Rodinson’un Muhammed’i (2)

01 Ağustos 2015 Cumartesi

Fransız düşünür Maxim Rodinson’un kitabı üzerine birkaç hafta önce bu köşede yayımladığım yazının bana yansıyan -olumlu/olumsuzyankıları tahmin ettiğimden daha az oldu.
İnsanlık tarihini, özellikle de bizim kendi tarihimizi, dünümüzü, bu günümüzü bunca etkilemiş ve etkilemekte olan bir kişilik hakkında düşünme gereği duymuyor muyuz?

***

Maxim Rodinson’un kitabının arkasındaki boş birkaç sayfa ve arka kapak içi, aldığım notlarla dolmuş...
Bu ikinci yazıda, İslam peygamberinin kişilik özellikleriyle ilgili olanları sıralamak istiyorum.
Abdullah oğlu Muhammed’in daha çocukluk çağında “gerekli şartlar sunulduğu takdirde, bir mistiğin oluşmasına tam elverişli bir mizaca sahip” olduğunu ileri süren Rodinson, sonraki süreçlerde “hayali” ya da “zihni” “iç veya dış görme ve işitme haline gelme” olgusunu da bu mizaç özelliğiyle açıklama eğilimindedir…
Ayrıntıya girmeden özetlenecek olursa, bu “özel” çocuğun sonraki süreçlerde belirginleşecek olan kişilik özellikleri, aynı kitaptan sözcüklerle şöyle sıralanabilir: “Zekâ, olgunluk, özgüven, denge, sükûnet, ölçü, tatlı dillilik, sevimlilik” vb...
Rodinson, kitabının birçok yerinde, Medine İslam Devleti’nin kuruluş süreçlerinde, bu devletin kurucusu İslam peygamberinin özellikle savaşlar sırasında kendini gösteren siyasetçi ve komutan özelliklerini de şöyle özetliyor: “Sabır, öfkesine hâkim olmak, sezgi, kurnazlık, vazgeçmeden geri adım atmayı bilmek, zamanını beklemek” vb…
Kendisinin de yara aldığı Uhud Savaşı sonrasında “gelen” “Al-i İmran” suresinin giriş bölümü, mücadeledeki insanı şiirsel çarpıcılıktaki sözlerle yüreklendiriyor: “Gevşekliğe ve kedere düşmeyin. Eğer inanmışsanız mutlaka üstünsünüz. Siz yaralandıysanız o kavim de sizin gibi yaralanmıştır…”

***

Kitapta kuşkusuz, doğruluğu, gerçekliği tartışılabilecek olaylar, yorumlar ve o dönemin koşullarında bile haklılığı kolayca kabul edilemeyecek olgular var.
Kendisini eleştiren şair Ka’b ibn-Eşref’i katlettirmesi, “zehirli sözlere ve alaylara hiç tahammülü olmaması” ve belki hepsinden daha zalimce olarak Medine çarşısında kazdırdığı büyük çukurlar önünde, tehdit olarak gördüğü Beni Kureyze kabilesinden yüzlerce Yahudiyi, teslim oldukları halde bağışlamayıp kellelerini kestirmesi gibi…

***

“İslamiyet ve Kapitalizm” adlı sonradan anımsadığım bir başka önemli kitabın da yazarı Maxim Rodinson’un Hazreti Muhammed’i konusunda yazmayı şimdilik burada bırakıyorum.
Belki daha sonra, bir başka yazıda, zamanlar ve olaylar değiştikçe Kuran dilindeki (üslubundaki) değişmeleri konu alan bir başka yazı tasarlayabilirim…
Bu iki yazıda söylediklerimin ana fikrini ise şöyle özetleyebilirim:
İslamın kutsal kitabını bir Tanrı kelamı ya da bir ortaçağ Arap devlet ve toplum ideolojisinin kitabı olarak görüp okuyabilirsiniz…
Bu bir başka konudur ve sonsuzca tartışılır…
Rodinson’un Muhammed’inden yola koyularak benim üzerinde durmak istediğim ise, ister Hazreti Muhammed, ister Abdullah oğlu Muhammed olarak kabul edilsin, söz konusu kişinin bütün insanlık tarihinin, üzerinde en önemle durulması gereken kişiliklerinden biri olduğu gerçeğidir.
İnanmayanlar, bu konuda hiç kafa yormama, yordukları ölçüde de küçümseme, yok sayma eğilimindedir.
İnananlar ise “Tanrı’nın elçisi”nin kişiliği üzerinde fikir yürütmeyi zaten gereksiz ve ileri gidildiğinde de günah sayarlar.
Bunlardan ilki, böylece, bir küçük kabilenin yoksul ve öksüz büyümüş bir üyesiyken önce bir şehir devletinin kurucusu, ardından da dünya ölçeğinde devlet kuruluşlarının esinleyicisi olan kişinin bir insan, bir siyaset ve devlet adamı olarak yeteneklerini görmezden gelmiş olmakta, öteki yaklaşım da bu yetenekleri ve başarıyı daha büyük bir kutsal güce bağlayarak onları bir bakıma gerçek ötesi, insan üstü bir alana taşımaktadır…
Kuran’ı bir cellat el kitabı olarak kullanan katil sürüleriyle onu siyaset kürsülerinden sallayarak İslama ve peygamberine en büyük kötülüğü yapmakta olanlar ise bu yazının konusu dışında ve aslında aynı kişilerdir…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canım Eros 20 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları