İşte Böyle Olmalıydı

27 Aralık 2008 Cumartesi

Perşembe sabahı kalkar kalkmaz, bir gün önce televizyonda izlediğim haberi Hürriyetin manşetinde görünce içimi neşe kapladı.

Aslında olması gereken bir şey olmuştu, belki de olaylar olması gibi gelişmiş olsaydı, olayın haber değeri bile olmayacaktı. Eninde sonunda, Yeşilköyde bir sokağa, dört yıl önce ölmüş sakinlerinden iyilik ve yardımseverliğiyle maruf, Dr. Konsantin Kalangosun adı verilmiş.

Yıllar boyunca semtin Lokman Hekimi olarak tanınan, yoksul hastalarının ilaçlarını bile kendi cebinden alan (bu tür örnekler o İstanbulda pek ender de değildi) bir hemşerimizin adının oturduğu sokağa verilmesinden daha doğal ne olabilirdi ki? Aileden doktor olan (dedesi Abdülazizin doktoru imiş) Konsantin Beyin adının oturduğu sokağa verilmesini Bakırköy Belediye Meclisi kararlaştırmış, Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen de Konstantin Beyin artık İsviçrede yaşayan yine doktor olan oğlu Prof. Dr. Akhsentios Duri Kalangos ile birlikte plakayı törenle çakmış.

Bakırköy Belediyesi ile Ateş Erzen kardeşimi kutlarım.

***

Çok uzun sürmüş, son dönemleri çok çok mihnetli geçmiş, çokuluslu imparatorluktan miras kalmış kozmopolit İstanbulda geçti çocukluğum. İskenderiye ve daha önceki yılların Selaniki ile birlikte Akdeniz kozmopolit kentlerinin incisi olan İstanbulda, imparatorluktan kalanlarla birlikte yan yana, dostça yaşadığımız günleri hasretle anarım ve bana göre, olabilecek İstanbulların en iyisi, bugünkü kalabalık, ama sakinleri arasında hemşerilik bilinci gelişmemiş, insanlarının farklılıklara tahammülü çoğulcu yapısının doğal ürünü olmayıp, ancak bigâneliği yüzünden onların farkına bile varmamanın sonucu olan bugünün kenti değil de, o günün çok renkli, çoksesli İstanbuluydu.

Bir daha yaşanmasına imkân olmayan o güzelim İstanbulu hasretle anıyorum.

Ve eğer o İstanbulda yaşıyor olsaydık bugün hâlâ, Dr. Konstantin Kalangosun adının oturduğu sokağa verilmesi haber bile olmayacaktı.

Olmadı, biz onları koruyamadık; önce Selanik kozmopolit niteliğini yitirdi, ardından İskenderiye gitti, son kale İstanbul da benim çocukluğum ile delikanlılığım arasında geçen zaman içinde renklerini yitirdi.

***

Bu olgu ulus devletin yapısının kaçınılmaz sonucu muydu, yoksa başta etkenler de mi rol oynadı tartışması, karara varılması güç, uzun bir sürece yol açar.

Ama Cumhuriyetin kurucu felsefesi ve onun temel taşlarından olan Kemalist Renancı ulus kavramı bu çoklu yapıyı yaşatmaya elverişliydi.

Ne var ki Cumhuriyetin kurucu felsefesi ile uygulamaları hep aynı doğrultuda olmadı. O yüzdendir ki yitirdiğimiz çok renkli İstanbulun gidişinde, bizim de hem halk, hem devlet olarak sorumluluğumuz bulunduğunu yadsıyamayız..

İkinci Dünya Savaşının ekonomik zorluk yıllarında savaş zenginlerine karşı çıkarıldığı ileri sürülen, ama azınlıkların tasfiyesi sürecine dönüşen Varlık Vergisi, DP döneminin en büyük günahlarından biri olan 6 -7 Eylül vandalizmi, daha sonra 1964 Kıbrıs olaylarıyla tetiklenen göçlerle, kültür zenginliği açısından yoksullaştı İstanbul.

Bakırköy Belediyesinin, hayırsever evladı Dr. Kalangosun anısına yaptığı jesti bu İstanbulun o eski İstanbula hasret dolu bir selamı olarak algılayabiliriz.

Eli öpülesi gençler

Dünkü gazetelerde, kamuoyunun yakından tanıdığı iki gencin haberi de vardı. Bunlar 92 yaşındaki Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ile 82 yaşındaki Tema Vakfı Başkanı Hayrettin Karaca idi. İkisi de Türkiyenin tarımsal, hayvansal zenginliğini koruyan tarım arazilerinin özelleştirilmesine yani satılmasına karşı, kar altında, açık havada gösteri yapıyorlardı.

Atatürkün Gençliğe Hitabesini okuduğu yıllarda onlar fizik olarak da gençtiler. Aradan geçen zaman içinde, kendilerine tevdi edilen emaneti korumayı sürdürüyorlar.

Dünkü gazetedeki fotoğraflarında nöbet başında görüntülenmişlerdi.

Gençler! Bu kıdemli gençler kaç yıldır nöbetteler. Artık biraz da nöbeti siz devir alsanız!..

asirmen@cumhuriyet.com.tr



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları