyorsunuz bu bilgiyi?” diye sordu. İşte bu basın toplantısının bittiği andı. Evrensel’den Hasan Akbaş’ın “Hiç IŞİD’in adını anmadınız. Kaçak geçiş yaptığı söylenen IŞİD’çılar Akçakale için bir tehdit oluşturuyor mu?” sorusu havada kaldı. Az sonra valinin talimatıyla yanımda duran Deniz Yücel polis kordonunun diğer yanına alındı. Buna itirazlarımıza uzayan süreçte ben, Özlem Topçu, yine Die Zeit için çalışan Onur Burçak Belli ve “Şuradaki sakallı, gözlüklüyü de alın” diye kulaklarımızla duyduğumuz, yine sorusundan hoşlanılmayan Hasan Akbaş, hepimiz artık kordonun diğer tarafındaydık.

Bunun az öncesi etrafımızın bir grup insanla sarıldığı ve gazeteci olarak sorduğumuz soruların halkı tahrik ettiği söylenerek küfür yediğimiz andı. “Gidin buradan” diyorlardı, “güvenlik sorunu falan yok, haber uydurmayın” diye bağırıyorlardı. Kim olduklarını bilmiyoruz.

İyi polis - kötü polis

Nihayetinde Yücel, Akbaş ve ben ilçe emniyete götürülmek üzere seçildik, bir odaya alındık. İyi polisler ve kötü polisler ve böyle roller var hayatta. Kimlik tespiti yapıldığı, gözaltı olmadığı söyleniyordu. Aranıyor muymuşuz, ona bakılmış. Bunun resmi bir işlem olup olmadığını sordum çıkarken, vaktimizi almamak için tutanak tutulmadığını söylendi. Akçakale’de sadece soru soran ve bu şekilde valiye de kamuoyunu aydınlatma şansı veren gazeteciler şu an için gerçek güvenlik tehdidiymiş, onların aranıp aranmıyor oluşu sorunmuş. Cevabımızı aldık.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir tava bir kepçe 19 Nisan 2017

Günün Köşe Yazıları